Türk devletinin Rojava işgal planı ne sadece seçim endekslidir ne de tam olarak sınırların genişletilme hevesidir.
Asıl amaçları, Rojava’da devlet dışı bir demokratik inşa pratiğinin, dünya üzerinde daha fazla meşrulaşmasına ve dünya halkları ile buluşmasına izin vermemek. Devlet eleştirisinin, salt teorik düzlemde bırakılmasını aşarak pratik yaşamsal bir alanda inşa edilmesi demek, kapitalist modernitenin omurgası olan devlet mekanizmasının terk edilebilir olduğunu göstermektedir.
Böylesi bir durumun ulus-devlet adına ne denli tehlikeli olduğunun bilincindeler ve bunda haklılar, zira demokratik modernite ekseninde konfederalizm yapılanması, merkeziyetçi devlet biçimini yerle bir etmektedir ve üzerindeki savaş basıncı kalktığında halklar içerisinde çığ etkisine yol açabileceğini görmekteler.
Beka diye tanımladıkları yer, tam da burasıdır. Rojava’da pratikleşen bu paradigmanın, halkları sermayenin kölesi konumuna getirmiş “devlet”i ortadan kaldıracak yegane zemin olduğunu görüyorlar. İşte “Beka” diye ajite ettikleri şeyin özü, büyük servet ve iktidar elde ettikleri zeminin ayaklarının altından kayma gerçekliğine dairdir.
Yani devletin bekasının açık açık çok tehlikeli bir aşamada olduğunu yüksek sesle dillendiriyorlar. Gitmek üzere olan şeyin iktidarları değil, devletin olduğunu haykırıyorlar.
Sanırım en fazla umutlanmamız gereken itiraf niteliğindeki haykırış budur; “Beka”
Yanı başlarında Ortadoğu gibi oldukça zor bir coğrafyada dahi kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik ve komünal bir yaşamın tüm saldırılara rağmen yıkılamaması ve milyonların büyük bir sahiplenişle bu pratikleşmeyi kıtalararasına taşırma potansiyeli, devletçi tüm formüllerin korkulu rüyasıdır.
Özgürlüğün, demokrasinin ve adaletin ancak “devlet” dışı bir sürecin içerisinde karşılanabileceği sorgulamasının önemli bir aşamasındayız. Özellikle Kürt Hareketi’nin “ulus devlet mücadelesi” verdiğine yönelik yanlış algı veya belli çevreler tarafından bilinçli saptırılma gayretinin kökeninde, devlet içi çözümün mutlaklaştırılma gayretleri olduğunu söylemek gerek.
Soldan sağa eskinin yerine yenisini koyduğu iddiasında olan tüm yapıların yeniyi “devlet” şemsiyesi altında sunduklarını görebilirsiniz. Solun veya sağın devleti olmanın elbette farkı vardır ancak devlet için aslolan kendi varlığının devam edip etmeyeceğidir.
Bir başka tespit şudur ki; devlete dair birçok eleştiriyi, sert sözleri sarf etmek, devlet için tahammül edilebilirdir. Devletin hedefi olma aşaması, eleştirinin ve yıkıcı söylemin arkasında alternatif politik önermenin var olup olmadığıdır. Şayet devlet, kendisinin alternatifinin gerçekleştirilebilir olduğu bir durumu tespit ederse, en sert şekilde müdahale eder. İşte bugün zindanlarda 12 bine yakın Kürt Hareketi’nden tutsağın bulunmasının, kayyumların, katliamların ve Rojava işgal planının temel nedeni budur. Tersinden zindanlarda en sert sözleri sarf edenlerden pek kimse olmayışının temel nedeni de, devleti hedefe koymamalarıdır diyebiliriz.
Devletin Rojava’yı işgal etmek için birçok amacı olabilir, ancak devlet için en önemli mesele yaşamsallaşmış bu fikriyatın sona erdirilmesidir.
Aslında devletin Rojava işgali konusunda tüm kapitalist devletleri peşine takabilmek adına elinde “Kapitalist Devletlerin Bekası” kartı var ve bu kartı belli oranda kullanarak önemli destekler aldığını da görüyoruz.
Ancak aşamadıkları ve artık çok geç kaldıkları şey şu; özgür, ekolojik ve yerinden demokratik komünal yaşam talepleri dünyayı kapı kapı dolaşıyor ve tıpkı İran’da olduğu gibi halk isyanlarıyla buluşuyor.
Yani kaba saba haliyle şöyle bitirelim yazıyı; fikir yaydan çıktı bir kere, geçmiş ola.