Zulüm ve asimilasyona karşı Newrozlaşan ‘Çağdaş Kawa’lar arkalarında büyük bir mücadele bıraktı
Her halkın tarihine not düşülen direnişler vardır. Kürtlerin tarihinde ise Newroz direniş ve yeniden dirilişin simgesi oldu. Demirci Kawa’ın Dehaq zulmüne karşı yaktığı ateş, Mazlum Doğan’ın yaktığı 3 kibrit çöpü ile hiç sönmeden bugüne geldi Newroz ateşi. Mazlum Doğan’dan Sema Yüce’ye, bedenlerini Kürt halkının geleceğini aydınlatmak için ateşe verenlerin mücadele bayrakları hiç düşmedi.
Bu sene ise Kürtlere karşı saldırılar ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için dünya çapında başlatılan kampanyaların eşliğinde geçecek Newrozu.
Newrozlaşanların mücadelesi ve tarihe bıraktıkları izleri Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney derledi.
Çağdaş Kawa: Mazlum Doğan
PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan, 21 Mart 1982’de Amed 5 Nolu Cezaevi’nde hücrede üç kibrit çöpüyle Newroz ateşini bedeninde yaktı. Doğan, 1955 yılında Xarpêt’in (Elazığ) Dep (Karakoçan) ilçesi Teman köyünde dünyaya geldi. 1974 yılında Ankara Hacettepe Üniversitesi Ekonomi bölümüne kaydını yaptıran Doğan, burada Tuzluçayır ve Dikmen toplantılarında gruplaşma kararı alan Abdullah Öcalan ve arkadaşlarıyla tanıştı. Daha sonra Êlih (Batman), Amed ve Riha’da (Urfa) Kürt halkının özgürlük mücadelesini yürüten Doğan, 30 Eylül 1979 günü Urfa-Mardin yolunda gözaltına alındı. Kendisine ait olmayan kimlikle yakalanarak ağır işkencelere uğrayan Doğan, gerçek kimliğini söylemedi. Daha sonra gerçek kimliği ortaya Doğan, 5 Nolu Cezaevi’ne gönderildi. İnsanlık dışı işkencelerden geçirilen Doğan, askeri idarenin ‘Türkleştirme’ politikalarına itiraz ederek, 21 Mart 1982’de üç kibrit çöpüyle Newroz’u kutlayarak, yeni bir direniş geleneği başlattı.
‘Çağdaş Kawa’ olarak Kürt tarihine geçen Doğan, Demirci Kawa’nın ardından Newroz’un en önemli simgelerinden biri haline geldi. Doğan hakkında çok sayıda şarkı, şiir, kitap yazılırken, hikayesi, mücadelesi, duruşu ve kararlığı dilden dile efsaneye dönüştü. Tepeden tırnağa direniş ve kararlılık kesilen Mazlum Doğan, zindanın kör hücresinde gerçekleştirdiği eylemiyle Dehak zihniyetinin karanlığına karşı Kürt halkının Newroz ateşi ve ışığı oldu. Çağdaş Kawa efsanesi dilden dile yayılırken, binlerce Kürt ailesi, çocuklarına Mazlum adını verdi. Bu yıl ‘Rabe dema azadî û serkeftinê ye’ şiarıyla kutlanacak olan Newroz’un ilk ateşi de 15 Mart’ta Doğan’ın memleketi Dep’te yakılacak.
Zekiye Alkan: Newroz ateş yakarak kutlanır
8 yıl sonra 21 Mart 1990 günü öğlen saatlerinde tarihi Amed surlarında ‘Bijî Newroz’ sloganları ile Zekiye Alkan bedenini ateşe verdi. 1965 yılında Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinin Akdağ köyünde dünyaya gelen Alkan’ın ailesi ise, 1920 yılında Koçgiri serhildanına önderlik eden Ali Şêr’in akrabasıydı ve ayaklanma sonrasında sürgün edildiler. Alkan ailesi ardından İzmir’e göçerken, Zekiye 1987 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. 14 Mart 1990’da Mêrdîn’in Stewr (Savur) ilçesinde 13 ARGK’linin yaşamını yitirmesinin ardından Newroz kutlamaları yasaklandı. Yasakları tanımayan Alkan, “Newroz ateş yakılarak kutlanır” sözleriyle bedenini ateşe vererek Newrozlaştı.
Alkan, doktor olmak için gittiği Amed’de yaptığı eylemle Kürt kadınlarının öncü ve ilham kaynağı oldu. PKK Lideri Abdullah Öcalan, Alkan’ın eylemi için “Yükselen özgürlük ateşiyle Newroz’da bedenini ateşe veren Zekiye Alkan’ın eylemi de özgürlüğün kolay olmadığının sembolüdür. Kürt kadını bir defa özgür yaşamın farkına varmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Rahşan Demirel: Bu Newroz kutlanacak
22 Mart 1992’de ise bu kez İzmir’de Rahşan Demirel, yaşamını özgürlüğe adadı. 1975 yılında Mêrdin’in Nisêbîn ilçesinde dünyaya gelen Demirel, küçük yaşta ailesiyle birlikte İzmir’e göç etti. Fakat Nisêbîn’den kopmayan aile sık sık memleketini ziyaret ederek, çocuklarını da ait olduğu topraklarından koparmadı. Rahşan, henüz çocuk yaşlarındayken devletin baskısı ve Kürt kimliğinin bilincindeydi. Öyle ki her kıyafet alındığında Rahşan, renklerinin sarı, kırmızı, yeşil olmasını isterdi. Bir gün okula da bu renklerle gitmesi üzerine öğretmeni kendisine tokat attı. Ancak Rahşan da aynı şekilde cevap vererek, baskıları kabul etmediğini gösterdi. 1990’lı yıllarda memleketi Nisêbîn ve Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde başlayan serhildanları İzmir’den takip edip buna karşı öfkelenen Rahşan, yaptığı eylem ile serhildanları İzmir’e taşıdı. Cizîr ve Nisêbîn serhildanlarından etkilenen Rahşan, 1992’de Newroz’dan bir gün önce Newroz kutlamalarının yasaklandığını televizyondan izledi. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “Bu yıl Nevruz kutlanmayacak. Kutlayan olursa da gereği yapılacaktır” dedi.
Henüz 17 yaşında olan Rahşan, bu açıklamalar üzerine 22 Mart 1992’de sabahın erken saatlerinde Kadifekale’ye çıktı. Evden çıkmadan önce de bir karton parçasına, “Ben kendimi Newroz yapıyorum Kadifekale’de. Cizre, Mardin ve Nusaybin’in cevabını vermek zorundayım. Bana sahip çıkın. İsmet Sezgin’e haber veriyorum Newroz kutlanacak… Lastikle olmazsa bile, canımızla kutlanacak!” diye yazdı. Rahşan Demirel’in cenazesi, ertesi gün 20 bin kişinin katılımıyla memleketi Mêrdîn’in Nisêbîn ilçesine uğurlandı. Rahşan Demirel’in Kadifekale’de bedenini ateşe vermesi, İzmir Newrozu’nun kitleselleşmesi ve diğer mahallelere yayılmasını sağladı. O tarihe kadar gizli gizli kutlanan Newroz, ertesi yıl Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Menemen-Asarlık, Buca, Karabağlar ve Gaziemir gibi bölgelerde kitlesel olarak kutlandı. Rahşan’ın ateşi daha sonraki yıllarda kitlesel olarak Buca ve farklı ilçelerde yanarken, son yıllarda ise İzmir’in kalbi Gündoğdu’da harlanıyor.
Ronahî ve Berîvan: Bedenlerimiz insanlığa armağan olsun
Rahşan ve Zekiye’nin gürleştirdiği Newroz ateşi, Kurdistan sınırlarını aşarak Almanya’da iki Kürt kadının bedenlerinde tüm dünyaya bir mesaj oldu. 21 Mart 1994’de Almanya’nın Mannheim kentinde bedenlerini ateşe veren Kürt kadın devrimciler Nilgün Yıldırım (Berîvan) ve Bedriye Taş (Ronahî), Alman devletinin Newroz kutlamasını yasaklamasını protesto etti. Ronahî 1972 yılında Maraş’ın Elbîstan ilçesinde yurtsever bir ailenin kızı olarak doğduktan sonra, 1979 yılında ailesiyle birlikte İsviçre’ye göç etti. Burada kardeşleriyle birlikte bir müzik grubu kuran Ronahî, Kürt halkının özgürlük talebini ezgilerde yaşattı. Ardından kadın özgürlük mücadelesine yoğunlaşan Ronahî, Kürt kadınlarının taleplerini dünya kadınlarına anlatmak için mücadele etti. Kadın mücadelesinde Berivan ile tanışan Ronahî onunla yoldaş oldu.
Yoldaşlıklarını direnişe dönüştüren Ronahî ve Berîvan, eylemlerine ilişkin geriye şu mektubu bıraktı:
“Alman devleti son aylarda düşmanlığını açık açık ilan etmiştir. Derneklerimiz kapatılmış, ulusal renklerimiz, ulusal bayraklarımız gasp edilmiş, onlarca yurtseverimiz tutuklanmış, gözaltına alınmıştır. Almanya, Türk ırkçılarının peşinden gitmektedir. Demirel-Çiller-Güreş kliğinin ya bitecek ya bitecek sözlerini ellerini ovuşturarak desteklemekte, kirli savaşın sürmesi ve Kürt halkının imha edilmesi için her türlü desteği sunmaktadır. Kurdistan’daki katliamlar, Almanya’nın verdiği silahlarla gerçekleşmektedir. Son olarak 1994 Newroz yürüyüşünde Almanya’nın çeşitli kentlerinde Kürt yurtseverlerine Hitler’i geride bırakacak uygulamaların gerçekleştirilmiş olması, bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur.
Cizre’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da uygulanan vahşette Alman devletinin çok büyük sorumluluğu vardır. Alman devleti bu yaptıklarıyla insanlık suçu işlemiştir ve bunun hesabını mutlaka verecektir. Diyarbakır zindanlarında üç kibrit çöpüyle Kürt halkına çıkış yolu gösteren Mazlum Doğan’ı, bu anlamlı çıkışa bedenlerini tutuşturarak cevap veren Ferhat’ları, Newroz, Newroz ateşi yakılarak kutlanır diyen ve Diyarbakır surlarında bedenini tutuşturan Zekiye Alkan’ları, özgürlük mücadelesinin neferleri olarak saygı ve minnetle anıyoruz. Onlardan devraldığımız bayrağın burçlara dikileceğinin çok yakın olduğunu görüyoruz. ‘Ateşi söndürmeyin’ diyen Necmi’lerin yolundan kendi özgür irademizle giriyoruz. Emperyalizme ve sömürgeciliğe en büyük yanıt, bedenleri tutuşturularak verilir. Dün akşam İçişleri Bakanı Manfred Kanther’in ‘Bundan sonra PKK’ye karşı tavrımız çok daha sert olacaktır. PKKliler şunu anlamalılar ki, her yerde serbest hareket edemezler’ sözleri, kararımıza bizi bir adım daha yaklaştırdı. Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun.”
Ateşin sırrına erenler….
Eylemleri hem Kurdistan’da hem Almanya’da büyük bir etki yaratan Ronahî ve Berîvan, “Newroz Şehitleri” ilan edildi. Eylemin ardından Alman devleti, büyük bir panik yaşadı, cenaze törenine katılanları engellemek istedi. Ancak yaklaşık 50 bin kişi on binlerce polisin engellemesini kırdı ve görkemli bir cenaze töreni ile Ronahî ve Berivan’ı bağrına bastı. PKK Lideri Abdullah Öcalan ise, “Ateşin sırrına erenler” diyerek, Berîvan ve Ronahî ile ilgili şunları söyledi:
“Eğer özgürlük bu kadar kolay olsaydı, Berîvan ve Ronahî kendilerini yakmazlardı. Bu arkadaşlar anlamı hayli büyük olan mektuplar bırakmış oluyorlar. Büyük saygı duymamak, gerçekten mümkün değil. Oldukça bilinçli ve çarpıcı değerlendirmeleriyle dolu dolu yaşadıkları anlaşılıyor. Eylemlerini de öyle planlıyorlar ki, başarısızlığa yol açmayacak kadar güçlü, kendini yitirmeyen, kesin sonucu önceden planlanan bir eylem, ancak bu kadar olabilir. Kendini cayır cayır yakmayı böyle planlayabilmek, bir başarısızlık olasılığını bile ortadan kaldırmak için başkalarının gelip de ateşi söndürebilecekleri bir alanı seçmemek, kendilerinin ne kadar planlı ve sonuç alıcı olduklarını gösteriyor. Yaşayacaksan, onlar gibi yaşayacaksın.”
Sema Yüce: 8 Mart’tan 21 Mart’a ateşten bir köprü olmak istiyorum
4 yıl sonra bu kez özgürlük tutkusuyla Newroz ateşini bedeninde yakan Sema Yüce oldu. “8 Mart’tan 21 Mart’a ateşten bir köprü olmak istiyorum” sözleriyle Çanakkale Cezaevi’nde 21 Mart 1998’de bedenini ateşe veren Yüce, ağır yaralı olarak kaldırıldığı İstanbul Cerrahtepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 84 gün sonra 17 Haziran’da ölümsüzleşti. Yüce’nin yaşamını yitirmesinin ardından Hozan Serhat, “Ağrı’nın isyan kızı” türküsüyle Yüce’nin mücadelesini Kurdistan halkının hafızasına kazıdı. 1971 yılında Agirî’de dünyaya gelen Yüce, İlköğrenimi ve liseyi Ağrı’da okuduktan sonra 1987’de ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü kazandı. Burada Kürt özgürlük mücadelesine katılan Yüce, 1992’de bir ihbar sonucu Agirî’de gözaltına alındıktan sonra tutuklandı.
Kendisine 22 yıl ağır hapis cezası verilen Yüce, eylemine ilişkin PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kürt kadınları, Anadolu ve dünya halklarına hitaben bir mektup kaleme aldı. Newroz’da bedenini neden ateş vermek istediğini anlatan Yüce, Mazlum Doğan’dan itibaren başlayan Newroz’un direniş geleneğini özetledi. Yüce, “Beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa, Mazlum Doğan’ın iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan yoldaşlarımın izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak istediğimin nedeni: Soyluluğu bilinen tüm tanımlardan arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.”
Yaşamını kadın özgürlük mücadelesine adayan ve çevresine “Kadının kurtuluş ideolojisi, kadının kendi küllerinden yaratacak bir ideolojidir” diyen Yüce, ölümünün ardından Kürt kadınları başta olmak üzere dünya kadınlarına da örnek oldu. Adı Kürt kadınlarının isimlerinde yaşayan Sema Yüce, Kürt kadın hareketinin de simge isimlerinden oldu.
Elefteria Fortulaki: Kimse güneşimizi karartamaz
Bedenini ateşe vererek Newroz’u selamlayan kadınlardan biri de Elefteria Fortulaki oldu. Fortulaki, 24 Mart 2006’da Yunanistan’ın başkenti Atina’daki Aios Agios Milanos Kilisesi’nin bahçesinde bedenini ateşe verdi. Fortulaki’nin eylemi, Newroz’un Kürt halkını aşarak evrenselleştiğini de ortaya koydu. Yunanca’da “Özgürlük” anlamına gelen Elefteria, eylemi gerçekleştirdiğinde evli ve iki çocuk annesiydi. Büyük oğlu Ernesto 23, kızı Clara ise henüz 13 aylıktı. Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük paradigmasının dünya kadınları ve halklarını kapsadığına dikkat çeken Fortulaki, geriye bıraktığı mektubunda da Abdullah Öcalan için, “Kimse güneşimizi karartamaz” ifadelerini kullandı. Fortulaki, eylemi savaş için değil, yaşamı sevdiği için gerçekleştirdiğini belirterek, “Kürt halkı ve Başkan Apo’nun özgürlüğü tüm dünya halklarının özgürlüğüdür” dedi.
Fortulaki, mektubunda eyleminin amacına ilişkin şu ifadelerde bulundu:
“Dostlarım, bu eylem yerini seçmemin nedeni; Heval Rohat da bundan birkaç yıl önce bedenini burada ateşe vermişti. Annem bana Yunanistan’ı sevmediğimi bu yüzden Kürtçe konuştuğumu söylüyor. Anneciğim ben Yunanistan’ı seviyorum, burası benim memleketim. Kürdistan’ı da kendi yurdum gibi seviyorum. Ben Yunan dilini çok seviyorum ama ben Kürtçeyi de anadilim gibi seviyorum. Anne, anneciğim, halkların kardeşliği çok güzel bir şeydir. Kürt halkı halkların kardeşliği için mücadele ediyorlar. Kütler anadili ve eğitim hakkı istiyorlar. İnsan gibi yaşamak istiyorlar. Bu nedenle anneciğim Kürdistan’ı dört parçaya bölen güçler, Kürtleri öldürüyor. Üniversite’de Yunan dili ve eğitimi var. Bizim devletimiz de var. Ama Kürtlerin yok. Çocuklarımız iki dili öğrenmeli, anneleri Yunan, babaları Kürt’tür. Yüzde elli Yunan, yüzde elli Kürt’tür. Bu yıl Newroz’u kutluyorum ama biraz geç, Zekiye Alkan gibi, Sema Yüce gibi, Ronahi, Berivan ve Rahşan Demirel gibi ve diğer yüce eylemlerde bulunanlar gibi. Kararlılıkları Kürt halkı ve Kürdistan’ı yüceltti. Kürtlerin tarihini büyüttü.”
HABER MERKEZİ