Veli Saçılık
1853’te başlayan Osmanlı-Rusya savaşı sonrasında, İngiltere ve Fransa’nın katılmasıyla büyüyen savaş üç yıl sürüp sona erdiğinde, Paris Konferansı toplandı. Konferansın sonunda, Tuna Nehri ve İstanbul Boğazı uluslararası hale getirildi, Rusya’nın Osmanlı’daki azınlıklar üzerindeki hamilik taleplerini ortadan kaldırmak için, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ile ıslah edilmeye çalışıldı. Osmanlı’nın ıslah çalışmaları yalnızca, Ortodoks azınlıklar meselesi ile ilgili değildi tabi. Marks’ın “Doğu Sorunu” olarak kavramsallaştırdığı, Avrupa, Osmanlı Devleti’ni Avrupalı olmayan jeo-stratejik bir ortak olarak, Rus despotizmine karşı desteklemeliydi! Ayrıca, Osmanlı’nın ‘hasta adam’ olduğu Paris Konferansı’nda dile getirilmiş ve gene Avrupalı devletlerin Osmanlı’yı taksim edene kadar ayakta tutmaya ilişkin mutabakat da burada kabul edilmişti…
Osmanlı-Rus savaşından yaklaşık yüz yıl sonra bu sefer 1951’de, gene Paris’te bir başka konferans daha toplandı ve şimdi AB olarak bildiğimiz yapıya evrilecek olan, Avrupa Demir Çelik Birliği kuruldu… Bu kez, Truman Doktrini, Marshall Planı doğrultusunda, Berlin’in ortasına çekilmiş olan duvarın Amerika tarafında kalan ‘hür dünya’ gene, bu kez Sovyet Bolşevizmi’ne karşı, Doğu Sorunu’na güncel bir yanıt üretmeye çalıştı.
Sovyetler ve Berlin Duvarı yıkıldığında, Batı emperyalizmi, şimdi alelacele kapatılan McDonald’s şubeleri ve Coca-Cola ve Papa 2. Jean Paul aracılığıyla, daha önce hiç olmadığı kadar, Rusya’nın içlerine kadar ilerledi…
Şimdilerde, tarihin sonunu ikinci kez ilan etmiş olan çokbilmiş Fukuyama, 1990’da tarihin sonunu birinci kez ilan etmişti. Brandenburg kapısından yola çıkan Hitler de, Sovyetler ve Avrupa için tarihin sonunu ilan ederek başlamıştı… Ondan önce de, Hegel, Frankafon bir Napolyon destekçisi olarak, Fransız güçlerinin Prusya ordularını Jena savaşında 1806’de yenmesinin ardından, tarihin sonunu ilan etmişti…
Fransız entelijansiyasının tarihçilik mesleğine en büyük katkılarından birisi olan Annales Ekolü’nün kurucularından olan Marc Bloch, Yahudi olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya uğrayıp, yeraltına çekildikten sonra kurşuna dizildiğinde, arkasında çocuğunun kendisine sürekli sorduğu ‘Tarihçilik ne işe yarar’ sorusuna verilmiş bir yanıtı içeren bir broşür bırakmıştı: Tarihi Savunmak ya da Tarihçilik Mesleği…
Egemenler, kendilerini güçlü hissettiklerinde, tarihi formatlama yeteneğine sahip oldukları sanrısına kapılırlar. Bu kimi zaman tarihin sonunu ilan etmek, kimi zaman tarihi yeniden tasnif etmek, kimi zaman da tarihte istenmeyen olayları ortadan kaldırarak, yerine tahrif edilmiş başka bir tarih koyma şeklinde gerçekleşir.
Öte yandan, tarihte bazı şeyler değişse de, ezen ile ezilen arasındaki mücadelenin karakteri hiç değişmez. Egemenler, kendi muktedir olma biçimlerini hatırlatacak meydanlar, saraylar, kanunlar inşa etseler de, halklar da tüm bu yapıların üzerinden atlayacak, onu askıya alacak, dirençli hafıza alanları kuruyor; ölümsüz söylenceler, zalimi en güçlü olduğu zamanda yenen efsaneler ve atasözleri…
Dolayısıyla, egemenler tarihin sonunu ilan ededursunlar, Bloch’un geride bıraktığı broşürden yola çıkarak, bizim savunacağımız bir tarih elbette var. Bu tarih, Deli Petro’nun Petrograd’ı değildir, Putin’in Volgograd’ı değildir, Nato ya da Putin anlayışına hapsolmuş bir açmaz hiç değildir. Bizim savunduğumuz tarih, Moskova önlerinde Nazilere karşı direnişin son kalesi Volokolamsk Şosesi’nden geçer, Potemkin Zırhlısı denizcilerinin ya da Aurora kruvazöründen Kışlık Saray’a ateş eden bahriyelilerin gözünden görülür… Demirci Kawa’nın dövdüğü demirden kılıçları kuşanan Spartakistlerin mirasıyla hatırlanır…, Rodrigo’nun konçertosu çalarken Ulucanlar’da sabaha karşı içilen üç dal sigarayı, Diyarbakır 5 No’ludan üç kibrit çöpünü yandıranların hatırasıyla, elma kokulu Halepçe Katliamı, Suruç, 10 Ekim ile… uzayıp gider.
“Nevruz Türk’tür” diyerek, Kürdü inkâr eden enseleri yağ bağlamış devletluların ateşin üstünden atlayamama görüntüleri tarih değildir bizim için. Tarih zalime karşı isyan ateşini harlamaktır.
Newroz kimindir? Newroz, ateşi tanrılardan çalıp, halkların eşit-özgür geleceğine armağan edenlerindir.