Newroz söylencesi özünde zulme karşı direniş ve yeni bir hayat kurma iradesinin ifadesidir. Zulümle yaratılan korku imparatorluğuna karşı insanlığın ezilen yanının onuruna sımsıkı sarılması ve korkunun karanlık perdesini cesaretle yırtıp atmasının hikâyesidir.
Bu gerçek, mülkiyet ilişkilerinin ve ezen-ezilen ayrışmasının başladığı günlerden beri değişmemiştir. Ezenler diktatörlüklerini kan ve zulüm üzerinden pekiştirmiş, bir dönem onun karanlık perdesi toplumları esir almış, sonra bir noktada bu esaret isyanla paramparça edilmiştir. Bu açıdan da Newroz ezilen ve sömürülenlerin onuru bayraklaştırdıkları görkemli direnişlerinin bugüne uzanan manifestosudur. Her dara düştüğümüzde güç aldığımız, düştüğümüz yerden doğrulmak için cesaret kazandığımız kolektif hafızamızın önemli bir parçasıdır.
Kürt halkı açısından bu hafıza nesilden nesile şu ya da bu şekilde aktarılmıştır. Dersim İsyanı Newroz’da yakılan ateşle başlamıştır. Yıllar sonra her şeyin bittiği düşünülen noktada bile o ateş kentlerin, köylerin yüksek noktalarından şavkımıştır. Bazen bir çocuk bazen “kendini bilmez” bir “abdal” bazen de dağları mesken belleyen uslanmaz halk çocukları tarafından… Dersim ya da başka bir kentte Kürt çocukları bu ateşin anlamını merak ederek büyümüştür.
Diyarbakır zindanındaki faşist terör karşısında yazılı olmayan bu destan Mazlum’un hücresine açılan aydınlık bir pencere olmuştur. Faşizmin dayattığı teslimiyetin sarısı 3 kibrit çöpüyle tutuşturulup kül edilmiştir. Sonrası bir halkın kendisini adeta yarattığı görkemli direniş destanlarıyla yeniden yeniden yazılmıştır. Belli ki Mazlum da dağlarda yakılan ateşi merak ederek büyümüş çocuklardandı. Bir halk isyanının hikayelerini dinleyerek büyüyen çocuklardan…
İstanbul’daki Newroz alanında 13-14 yaşındaki Kürt çocuklarının kesk u sor u zerli bayrakları törensel bir havayla açması Kürt halkının Newroz’a yüklediği anlamların tarihsel devamlılığını olduğu kadar bu anlamların artık anonimleştiğini de gösteriyordu. Kawa’ların, Mazlum’ların ruhunun gelinen noktada kolektif bir kimliğe dönüştüğünü…
Newroz’un ruhu dönemlerin tarihsel gerçeklerince belirlenmiştir. Ama her dönem sınıf mücadelesinin doğasını içermiştir. Kawa nasıl ki çağının emekçisiyken direniş zanaatkarına dönüşmüşse sonraki dönemlerin Kawaları da hep ezilendir, mazlumdur, mevcut düzenle kavgalıdır. Aslında ulusları da yoktur. Kawa’nın yaktığı ateş, zalim Dehak’ın zulmü altında inleyen tüm Ortadoğu halklarına salınmış bir müjde, dirayet ve direnme gücünün simgesidir. Halkların birleşik gücünün ifadesidir.
Newroz bu anlamlarıyla günceldir. Her dönemin özellikleriyle harmanlanacak bir güncelliktir bu. 2023 Newrozu’na da kapitalist barbarlığın miadının dolduğunun, kendisiyle birlikte insanlığın tümünü, dünyanın kendisini bir uçuruma doğru sürüklediğinin tüm çıplaklığıyla görüldüğü koşullarda karşıladık. Her yeri betona boğan, rant odaklı bir sermaye birikim stratejisiyle hareket eden, halkın en temel ihtiyaçlarını karşılamaktan bile alabildiğine uzaklaşan, ama silaha-ölüme-betona para yağdıran bir düzen bu. Pandemide de gördük bunu, ama Maraş depremleriyle kral gerçek anlamda çıplaklaştı.
İnsanların diri diri enkaz altında bırakılmasını seyretti bu düzen ve bekçileri. O dokunulmayan enkazlar daha nefes alıp veriyorken yeni rant projeleri için harıl harıl çalıştı. Yandaş sermaye grupları açısından yeni palazlanma alanlarının çıkmasıydı sözkonusu olan. Kurumların içinin nasıl boşaltılıp arpalık haline dönüştürüldüğünü gördük. Yardım kuruluşu denilen Kızılay’ın bile nasıl bir sermaye kuruluşuna büründüğünü gördük. Saymakla bitmez…
Büyük bir toplumsal acı rezil bir gerçeğin çıplaklaşmasına eşlik etti, öfke biriktirdi. Newroz alanlarındaki kabına sığmaz öfkede bunun yarattığı bilinç de vardı. Bu öfke, bilinç ve özlemler seçim sandıklarına sığmayacak kadar kesif. İstanbul Newrozu bunun anlaşılması için önemli bir barometreydi. Alanda mevcut faşist tekçiliği sandığa gömme istek ve iradesi de vardı elbette, bu son derece anlaşılır kolektif bir beklentidir. Ama damgasını vuran Kürt halkının özlem ve taleplerinin bir an önce siyasal bir çerçeveye kavuşturulması isteğiydi.
En basit demokratik talebin bile devrimsel bir nitelik kazandığı şu koşullarda sandık bunun sadece bir etabıdır. Ki o etabın güvencesi bile halkın bu dinamik duruşunun süreklileşmiş bir mobilizasyona dönüşmesine bağlıdır. Sonrasının teminatı da öyle. Newroz’a akan yüz binler ve alanlarda vücut bulan ruh hali bu potansiyelin fazlasıyla varolduğunu gösteren, bu açıdan da geleceğe dair umudu büyüten sahici bir gerçektir.
Zaman bu gerçeğe doğru akıyor, akacak.