Kapitalizmin neden olduğu ekolojik yıkımların bir sonucu olan küresel ısınmaya çare bulmak adına ortaya konulan ‘net sıfır emisyon’ sermaye için yeni birikim yolu olarak işletilmeye çalışılırken, iktidar bu bağlamda attığı adımla sermayeyi mutlu etmeyi amaçlıyor
Yusuf Gürsucu
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı ile Türk Standartları Enstitüsü arasında emisyon azaltımı ile ilgili ulusal standart ve metodolojilerin belirlenmesi, karbon kredilendirme projelerinin kayıt altına alınması ve karbon kredilerinin sertifikalandırılmasına yönelik “Ulusal Karbon Kredilendirme Programı Protokolü”, İklim Değişikliği Başkanı Orhan Solak ve TSE Başkanı Mahmut Sami Şahin’in imzalarıyla kabul edildiği duyuruldu. Net sıfır emisyon olarak nitelenen sürecin hedefi soluduğumuz havanın ticari bir meta olarak kullanıma alındığını göstermekte. Atılan imzalarla, kirli-temiz olarak belirlenen üretim süreçlerinin çıktıları arasında emisyon ticareti düzenleniyor.
Amaç sermaye yararı
Protokol imza töreninde konuşan Solak, “Ülkemiz, Paris Anlaşmasına taraf oldu ve 2053 Sıfır Emisyon hedefi açıklandı. Avrupa Yeşil Mutabakatı süreci, Sınırda Karbon düzenleme mekanizması ve karbon piyasasına yönelik çalışmalar da bu bağlamda ülkemizde devam ediyor. Denkleştirme mekanizması kapsamında gönüllü karbon piyasası projelerine hem sertifikasyon hem de piyasada alım-satım süreci devam ediyor. Türkiye’de ulusal bir sistemin kurulması burada hedeflenecek gelirin ülkemizde kalması çok önemli. Hatta sadece ülkemizde değil hem Türki Cumhuriyetler hem Balkan ülkeleri hem de İslam coğrafyasını kapsayan bölgesel bir piyasayı da yönetecek çalışmanın ilk adımı olarak görüyoruz” diye belirtti. Bu sözler amacın iklim değişimine neden olan karbon atıklarının önlenmesi değil sermaye için yeni birikim yollarının açılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Ülke kim?
Protokol töreninde konuşan Türk Standartları Enstitüsü Başkanı Mahmut Sami Şahin ise, “Gerek Emisyon Ticaret Sistemi uygulayan ülkelerin programlarını gerekse de diğer firmaların karbon kredi ihtiyacını karşılayacak potansiyeli gerçekleştirmek istiyoruz. Standart ve metodoloji geliştirirken ülkemizdeki karbon kredilerin yüzde 99’unun üzerinde yenilenebilir enerjiden kaynaklanan sertifikasyondan ziyade daha prestijli daha katma değerli olduğunu düşündüğümüz arazi ve toprak temelli metodolojileri geliştirmek istiyoruz. Dünyada da bunun üzerinde çalışmalar yeni başladı. Bizler de projemiz kapsamındaki Karbon Kredilerini bu minvalde üretilmesine ağırlık vereceğiz. Güzel bir çalışmayla ülkemiz için güzel bir projeyi hayata geçiriyoruz” iddiasında bulunurken, ülkemiz vurgusunun sadece sermaye kesimlerini içerdiğini söylemek gerekiyor.
Kapitalizmin ilerleme hedefi
Coğrafya ve Antropoloji profesörü David Harwey geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Sermaye açısından krizler, artı-değer üretimini ve sermayenin yeniden üretimini temelden tehdit etmektedir. Ancak krizler aynı zamanda sermayeye yenilenme fırsatlarını da sağlar. Büyük krizlere dönüşen aksaklıklar hemen hemen her yerden gelebilir. İnsan vücudunda olduğu gibi, sermayenin bütününü oluşturan birkaç dolaşım sisteminden herhangi birinin çökmesi, acilen çare bulunmazsa, bütünün yok olmasına yol açacaktır” ifadesi kapitalizmin küresel ısınmayı çözmek adına ortaya koyduğu pratiği anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Atmosfer piyasa malı oluyor
Kapitalist birikim sürecinin bir parçası olarak oluşturulan karbon piyasaları, karmaşık bir şey olan iklim sorununu karbonun fiyatlandırılması yoluyla ölçülebilir bir şeye indirgeyerek çözülebileceğini iddia ederken, aslında yeni bir pazar yaratıldı ve bu pazar zirveler eliyle tüm dünyaya dayatılmaya devam ediliyor. Bu yolla insanlığın ve yaşamın tüm bileşenlerinin temel elementlerinden biri olan temiz hava karbon ticareti yoluyla ticari bir meta haline getiriliyor. Bugüne kadar metalaştırılamamış ve yaşamın elinde kalan tek doğal müştereği atmosferimiz piyasalaşıyor.
Emisyon ticareti
İklim kriziyle mücadele etmek amacıyla olduğu iddia edilen, ‘Emisyon Ticaret Sistemi’ (ETS) ve karbon vergisi Avrupa Birliği’nin (AB) ‘karbon kaçağı’ ile mücadele planlarının temelini oluşturuyor. Karbon fiyatlandırması için tanımlanan iki farklı piyasa aracı olan karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi, halihazırda birçok ülkede uygulanıyor ve bu iki piyasa aracı birbirlerini tamamlayıcı nitelik taşırken, AB’nin çevre politikasının en temel ilkesi olan, ‘kirleten öder’ mekanizması Bakan Kurum’un vurgusunda açığa çıkan ve tüm ülkelerde uygulamaya sokulmak istenen emisyon ticareti ile sermayeye yeni birikim alanları yaratırken, doğa sömürüsünün ilelebet sürdürülmek istendiğine işaret ediyor.
Net sıfır emisyon nedir?
Net sıfır emisyon hedefi kapitalizmin büyüme sürecinin önemli kilometre taşlarından biri olarak gündeme geldi. Örneğin, Yatağan Termik Santrali geçtiğimiz günlerde ‘hibrit’ üretime geçeceği ve bu amaçla güneş tarlası oluşturacağı duyuruldu. Net sıfır emisyon; karbonla üretim yapanı ‘kirleten öder’ bağlamında vergiye tabi tutarken, Yatağan patronunun ‘güneş enerjisi’ santralini kurarak ekonomik anlamda ödüllendirilmesidir. Emisyon ticareti ile ortaya konan ‘net sıfır emisyon’ hedefi cezanın ödülle karşılanmasından başkaca bir şey değil. Bunun ne zararı var; ‘Yenilenebilir enerji yatıımları büyürken, enerji ihtiyacının buradan karşılanmasıyla iklim değişimi önlenir’ yalanına inanmak için ise ya kapitalizmin ne olduğunu bilmiyor olmak ya da kapitalizmin hizmetinde bulunmak anlamına gelmektedir. Kapitalizmin aşırı üretimleri ne yolla sürdürülürse sürdürülsün hammadde deposu olarak görülen doğa sömürüsü asla ortadan kalmayacak. İklim değişimi, dünyada yaşanan ekolojik krizin sadece sonuçlarından biri olduğu gerçeği unutulmamalıdır.