İmparator Neron’un MS. 64 yılının 16 Temmuz gecesi çıkan büyük Roma yangınını sarayından lir çalıp üzüm yiyerek izlediği rivayet olunur. Tarihçilere göre, bir haftadan uzun bir süre devam eden bu yangın şehri büyük ölçüde yok etmiştir. Nedeni kanıtlanmamış olmakla birlikte, kundakçı zanlıları arasında birinci sırada yer alan Neron, bu yangını Roma’nın Hıristiyan azınlığını ezerek zulmetmek için bir fırsat olarak kullanmış, birçok Hıristiyan, Roma’yı yakmakla suçlanarak aslanlara atılmak, çarmıha gerilmek ve yakılmak suretiyle idam edilmiştir.
Reichstag yangını, tarihin bir başka önemli olayıdır. 27 Şubat 1933 gecesi, Berlin’deki Alman parlamento binası yakıldı. Hitler’in bu yangını iktidarını pekiştirmek yolunda ‘Allahın bir lütfü’ olarak kullanış hikayesi, ortalama tarih bilgisi olan herkesin malumudur. Komünist milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılır, Hollandalı komünist Van der Lubbe idam edilir ve komünist önderler yargılanarak hapsedilir.
Makam ve yetki sahibi şahısların ülke tarihinin en büyük orman yangınları silsilesini günler ve geceler boyunca öylece seyredişlerinin, Ege ve Akdeniz ahalisinin belleğinde hangi imgeyi daha çok uyandırdığı bilinmiyor. Ama komplo teorilerinin yaygın dolaşımda olduğu kesin. Yanan devasa orman arazisinin (yaklaşık 100 bin hektar) yapılaşmaya ve madencilik faaliyetlerine açılacağı; bu yangının, AKP’nin sahil şeridi boyunca sürekli uğradığı büyük seçim yenilgilerinin intikamı olma ihtimali gibi teoriler sıklıkla vurgulanıyor. Yangın karşısında ihmal ile kasıt arasında salınan müdahalesizlik biçiminde tezahür eden resmi tavır, bu kanaatleri güçlendirici etkide bulunurken yerel yönetimlerin suçlanmaya çalışılması da bu çerçevede değerlendiriliyor.
Ege ve Akdeniz’de bir milli afete dönüşen orman yangınlarıyla eşzamanlı olarak Van Başkale’de büyük bir sel felaketi ve Dersim Hozat’ta geniş bir orman yangını gerçekleşti. Van’da devlet hiçbir yardım faaliyetinde bulunmazken Hozat’ta yangına müdahale etmeye çalışan yurttaşlar ve yerel yöneticiler, devlet güçleri tarafından resmen engellendi. Türk medyası görmezden gelse de Ege ve Akdeniz ahalisi oralarda yaşananları da görerek, hükmedenler hakkındaki hükümlerini gözden geçiriyor ya da pekiştiriyorlar.
Saray yönetiminin önce Neron misali Kürt nefretini körükleyerek siyasi kazanım elde etmeye çalıştığı görüldü. Doğu Perinçek, Cihat Yaycı, Cüppeli Ahmet ve Melih Gökçek gibi tescilli provokatörler hemen devreye girerek yangınların HDP tarafından çıkarıldığı iddiasını yaydılar. Sonuç, Konya katliamı ve bazı faşist çetelerin Antalya’da ırkçı linç saldırıları oldu. Ama popüler bir Kürt nefreti ateşleme çabasının işe yaramadığı görüldü ve provokatörlere ‘ikinci bir emre kadar’ susma talimatı verildi. HDP’nin kararlı duruşu ve millet ittifakı partilerinin milli hislerle titreyip AKP saflarına geçmeme tercihleri bu aşamada etkili oldu.
Şimdi, CHP eğilimli medyaya ve yerel yönetimlere saldırarak, bu büyük afetin sorumluluğundan kurtulma çabası içinde oldukları görülüyor. Bu taktiğin de geri tepmesi kaçınılmaz görünüyor. Çünkü ne buralar 2000 yıl öncesinin Roması ne de dünya, 1930’lu yıllardaki gibi faşizmin yükseliş dönemini yaşıyor. Yaratıcı olmaları gerekiyor. Ülke yanıyor: Aynaya bakıp saç taramanın zamanı değil. Üzüm yiyip lir çalmanın devri ise çoktan kapandı.