Avrupa’da ırkçı ve aşırı sağcı partilerin yanında, kendini açıkça faşist veya Nazi diye tanımlayan partilerin sayısı da artıyor: Birçok ülkede, örneğin Fransa’da, İtalya’da, seçimlere katılan, siyasi yelpazede yer alan bir değil iki ırkçı ve aşırı sağcı parti bulunuyor
M. Şehmus Güzel
Bir yıl böyle geçti, geçiyor: Gelişmeleri, kötüye gidişleri izlemekten başka şey yapmaya zaman ayırmak zorlaştı. Kimi açılardan Fransa’da, Almanya’da ve Avrupa’da 1939 havası esiyor, büyük felaketler kapıdaymış gibi: İşte birkaç örnek veri:
Fransa’da altına hücum var: Tuzu kurular altına yatırım yapmayı tercih ediyor. Bu tavır büyük yıkımlar, büyük savaşlar öncesi takınılan tavırdır. Bu bile tek başına yeni felaketlere karşı öngörülü olmak, tedbir almak ve hazırlık yapmak anlamına geliyor.
Temel gıda maddeleri istifi aldı başını gidiyor: Süpermarketlerde kimi gün kimi ürünün rafları boş. Kimi üründe geçici bile olsa kıtlık var. Kiminin fiyatı yüksek oranda arttırıldı: Makarnanın fiyatına yüzde 57 zam geldi. Ununkine yüzde 20’den fazla.
Noel ve yeni yıl ve yılbaşı tatilini nerede geçireceksiniz diye sorduğumuz dost ve tanıdıklar umutsuzca ve pek inanmadan bir ski merkezinin, bu mevsimde bile sıcak bir ülkenin adını veriyor ama hemen sonra “üçüncü dünya savaşı çıkmazsa”yı da ekliyor. Aklı başında olan tedirgin.
Avrupa’da ultraliberal ve liberal yöneticilerden ve yönetim biçimlerinden yaka silkiliyor, nefret ediliyor. Seçimlere ilgi azalıyor. Bir seçimden diğerine sandık başına gidenlerin sayısı düşüyor. Temsili demokrasi sarsılıyor.
Bugün Avrupa’da İtalya, Avusturya, Macaristan, Hollanda, İsveç, Sırbistan, Slovakya ve daha birçok ülkeyi ırkçılar, aşırı sağcılar, apaçık faşist veya Nazi siyasi partiler yönetiyor veya yönetime ortak oluyor ya da “dışarıdan destek veriyor”.
Dahası da var: Danimarka’da bir örneği verildi: İktidar, “Yurttaşlar böyle istiyor” diyerek ırkçı ve aşırı sağcı partinin programından kimi unsurları yasalaştırıyor, yürürlüğe koyuyor, uyguluyor. Geçen haf ta, 19 Aralık 2023’te, Fransa’da da benzeri yapıldı: Macron ve hükümeti ırkçı partinin “yabancılara” ilişkin zırvalarını bir kanunla Senato ve Meclis’ten geçirdi: Meclis’teki oylamada ırkçı parti ile klasik sağ parti tam takım kanun tasarısına oy verdi; oysa Macron partisinden 27 milletvekili partilerinin, hükümetlerinin, cumhurbaşkanlarının tasarısına ret oyu verdi, 32’si oylamaya katılmadı. Macron, hükümeti ve partisinin yabancılara ilişkin kanun tasarısı ırkçıların, aşırı sağın ve klasik sağın oylarıyla kabul edildi. Ne kadar garip!
Bunun üzerine 2022’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalan ve ikinci turda yüzde 40’tan fazla oy toplayan ırkçı parti lideri Le Pen, “ideolojik zafer kazandık” dedi. Aşırı sağın, ırkçıların yıldızı yükseliyor. Bugünlerde Fransız medyaları bu partiden üç öğün söz ediyorlar. Macron’un partisi çatırdıyor. Anayasa Mahkemesi birçok hükmü Anayasa’ya aykırı bu yasayı büyük ihtimalle onaylamayacak. Bu karar beklenirken 32 ilde il özel idareleri başkanları bu kanunu uygulamayacaklarını duyurdular. Aydınlar, sanatçılar, hatta kimi işveren yasaya karşı çıktılar. İşçi sendikaları konfederasyonları sivil itaatsizlik çağrısı yaptılar, protesto gösteri ve yürüyüşleri düzenleyeceklerini ilan ettiler.
Bugün Avrupa Birliği nüfusunun yarısına yakınının veya yarıdan çoğunun bu tür iktidarların yönetimi altında olduğunu söylemek abartma olmaz. Bu nüfusun yarısının ve yarıdan çoğunun ırkçılara oy verdiği ise ispatlı: Lütfen seçim sonuçlarına bakınız.
Fransa, Almanya Federal Cumhuriyeti, Hollanda’da ırkçıların oyları seçimden seçime düzenli bir biçimde artıyor. Bitleri kanlanıyor.
Sembolik anlamı güçlü olduğu için, geçen Pazar günü yani 17 Aralık 2023’te Almanya Federal Cumhuriyeti’nde 40 bin kişisiyle orta boy nüfuslu, Pirna kentinde yapılan belediye seçimini AfD (Almanya için Alternatif) isimli partinin kazandığını, bu parti oylarının düzenli bir biçimde arttığının yeni bir örneği olarak verebilirim: Dahası seçimde ikinci turda yarışan üç partinin de aşırı sağcı, dinci ve tutucu olduğunu geçerken ekleyeyim. CDU (Hıristiyan-Demokrat Birliği) adayı oyların yüzde 31,4’ünü aldı, ultra tutucu (“Freie Wühler”/ “Özgür Seçmenler”) yüzde otuzunu. Doğu Almanya’da, Dresden ile Çek Cumhuriyeti sınırı arasındaki bu kentte SPD ve Yeşiller’in ortak çıkardığı aday yüzde 9,9’da kaldı.
Seçime ilgi azdı: Katılanlar seçim sandıklarında kayıtlı olanların yüzde 53,8’ini oluşturuyordu. 1930’ların hayaletleri henüz Berlin’de dolaşmıyor ama Doğu ve Güneydoğu Almanya’da Naziler boy gösterebiliyorlar. Daha önce 5-9 bin nüfuslu kasabalarda belediye seçimlerini kazanan, kimi Land’da (bölge özerk yönetimi veya federe devlet) Meclis’e giren Nazi parti, artık orta büyüklükteki bir kenti yönetecek. (Thomas Wieder’in 18 Aralık 2023 tarihli Le Monde’daki makalesinden aktarıyorum.)
Haziran 2024’te yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ırkçı, aşırı sağcı, faşist ve Nazi partilerin bütün AB ülkelerinde bugüne kadar görülmemiş sayıda temsilci çıkaracakları tahmin ediliyor. “AB’yi içinden yıkmak” yanlısı bu partiler “yemlik” adını taktıkları Avrupa Parlamentosu’nun bütün olanaklarından yararlanmayı artırarak sürdürecekler. Bir değil iki ayrı grupta toplanmaları ise hem kimi konularda birbirleriyle anlaşamamalarından kaynaklanıyor, hem de para yardımı, büro ve personel olanaklarını birkaç kat artıracak olması bakımından uygun bulunuyor. İtalyan başbakanı ile Fransız partinin lideri birbiriyle anlaşamıyor örneğin: İlki “Avrupa’dan yana”, ikincisi “Avrupa’nın yıkılmasından” yana.
Macaristan Başbakanı ve Rusya Federasyonu Başkanı iyi ilişkileri olan aşırı sağcı ve ırkçı parti yöneticileriyle ilişkilerini boyutlandıracaklar. Macaristan başbakanı aşırı sağcı, tutucu, ırkçı bütün partileri kendi başkanlığı altında bir araya getirmeye ve bir arada tutmaya çalışıyor. Böylece Rusya ile AB üzerinde ciddi bir “kılıç” gibi dikileceklerini de umuyor. Nitekim bir örneğini geçen hafta Brüksel’de yapılan AB Zirvesi’nde verdi.
Avrupa’da ırkçı ve aşırı sağcı partilerin yanında, kendini açıkça faşist veya Nazi diye tanımlayan partilerin sayısı da artıyor: Birçok ülkede, örneğin Fransa’da, İtalya’da, seçimlere katılan, siyasi yelpazede yer alan bir değil iki ırkçı ve aşırı sağcı parti bulunuyor. Kimi birbiriyle rekabet halinde: Fransa’da olduğu gibi. Kimi ortaklaşa ülke yönetiminde: İtalya’da olduğu gibi. İtalya ve Fransa ırkçı partilerin kadın başkanları birbirini çekemiyor vs.
Aynı zamanda küçük boyutlu, alaya almak için siyaset bilimcilerin “genel kurullarını bir telefon kulübesinde toplayabilen” diye tanımladıkları pek çok da güya “gizli” faşist veya Nazi örgütler ve siyasi partiler bulunuyor. Polisin özel olarak ve çok yakından, bazen içinden izlediği örgütler siyasi şiddeti artırınca yasaklanıyor ama yeniden kuruluyor. 2017’den bu yana Fransa’da onbeş ırkçı şiddet yanlısı siyasi örgüt kapatıldı. Bir o kadarı da açıldı. Fransa’da ve Almanya’da bu tür örgütlere üye 12-15 bin arasında üye bulunduğu belirtiliyor. Adı geçen devletlerin iç güvenliğine karşı da bir tür tehlike arz eden bu örgütler öldürücü saldırıları ve yakıp yıkmalarıyla tanınıyor. Küçük ve son derece tehlikeli bu kümeler “daha radikal” olduklarını ispat etmek için kanlı, vahşi, barbar saldırılar düzenliyorlar: “Yabancı”ların evlerine, işyerlerine, tapınaklarına, mezarlıklarına saldırarak, bireyleri yaralayarak ve kimi zaman öldürerek kendi kendilerine “puan kazandırmak” istiyorlar. (“Yabancı” sözcüğünü tırnak içine koyuyorum: Çünkü ırkçılar için esmer olan herkes veya en basit bir şekilde “kendisine” benzemeyen herkes “yabancı”dır. Yani yasaların veya genel konuşma dilimizin alışkın olduğu “yabancı” tanımları ırkçılar için geçerli değildir.) Çünkü bu tür küçük kümelerin de kendi aralarında bir tür “ligi” bulunuyor. Yaptıkları saldırılara göre belli bir “güç kazandıklarını” iddia edebilecek kadar geri zekalı ve henüz insanlaşmamış “hayvanlardır” söz konusu olanlar.
Bu yaratıklar bir yerde “Parlamentolar sizinse sokaklar bizimdir!” demek istiyorlar. Polis, bir devletten diğerine değişen bir etkinlikle ve polislerin bizzat kendi siyasi tercih ve eğilimlerine göre, kendi araştırmasını yaparak suçluları bulmaya çalışıyor. Bu saldırıların hangi saiklerle yapıldığını ortaya çıkarmaya çabalıyor.
Ancak ırkçıların “kendi liginde” saldırıyı ve/veya cinayeti kimin veya kimlerin yaptığı biliniyor. Çünkü her saldırgan saldırısından sonra kişisel, kümesel, siyasi reklamını yapmak umuduyla şu veya bu biçimde mutlaka kendi işaretini de bırakıyor. Böylece saldırıyı «üstleniyor” ve saldırıyı kimin yaptığı “duyuruluyor”. Bu tür saldırıların, cinayetlerin, yakıp yıkmaların bu örgütlere üye akımını azdırdığı, artırdığı son aylarda anlaşıldı.
Evet 1920’lerde ve 1930’larda olduğu gibi siyasi şiddet görülmemiş bir biçimde artıyor, coğrafi alanı genişliyor. Umutsuzluk pencereden bakıyor. Aşırı sağın ve bilhassa ırkçıların toplu gösterileri, yakıp yıkmaları, çatışmalar yeniden başladı, tedirgin edici boyutlar aldı.
Aşırı sağ Fransa’da ve birçok Avrupa ülkesinde 1930’larda olduğu gibi azdı. Bu bakımdan da 1920’lerin, 1930’ların belalı havaları esiyor/estiriliyor. Yeryüzünde bugün süren onbeş veya yirmi sıcak savaşın saikleri arasında, belki en başında ırkçılık yer alıyor. 2024’te daha beteri mi bekliyor bizi? Daha beteri ne olabilir?