KDP’nin 76 yıllık tarihi bir Kürt partisinin Kürdistan mücadelesi tarihi olmaktan ziyade bir ihanet tarihi olarak görmek abartı olmayacaktır. Bugüne kadar savaşmadığı ve karşısında durmadığı hiçbir Kürt özgürlük hareketi, yanında yer almadığı hiçbir Kürt düşmanı kalmadı
Serdar Altan
Tarih bize KDP’nin her dönem ihanet çizgisinde olduğunu söylüyor. Bugüne kadar savaşmadığı ve karşısında durmadığı hiçbir Kürt özgürlük hareketi, yanında yer almadığı hiçbir Kürt düşmanı kalmadı.
Elbette bu konuda en çok da KDP’nin Maxmur, Şengal ve Rojava’ya yönelik politikalarına da bakmak gerekiyor. Kürdün kendi evine gider gibi gitmesi gereken Güney Kürdistan, maalesef Kürde mülteci statüsünü dahi çok gördü. Yine KDP’nin IŞİD saldırısı sırasında savunmaktan imtina ederek kaçtığı Şengal bugün uluslararası bir planla yeniden işgal edilmek istenmekte. Rojava’ya dönük politika ise baştan beri Türkiye’nin düşmanca emelleriyle örtüşen bir politika olarak tarih sayfalarına geçti.
Dosyamızın bu bölümünde Kürtler açısından önemli olan bu üç merkeze dönük KDP’nin politikalarını ve saldırılarını etraflıca ele alacağız…
Maxmur
Maxmur Kampı’nın KDP ile hikayesi ve mücadelesi 29 yıl öncesine dayanıyor. 1993 yılında Kürt Özgürlük Hareketi karşısında büyük kayıplar veren Türkiye, yönünü sivil halka çevirmiş, Botan-Behdinan hattında halkın Güney Kürdistan’a göç etmesine yol açmıştı. Köylülerin bir kısım Duhok’un Zaxo ilçesine yerleşti. Bir kısmı da Heftanin’e bağlı Şeraniş ve Bihêrê bölgelerine yerleşti.
Kürdistan Bölgesi’ne yerleşen onbinlerce kişi Türkiye ve KDP’nin saldırılarını göğüslemeye çalışıyordu. TSK KDP ile anlaşıp, Zaxo’ya yerleşen mültecilere saldırarak, onları bölgeden çıkarmak istedi. Saldırılarda birçok kişi katledildi. Savunmasız kalan mülteciler bu kez de Türkiye hava saldırılarıyla yüz yüze kaldı.
Yaşanan bombardımanlardan sonra, 1994 yılında her iki kampta bulunan mülteciler buradan çıkmak zorunda kaldı. Üçüncü kez göç etmek zorunda kalan Kuzeyli Kürtler, Zaxo’nun Bêrsivê bölgesine yerleşti. Bölgenin zor şartlarından dolayı burada yalnızca iki ay kalabilen mülteciler, Birleşmiş Milletler (BM) temsilcileri ile güvenli bir yer bulabilmek için görüşmeler gerçekleştirdi. 1995 yılının başında gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda mülteciler Geliyê Qiyametê diye bilinen Etruşa Jor ve Etruşa Jêr diye adlandırılan iki kampa yerleştirildi. KDP, 1995 yılında kapma ambargo uygulayarak, mültecilerin yaşamsal ihtiyaçlarının kampa ulaştırılmasına engel oldu. Aynı zamanda kampa giriş ve çıkışları yasakladı. Aynı yıl KDP’ye bağlı güçler Türkiye desteğiyle her iki kampa da saldırdı. Bu saldırılarda onlarca mülteci hayatını kaybetti.
Yaşanan bu saldırıların ardından, BM kampa yerleşti. Etruşa Jor kampı, Etruşa Jêr kampıyla birleştirildi. 1997 yılında Türkiye yine KDP ortaklığıyla Etruş Kampı’nı da hedef aldı. Bu saldırı ve baskıların üzerine, kamp halkı yerlerini yeniden terk etmek zorunda kaldı.
Buradan Nînova’ya yönelen halk, yine BM’nin kontrolünde bir kamp kurdu. 1997 yılında Türkiye’nin saldırı gerçekleştireceği haberi üzerine, Nînova kampı da boşaltıldı. Kamp halkı buradan Güney Kürdistan ile Irak sınırında bulunan Nehdaran bölgesine yöneldi. Irak hükümeti, 1998 yılında mültecilerin talebi üzerine Maxmur ilçesinde mülteciler için bir yer belirledi. Bu kararın ardından yaklaşık 15 bin mülteci, Maxmur’a geçti. Kürdistanlıların Maxmur’a yerleşmek istemelerinin en önemli nedeni KDP bölgesinde olmamasından kaynaklanıyordu. Yani Kürtler, kendi soydaşları olduğunu iddia eden bir yapıdan kaçıyordu.
IŞİD ve Hewlêr
Türkiye KDP’nin ortaklığıyla mültecileri göç ettirmek için çok çabaladı. Bu kapsamda defalarca kampa ambargo uygulandı. Aynı zamanda dolaylı olarak bazı kişi ve grupların yoluyla kampa yönelik bombalı saldırılar düzenlendi.
Türkiye alenen desteklediği IŞİD, 2014 yılında Maxmur bölgesine saldırdı. KDP güçleri bölgeyi boşaltıp kaçtı. IŞİD neredeyse Hewlêr’in kapılarına dayanıyordu. Güneyli güçler zor durumdaydı. Hükümet yetkilileri ve bizzat Barzani’nin talebi ve çağrısı üzerine HPG güçleri dağlardan iniyordu. Güney halkı tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmışlardı. Ön cephede savaştılar ve Kerkük’te de, Maxmûr’da da IŞİD’i geriletmeyi başardılar. O süreçte HPG güçlerine duyulan minnet, bizzat Mesud Barzani’nin gerilla birliklerini ziyaret etmesiyle gösteriliyordu.
Ancak KDP ve Barzani’nin minnet duygusu kısa sürdü. HPG’nin varlığından rahatsızlık duyuluyordu. Kampa yönelik baskılar da başlamıştı. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Musul operasyonu, Şengal’in ve Maxmur’un özgürleştirilmesi sürecinde kampı yeniden hedef gösterdi. Bu tehditlerin ardından 6 Aralık 2017 tarihinde kampa dönük bir hava saldırısı gerçekleşti. Saldırının Başîka’da bulunan TSK üssünden gerçekleştirildiği, istihbaratının ise KDP tarafından sağlandığı ortaya çıktı.
KDP, yıllar içerisinde kampa yönelik birçok baskı ve ambargo uyguladı. 2019 yılında KDP’nin yöneliminde yeni bir süreç yaşandı. 17 Temmuz’da Hewlêr’deki Hokkabaz restoranında MİT sorumlularından Osman Köse öldürüldü. Olaydan bir gün sonra 18 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye savaş uçakları kampı bombaladı. KDP de kampa yönelik ambargo uygulayarak kimsenin Hewlêr’e gitmesine izin vermedi. KDP’nin kampa dönük ambargosu günümüze kadar devam ediyor.
Şengal unutulmaz yara
Tüm bu yaşananlar ağır bir sonucu ortaya çıkarıyor elbet, ancak KDP’nin Şengal’deki ihanetini de üzerine ekleyince KDP’nin yapısı ve yapmak istedikleri daha da belirginleşiyor.
2014 yılında Rojava’da YPG-YPJ güçlerinden ağır darbeler yiyen IŞİD çeteleri, Suriye ve Irak’ta ilerleyişini sürdürüyordu. Çeteler Êzidîlerin yaşam alanı Şengal’e yöneliyordu. IŞİD, 3 Ağustos’ta ağır silahlarla Şengal’e saldırmaya başladı. Şengal’e giren IŞİD çeteleri, kentte hemen katliama başladı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden büyük bir kıyım yaşanıyordu.
Şengal’de yaşanan en acı olay ise, Êzidîleri yüzüstü bırakan peşmerge güçlerinin kafileler halinde Şengal’den kaçışıydı.
Bu bölgelerin IŞİD’e terk edileceği 1 Haziran 2014 tarihinde uluslararası ve bölge güçleri tarafından Ürdün’ün başkenti Amman’da kararlaştırıldığı sonradan ortaya çıkacaktı. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan; Ürdün ve Türkiye’nin de onayıyla Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için bir plan yapmıştı ve bu plana KDP ve Baasçılar da dahil olmuştu. 7 Haziran 2014’te bu kez Hewlêr’de toplandılar. 9 Haziran’da ise Irak askerleri çekildi ve Musul’u IŞİD’e teslim ettiler. Bu durum Şengal saldırısını hazırlayan sürecin başlangıcıydı.
Zaten bu durumun böyle olduğu Şengal’in IŞİD’ten kurtarılmasının hemen ardından KDP’nin gösterdiği rahatsızlıktan anlaşılıyordu. Şengal’i savunan güçlere yönelik KDP ve Türkiye’nin baskı ve saldırıları başlamıştı. KDP’nin o dönem lideri Mesud Barzani’nin 26 Şubat 2017 tarihinde Türkiye’ye yaptığı ziyaretten kısa bir süre sonra yani 3 Mart’ta peşmerge tarafından Xanesor beldesine yönelik saldırı düzenlendi. Bu saldırıda 5 YBŞ savaşçısı yaşamını yitirdi. Saldırıda ayrıca gazeteci Nujiyan Erhan başından aldığı kurşunla ağır yaralandı, 20 günlük yaşam savaşının ardından ise şehit düştü. TSK’ye ait savaş uçakları da 25 Nisan 2017 tarihinde Şengal’e ve Rojava’nın Karaçox dağına yönelik kapsamlı bir saldırı düzenledi.
Referandum fiyaskosu sonrası Irak ordusu ile Haşdi Şabî güçlerinin Kürdistan bölgesinin bir bölümünü KDP’nin elinden alması ardından Şengal’deki peşmerge güçleri tekrar alanlarını bırakarak geri çekildi. Şengal ve bağlı bölgeler Irak hükümeti ve PKK’nin desteğiyle oluşturulan yerel güçler tarafından yönetilmeye başlandı.
2022 yılına girdiğimizde Şengal’e yönelik saldırının boyutu şekil değiştirdi ve artış gösterdi. AKP-KDP ortaklığında hazırlanan ve Irak hükümetinin de dahil edildiği plan çerçevesinde Şengal’in tamamen öz savunma güçlerinden arındırılması hedefleniyor. Bu kapsamda tam da Zap’a yönelik yeni saldırının başladığı dönemde Irak ordusu da Şengal’i işgal girişimini somutlaştırmaya başladı. Şengal savunma güçleri ve halkın direnişi sonrası geri çekilmek zorunda kalan Irak ordusuna yönelik KDP’nin ve Türkiye’nin halen baskı uyguladığı biliniyor.
Rojava’ya da ihanet
Rojava’da Kürtlerin öncülüğünde özgür devrimin başlayıp hızla büyük kazanımlar ve zaferler kazandığı bir dönemde KDP, düşman tarafını seçerek Rojava’daki devrimi yok etmek için her türlü çabayı gösterdi.
Yakın tarihte yaşanan bu gelişmelerden birkaç örneği dikkatinize sunalım…
-2011 yılında Rojava’daki devrimin başlamasıyla birlikte KDP, Türkiye ile işbirliği yaparak Rojava’daki devrime karşı çeteleri harekete geçirdi. Rojava’ya ilk saldıran ÖSO gruplarının arasında KDP’nin Suriye uzantısı partilerinin Neviyên Selahaddîn Eyyubî, Neviyên Mistefa Barzani ve Azadi gibi çeteleri vardı. KDP’nin paralı bir gücü olan ve Mesud Barzani’nin emriyle 2012 yılında ENKS’ye bağlı olarak “Pêşmergeyên Roj” adı altında kurulan bu grup Rojava’da başarılı olamayınca Güney Kürdistan’a yerleştirilerek Bineslawe, Xınıs ve Başika gibi kamplarda TSK tarafından eğitildi. Roj Peşmergelerinin kendisi, 6 grupla birlikte Efrin’e yönelik saldırılara katıldığını ve Türkiye’nin Efrin’i işgal etmesine yardımcı olduklarını açıkladı. Dêrik, Qamişlo ve Tırbespi’de YPG savaşçılarına yönelik saldırılar gerçekleştirdiler. Halep’in Kürt bölgelerinde ise şiddet olaylarına karışarak 2012’de El Nusra ile birlikte Tileran ve Til Hasil katliamlarında yer aldılar. Efrin’de Özgür Suriye Ordusu adı altında Qestel Cindo bölgesine düzenlenen saldırıya katıldılar. Bu gruplar Kobanê’de Kürtlere karşı kendi üyelerini silahlandırarak, Özgür Suriye Ordusu için vergi topladı. Cızir’de Barzani’nin Torunları Taburu, Mişel Temo Taburu ve Şêx Maşuq Taburu adı altında kurulan bu grupların ilk hedefi Kürtlerdi. Serêkaniyê’ye yönelik saldırılara katıldılar.
-Suriye ve Rojava’da çatışmaların başlamasıyla beraber Kürt partilerince “Kürt Ulusal İnisiyatifi” adında oluşturulan ortak cephe uzun sürmedi. KDP Başkanı Mesud Barzani liderliğinde Encûmena Nîştimanî ya Kurd a Sûrî (Suriye Kürt Ulusal Konseyi – ENKS) kuruldu. ENKS, 26 Ekim 2011’de Hewlêr’de ilan edildi. 5 farklı parti ve kişi tarafından yönetilen ENKS, Cerablus ve Bab işgalinde rol oynadı, Efrin, Serêkaniyê ve Girê Spi işgallerine de dahil olarak onbinlerce Rojavalı yurttaşın göç etmesine sebep oldu. ENKS yetkilileri, Rojava’nın kazanımlarını yok etmek için Türkiye ile birlikte çalışmaları gerektiğini basında açıkça ilan etti. Aynı zamanda Halkların Demokratik Özyönetim sistemine de karşı çıkıyor, Kürtçe eğitimi reddederek Arapça’ya dönmeyi talep ediyorlar.
-2020 yılında QSD Komutanı Mazlum Ebdi, Rojava’da bir Kürt birliği düzenlenmesi çağrısında bulununca, bir ENKS heyeti Ankara’yı ziyaret ederek bu birliği bozmak için Türkiye yetkilileriyle görüştü. 2021’de Kuzey ve Doğu Suriye güçleri Rojava’da bir grup ajanı yakaladı. Yakalanan ajanlardan Şivan Ebdulbaqi yaptığı itirafta, “KDP ve ENKS ile birlikte Rojava’dan Hewlêr’e insanları kaçırdık. Hewlêr’de Rojava halkını tahliye etmek için kurulmuş özel bir ofis var” dedi. Bir diğer ajan Abdulbari Osman ise, “ENKS’liler MİT’in emriyle Özerk Yönetim’i suçlamak için kendi üslerini yakıyorlar” dedi.
-KDP, 2 Ocak 2013’te El Kaide bağlantılı çetelerin Rojava’ya saldırması sırasında Sêmelka Sınır Kapısı’nı Rojavalı Kürtlere kapattı. KDP Başkanlık Divanı Üyesi Eli Ewni, 10 Ağustos 2013’te yaptığı açıklamada, “PYD kendisi için başka bir kapı açsın” dedi. 2021 yılında KDP aynı politikayı sürdürerek Rojava ile Güney Kürdistan arasındaki kapıyı ikinci kez kapattı.
-Türkiye ile eşzamanlı olarak Rojava sınırına hendek kazan KDP’nin lideri Mesud Barzani, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 12 Kasım 2013’teki “Özerklik tek taraflı ilan edilecek bir şey değil” söyleminden sadece 2 gün sonra yaptığı konuşmada, “Rojava’da yaşanan devrim değildir, PYD halka zulüm ediyor. Rojava’da Esad’ın kendisi bulunuyor” dedi. KDP, 11 Şubat 2014’te yaptığı açıklamada, Rojava’da ilan edilen Özerk Yönetimi tanımadıklarını duyurdu.
Bitirirken…
Tüm bu yaşananlar KDP’nin 76 yıllık tarihinin kısa bir özeti niteliğinde. Ancak bu tarihi bir Kürt partisinin Kürdistan mücadelesi tarihi olmaktan ziyade bir ihanet tarihi olarak görmek abartı olmayacaktır. Qazî Muhammed’in idama giderken söylediği “Kürdistan tüm Kürtlerindir” sözünün aksine KDP, Güney Kürdistan’ı sadece Barzani ailesinin mülkü olarak gördüğü ve öyle hareket ettiği tartışılmaz bir gerçek gibi önümüzde duruyor. Bu nedenledir ki, on yıllardır Kürt hareketlerinin gerçekleştirmek istediği ulusal birlik ve Kürt ittifakı her seferinde baltalanıyor. Bu da Kürtlerin Ortadoğu’da büyük kayıplar yaşamasına neden oluyor.
Dosya-1/Barzaniler, KDP ve Kürde ihanet: KDP’nin 76 yıllık serencamı
Dosya-2/KDP’nin düşmanca yaklaşımı
BİTTİ