Korona salgını başladığından beridir alınan tedbirlere rağmen fabrikalardan maden sahalarına kadar işler durmadan olağan seyrinde devam etmekte. Ki sebep oldukları kronik hastalıklar salgını tetiklerken, bu gibi iş kollarının işlerini durdurmaları için engelleyici hiçbir karar verilmiş değil. Bunlar yaşanırken Ahmet Kanbal’ın Mazıdağı’nda “işini geri isteyen işçi” fotoğrafı manşet olmuştu gazetemize. Doğrusu herkesi fazlasıyla düşündürtmüştü fakat hem işçinin hikâyesi hem de Mazıdağı’nda yaşananlar biraz daha çok sorgulanır olmaya başladı.
Tarihsel süreç içerisinde Kapitalist Modernite, sürdürülebilirlik açısından hem ulus-devletin yarattığı iktidar ayağını hem de endüstriyalizm ideolojisini çok akılcı kullanarak kendini ebedileştirmektedir. Bugün ulus-devletin yarattığı iktidarlaşma formülü, sermaye iktidar vadetmekte, iktidar olanlar ise kendilerine yandaş sermaye yaratmaktadır. Türkiye’de son süreçte Cengizler gibi şirketlerin öne çıkması, aslında iktidar-sermaye işbirliğini gözler önüne sermekte. Doğrusu hepsinde ilk anlaşmaları, ortaklıkları da ve hemen talana giriştikleri olgu doğa. Akkuyu nükleer güç santrali yapımından Ilısu Barajı HES inşaatına, Artvin Murgul bakır işletmeleri ve sonunda Mardin Mazıdağı’ndaki bakır işletme gibi ne kadar çok tepki toplayan doğa talanına dayanan projelerin altından Cengizler çıkmaktadır.
Öyle ki yönetmelikler değiştirilerek talanın meşruiyeti sağlanmaktadır ve son çıkarılan ithalat yasasının değiştirilmesi ile her türden atığın ithal edilmesi yasal hale getirildi. Bununla da kalmayıp Eti Bakır’ı özelleştirip, Cengizlere verilmesiyle de Mardin Mazıdağı’nda bakır metal geri kazanım ve entegre gübre tesislerinde bakır piritlerini siyanür havuzlarında ayrıştırarak altın ve gümüş gibi değerli metalleri elde etmek istediği iddialarını destekleyen bulgular ortaya çıktı. Sadece yapılan bu tesis için 580 bin metrekarelik alan işgal edilmiş ve meralardan tarım arazilerine kadar bir yok oluş altındadır bölge. Bunlardan sadece Karataş köyünde yüzlerce meşe ağaçları kepçelerle söküldü sonrasında haber verilmeden, hiçbir uyarı yapılmadan dinamit patlatmaları ile korkutup köylülerin terkini amaçlamaktadırlar, o kadar ki köylülerden köylerini boşaltmalarını istemektedir. Doğrusu bunu isterken çok da rahat olmaları iktidarın onlara tanıdığı imtiyazlardan olduğunu anlamaktayız.
Bu kadarla da sınırlı değil Diyarbakır ile Mardin Mazıdağı arasında yapılacak demiryolu hattının ihalesinde en düşük teklif elendi ve ihale 109 milyon lira fazla fiyatla Cengiz Holding’e verilmişti. Hiçbir gerekçe sunulmayan bu işlemin Cengiz Holding’e verilmiş olması demiryolunun Eti Bakır’a yoğun olarak bakır piriti taşınacağını ve bu yolun yapılma nedeninin ise Eti Bakır’a özel bir yol olduğunu gösterdi.
Ve Ahmet Kanbal’ın fotoğrafını çektiği işçi Cengizler için yapılan demiryolu inşaatında çalışan bir işçiye ait. Son süreçte yaşanan salgınla beraber sadece haklarını istedikleri için 118 işçi işten atıldı. Doğrusu burada kapitalizmin aç bırak sonra mecbur et ve öyle ki doğanı, emeğini ona sun ve en ufak bir hak isteminde bulununca kapıyı göster hikâyesi. Bu sebeple çekilen fotoğraf sadece bir işçinin hakkını geri istemesi değil, kapitalizmin çelişkisini açığa çıkarmaktadır. Bir taraftan doğası talan edilirken, seneler sonra demir yolu bitince ve gübre fabrikası faaliyete girince işsiz bırakılması ayrı dert, doğasının talanı ayrı ve yersiz yurtsuz bırakılıp toprağından koparılması ayrı bir mesele. Ve sonrasında diyelim ki tüm bunları unutup, velev ki hakları verilip işe dahi başlatılsın ya da zaten işten çıkarılmış durumda gidip evde aç mı kalsın?
Ve Ahmet Kaya’nın bir şarkısında geçtiği üzere “Nerden baksan tutarsızlık…”