Anadolu ve diğer ülkeler binlerce yıldır kendi tohumlarını ürettiler. Ürünlerin bir kısmını bir yıl sonra ekmek üzere sakladılar.
Bugün hala kullandığımız yerli tohumlar, o eski ıslahçı köylülerden bizlere ulaşanlar.
Onlarca yıldan bu yana çiftçilerimiz, hükümetlerin desteğinde “modern tarım” güzellemeleri ve endüstriyel tarım basıncıyla hibrit tohum kullanıyorlar.
İşin iyi olmayan yani, hibrit tohum kullanmak sentetik gübre ve kimyasal ilacı zorunlu kılıyor. Yoksa verimlilik çok düşük oluyor. Kimyasallar da doğayı tahrip ediyor. Ayrıca insan sağlığı için risk oluşturuyor, biyoçeşitliliği azaltıyor, küresel iklim değişikliğini tetikliyor.
Ekolojiye uygun, hastalık ve haşerelere daha dayanıklı yerli tohumlar kullanılmaya, kullanılmaya dörtte üçü kayboldu.
Kaybolan sadece yerel tohumlar değil elbette. Tohuma bağlı olarak gelenekler ve beslenme kültürü de hızla değişti.
Gıdalarımız 1900’lü yılların başında 1300 tohumdan sağlanıyorken, bugün %90’ı 30 çeşide düştü. Buğday, soya,mısır, pirinç aldığımız kalorinin %70’ini oluşturuyor.
Bunlar kaybettiklerimiz. Neleri kaybettiğimizi elbette düşünelim. Ancak bugün neleri kaybettiğimizden çok, “neleri kurtarabiliriz” diye düşünme zamanı! Çünkü ne üreteceğimizi,nasıl üreteceğimizi ve ne yiyeceğimizi artık tohum şirketleri belirliyor.
Kimdir bu tohum şirketleri?
Tohumun ticaretini kontrollerinde tutan, dolayısıyla tarım ve gıda politikalarını belirleyen şirketler. Sayıları bir elin parmaklarından bile az; üç.
Bunlar;
1-Monsanto-Bayer,
2-Syngenta-ChemChina
3-Dupont-Dow’dur.
Bu üç şirket, dünyadaki ticari tohumlar ile birlikte herbisit ve böcek ilaçlarının %50’sini kontrol ediyor. Sadece tohum satmıyor, ilaç da satıyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki kimyasal gübre ve ilaç kullanmasalar tohumları bir işe yaramayacak. Üstelik ilaç devadır. Bunların ilaçları canlı öldürücü.
İşte böyle. Şirketler bir yandan birleşerek oligarklaşırken, diğer yandan hükümetler desteğinde kontrollerini artırıyorlar.
Son örnek
Tarım ve Orman Bakanlığı 19 Ekim 2018 tarihinde “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” yayımladı.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu yönetmeliğe eleştiri ve öneri getiren bir basın açıklaması yaptı.
https://www.karasaban.net/ciftci-senkoylunun-yerel-tohum-uretme-hakki-elinden-aliniyor/
Basın açıklamasında;
“2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Kanunu’nun eksik yönleri bu yönetmelikle tamamlanıyor,
Köylülerin ellerindeki son varlıkları olan tohumları şirketlere devredilecek, Tohuma hâkim olan,tarım ve gıdaya hâkim olur,
Tohum canlıdır, sahiplenilmesi doğru değildir” görüşlerine yer vermişler açıklamalarında.
Çiftçi-Sen basın açıklamasını şöyle noktalıyor.
“İnsanlar tarım yapmaya başlayıp yerleşik düzene geçtiğinden bugüne köylüler tohumları ekoloji birlikteliğiyle ıslah ederek geliştirdi. Dolayısıyla tohumlar köylülerin ortak varlıklarıdır”diyor.
Evet, tohum adı geçen yönetmelikle yaşamımızdan koparılıyor. Bu hepimizi ne kadar ilgilendiriyor, bir düşünelim!