Art arda kiliselere gerçekleşen saldırıları ve Hrant Dink Vakfı’nın tehdit edilmesini değerlendiren Pakrat Estukyan ve Garo Paylan, iktidarın nefret söylemlerinin buna zemin hazırladığını söyledi
Neğşirvan Güner/İstanbul
İstanbul Bakırköy’de bulunan Dzınunt Surp Asdvadzadzni Kilisesi’ni yakma girişimi, hemen birkaç gün sonra yine İstanbul Kuzguncuk’ta bulunan Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’nin dış sokak kapısının haçının sökülmesi, akabinde Hrant Dink ve Rakel Dink’e elektronik posta yoluyla ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ ifadesini de içeren tehdit mesajı… Nefret söyleminin ayyuka çıktığı bugünlerde bu saldırılar tesadüf mü? Saldırganların ifadelerindeki “anlık öfke”ler ne anlama geliyor? AKP hükümeti döneminde gerçekleşen Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamlarının asıl failleri halen ortaya çıkarılmamışken hükümet yetkililerinin açıklamalarını nasıl okumak lazım? Bütün bu soruların cevaplarını Agos gazetesi ve gazetemiz yazarlarında gazeteci Pakrat Estukyan ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Garo Paylan ile konuştuk.
‘İklim buna zemin hazırlıyor’
Kiliselere saldırılar ve Hrant Dink Vakfı ile Rakel Dink’e gönderilen tehdit e-mailinin şuanda ülkedeki atmosferin doğal sonucu olduğunu söyleyen Pakrat Estukyan, iktidarın kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı söylemlerinin toplum nezdindeki karşılığının sonucu olduğunu vurguladı. Birilerinin yaşananlardan vazife çıkardığını belirten Estukyan, “Bir ay içerisinde ikinci defa kiliselere saldırıları yaşıyoruz. Üstüne üstelik Hrant Dink Vakfı’na tehdit mesajları gönderilirdi. Bunlar çok kaygı verici şeyler, şaşırmadığımız bir durum. Çünkü ülkedeki iklim bütün bu yaşananlara zemin hazırlıyor” dedi.
‘Öğretilmiş cümleler’
Kiliselere saldıranlar, Hrant Dink Vakfı ve Rakel Dink’e tehdit e-maili gönderenin ifadelerinde söyledikleri “anlık öfke”yi değerlendiren Estukyan “’Anlık öfke’ ile olmasa da ya alkolün etkisinde ya da bir meczup olarak sunulacaklar bu insanlara bizlere. Geçmişte de akıl sağlığı yerinde değil diyorlardı. bu sadırganlardan birisi de nitekim ‘şeker hastasıyım, başım dönmüştü, hacı görünce çok öfkelendim. Kırdım’, bir başkası da ‘koronavirüsü bunlar getirdi’ diye saldırmıştı. Bunlar akılı insanların sözleri olamaz. Dolayısıyla belki de öğretilmiş cümleler” dedi.
‘Öldür diyenler ortaya çıkarılmadı’
“Hrant Dink cinayetinde bütün mesele ‘öldür diyenler yargılansın’ sloganında saklıydı” diyen Estukyan, sözlerine şöyle devam etti: “Hrant’ın Arkadaşları taleplerini bu sloganla dile gitirdiler. Öne atılan o tetikçiyi muhatap almadılar, bu işi aşama aşama örenlerden hesap sorulmasını istediler. Böyle bir hesaplaşma asla gerçekleşmedi. ‘Öldür’ diyenler ortaya çıkarılmadı, yargılanmadı. Halen de devam ediyor bu yargılamalar. Yargılanan sanıkların hepsi devlet görevlisi. Ya ordu mensubu ya emniyet ya da istihbarat ajanı… Bu AKP döneminde işlenen bir devlet cinayetiydi. Bugüne kadarda bu iklimde bir değişiklik yok. Bizimle muhatap edilen insanlar kriminal tipler. Mesela haçı kıran adam kriminal bir tip. Bir diğeri Azeri sevgilisinin anlattıklarının etkisinde kalarak Hrant Dink Vakfı ve Rakel Dink’e tehdit e-maili göndermiş. Ama biz biliyoruz ki bu tehditlerin ikisi üçü boş çıksa da dördüncüsü mutlaka bir amaca hizmet eder.”
‘Gaspı meşrulaştırma çabası’
Türkiye’de devlet yapısının başlangıç noktasından itibaren bir tatminsizliğin ve emin olamama durumunun ruh hali içinde olduğunu belirten Estukyan, “O yüzdendir ki 570 küsur yıl sonra fetih duaları okunabiliniyor. İstanbul fethedilmeye çalışılıyor. Halen Devlet Bahçeli diyebiliyor ki ‘Bizans’ın artıklarını eleyeceğiz.’ Hangi ‘artık’tan bahsediyor? 2 bin kişinin altında düşmüş
Rum toplumundan mı bahsediyor? Kimmiş Bizans’ın ‘artıkları?’ Bu kendisiyle barışık olamama hali, kendine inanamama hali Türkiye’nin en büyük handikaplarından biridir. Bütün mesele buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü bilinçaltında yerleşen şey hak edilmeyen bir gaspın meşrulaştırılma çabası” dedi.
‘Boğazlarına takılıp kalacağız’
Cumhuriyet tarihi boyunca nefret saldırılarının devam ettiğine dikkat çeken Estukyan, “Direneceğiz. Ama kendileri için hiçbir şey kolay olmayacak. Biz hep direnç olarak, demir leblebi olarak boğazlarına takılıp kalacağız” diyerek sözlerini bitirdi.
‘Nefret siyasetinin sonucu’
Kiliselere saldıranların akabinde Hrant Dink Vakfı ve Rakel Dink’e gönderilen tehdit e-mailinin arkasında devletin karanlık ellerin olabileceğini düşündüğünü söyleyen Garo Paylan, geçmişte de yaşanan benzer saldırıların arkasında bu güçlerin olduğunu ifade etti. Ülkedeki nefret iklimine dikkat çeken Paylan, “Maalesef saray merkezli olarak pompalanan nefret siyaseti var. Bunun toplumdaki tezahürü olarak görüyorum.Bu saldırıların bazı piyonlar tarafından yapıldığını veya bu nefret ikliminden etkilenen mahlukatların parmağının olduğunu düşünüyorum. Esas mesele bu bataklığı sorgulamaktır. Bu bataklığı kurutmadan her tür mahlukatlar bu bataklıklardan çıkar” dedi.
‘Belli tipler kullanılıyor’
Kiliseye saldıran saldırganların “bir anlık öfke” ile nefret saldırısını gerçekleştirdiklerini ifadelerinde söylemelerini ise Paylan, nefret ikliminin tezahürlerine işaret ettiğini söyledi. Kitlelerin Kürtlere, LGBTİ+’lara, azınlıklara, ötekilere, Alevilere karşı nefret diliyle zehirlendiğini belirten Paylan, “Onlar da planlı ya da plansız, anlık veya arkasında belli karanlık güçler olarak bu nefret suçlarını gerçekleştirirler. Nefret suçlarının iklimini yaratırsanız, evet anlık saldırılar da olabilirler ama biz bunların anlık saldırılar olmadığını belli tiplerin bu saldırılarda kullanıldığını biliyoruz” diye ifade etti.
‘Cezasız kalan suç tekrarlanır’
Hükümet yetkililerinin bu saldırı ve tehdit mektubundan hemen sonra olayın takipçisi olduklarını beyan ettikleri açıklamaları da değerlendiren Paylan, 2007 yılında Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamlarının yine AKP’nin iktidarı döneminde gerçekleştiğini hatırlattı. Paylan sözlerine şöyle devam etti: “Esas mesele samimi olup olmadıkları değil, sorumluluklarını yerine getirip getirmedikleri. İktidar yetkilileri maalesef bu yaşananlara gözlerini yummuşlardı. Sorumluluklarını yerine getirmemişlerdi. Bürokatlar bu olayların üzerlerini örtmeye çalışmıştı. Bu AKP’nin iktidar olduğu dönemde oldu. Daha sonra 13 yıl boyunca da bu cinayetlerle ilgili yeterli soruşturmalar yapılmadı. Failler hesabını vermedi. Ben cezasız kalan her suçun tekrarlanacağını düşünüyorum.”
‘Darbe dinamikleri devrede’
2007 yılında Türkiye’nin çeşitli darbe dinamiklerinin girdabında yaşadığını ve bunlardan hesap sorulmadığı için yeni dinamiklerin devreye geçirildiği söyleyen Paylan, “Yeniden bir güç kavgası olduğunu düşünüyorum devlet içinde. Bu kavga başladığında azınlıklara veya ötekilere dönük nefret saldırıları devreye sokuluyor. Böylelikle toplum kutuplaştırılıyor. Bu açıdan ben iktidarı da uyardım. 2007’deki nefret saldırılarına sessiz kaldınız, daha sonra bu darbe dinamikleri ile hep beraber yüz yüze kaldık. Yeniden darbe dinamikleri devrede olabilir, yeniden azınlıklara, ötekilere, Kürtlere ve Alevilere karşı nefret saldırları söz konusu. Hatta camide olan saygısızlık da bunlara dahil. Çünkü halen fail yakalanmış değil. İktidarı da uyardık. Ama kendi nefret söylemlerinin etkisinde kaldıkları için yeterince harekete geçemiyorlar” dedi.