Ekrem İmamoğlu’na yargılandığı davadan verilen ceza üzerine, devlet alanının durumu üzerine biraz düşünebiliriz.
Bazı çok afaki yorumlar oldu.
Seçimi İmamoğlu’na kazandırmak isteyen güçler bir plan yapmış ve onun ceza almasını sağlamış. Yani bütün bir devlet alanını kontrol eden Erdoğan’a rağmen bir ekip var ve yargıyı bu düzeyde manipüle ederek hukuksal sonuç elde ediyor. Bu sırada AKP’nin eli armut topluyor sanki.
Oysa ki hiç de incelikli olmayan iktidar sopasıyla vurdu ve İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirecek süreci başlattı. Bizim “derin mekanizmalarımız” kaba hareketler yapar. Fazlaca yeni metot denemez. Daha önceki pratiklerinden sonuç alabildiyse eğer bunu tekrarlar.
Daha önce bu pratiği Selahattin Demirtaş’ta denemiş durumda. Kendine göre başarılı olduğunu düşünüyor. Demirtaş’ın önüne cezaları yığdı ve şimdi cezaevinde tutuyor. Bunu yaparak seçimlerdeki en önemli rakibini saf dışı bırakabildi.
Michael Haneke’nin bir filmi var “Ölümcül Oyunlar” diye. Şehirden uzaktaki bir evde yaşayanları tutsak eden iki kişi, evdeki aileye işkenceler yapmaya başlar. Bir aşamada evin sahibi adam “bunu neden yapıyorsunuz” diye sorar. Saldırganlardan biri “neden yapmayalım ki” diye cevap verir. Derin mekanizmalar da “neden yapmayalım” diye düşünüyor. İmkân varsa yaparlar. Bunu da yapmazlar denilen birçok iş yaptılar. İstiklal Caddesi’ndeki patlama, hava operasyonları ve şimdi İstanbul belediye başkanına verilen ceza; hepsi tekrar ederek geliyor. Onları tutabilecek bir ahlak, bir demokrasi kültürü ve bir kuvvet yok.
Naif olmaya gerek yok. Üst mahkeme süreçlerini de son derece hızlı hale getirebilirler. Yine Demirtaş örneğine bakılabilir. İktidar için önemli olan İmamoğlu’nu seçimlere sokmamak.
Her şeye rağmen çok riskli bir hamle.
Sanıldığı gibi Erdoğan hatasız gitmiyor kendine göre. İstanbul’daki yerel seçimleri tekrarlatması çok büyük hataydı ve bunun sonucunda 800 bin oyluk bir fark yedi. En önem verdiği şehri büyük bir hezimetle kaybetti. Hegemonyası büyük bir darbe aldı.
Siyasi yasaklı hale getirilmeye çalışılan İmamoğlu, bu sefer de başka bir adaya çok yüksek etkisi olan bir destek verebilir. İktidar bunu da göze almış durumda. Demek ki bu seçimleri kaybetmekten çok korkuyor ve kaybetmeye çok yakın. Bunu davranışları anlatıyor.
Çok karanlık, tehlikeli ve despot bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu da iktidara karşı verilmesi gereken mücadelenin özel yönlerini ortaya koyuyor. Mevcut hükümet varlığını sürdürebilmek için büyük bir blok oluşturmuş durumda. Devletin bütün kademeleri ve kitle iletişim araçları hükümetin kontrolünde. Bu kadar büyük ve konsolide edilmiş bir güce ancak büyük bir cephe ya da ittifaklar ilişkisiyle cevap verilebilir.
Burjuva muhalefet kanadından dahi olsa seçimle gelmiş bir belediye başkanının alaşağı edilmesi kabul edilemez. Büyük bir despotizm tehlikesi varsa, uzak gözüken güçlerle bile ilişki kurmanız gerekli olur. Bu siyasetin bir kuralı gibi neredeyse. Bu koşullarda başarılı olabilmek için çok isabetli analizlere dayanarak, çok isabetli politik hamleler yapılmalı. Güçlü olmak gerekir dahi demiyorum, sol böyle demeye eğilimli olduğu halde. Çünkü güç hep konjonktüreldir ve güç doğru siyasal hamlelerle oluşturulur.
Türkiye toplumunun HDP’nin desteğini kazanılmadan seçime gidebilmesi lüksü yok.
AKP-MHP ittifakı her açıdan ülkeyi yıkıma sürüklüyor.
Ekonomik koşullar her gün daha kötüye gidiyor. Enflasyon oranı sıcak savaş yaşayan ülkelerin dahi çok üstünde. 450 milyar dolarlık dağ gibi borçla karşı karşıya. Asgari ücret konusunda Avrupa’da sondan ikinci. Asgari ücretin bizden daha düşük olduğu tek ülke Arnavutluk. İŞKUR’un önünde çok uzun kuyruklar var.
Yunanistan’a savaş açmaktan söz ediliyor. Bölgesel yayılmacı strateji yüzünden güneydeki bütün komşu ülkelerle sorunlar yaşanmaya devam ediliyor. Hava operasyonu kararları alınıyor.
Ülkeyi yönetmeyi bıraktıklarında bir felakete doğru gideceklerini biliyorlar. Bir çıkar ilişkisi haline gelmiş olan AKP dağılıp gidecek. Yargılanma süreçleriyle karşı karşıya kalacaklar. O nedenle her ne pahasına olursa olsun iktidar koltuğunu kaybetmeme saplantısı içindeler.
Eğer genel olarak muhalefet belirlenen cumhurbaşkanı adayının seçilebilmesini istiyorsa HDP’nin varlığını ve politik tutumlarını dikkate almak zorunda. Bunun başka bir çaresi yok. Soruna neden olan yön, muhalefetin bu temel gerçekten kaçmaya çalışması.
HDP bu bakımdan son derece esnek davranıyor ve diyalogdan yana.
Kürt halkının kabul oy verebileceği bir adayın ortaya çıkarılması sonucunda seçimin kazanılması gibi büyük bir imkân herkesin gözleri önünde duruyor.
Tek yapılması gereken bu doğrultuda adımların hızlıca atılması.
Bu adımlar atılsın ki, yine Kürt halkının bağrına taş basması gerekmesin.