Ali Sinemilli
TSK’nin 23 Nisan’da Başûr Kürdistan’ın Metîna, Zap ve Avaşîn alanlarına yönelik başlattığı operasyon üçüncü ayı geride bıraktı. Bu üç aylık süre zarfında ne yaşandı? Türk devleti hedeflediklerine ne kadar ulaştı? Büyük bir psikolojik propaganda ile duyurulan bu operasyon neden hiç gündemleştirilmiyor. Ters giden bir şeyler mi var? biçiminde çokça sorunun sorulduğu ve cevapların arandığı bir durumla karşı karşıyayız.
HPG iki gün önce yaptığı açıklamada, üç aylık savaşın bilançosuna dair önemli veriler sundu. Yapılan açıklamada, bu zaman diliminde ‘63 gerillanın hayatını kaybettiği buna karşılık 494 askerin öldüğü’ ifade edildi. HPG ayrıca gerillanın bulunduğu alanları terk etmediği, TSK’nin yoğun teknik kullanımına rağmen çatışmaların tüm şiddeti ile sürdüğü, gelişen direniş neticesinde Türk askerinin birçok noktadan geri çekilmek durumunda kaldığı bilgisini de paylaştı.
Savaşın gidişatına yönelik, HPG kamuoyunu düzenli olarak bilgilendirmesine rağmen TSK cephesinde tersi bir durumun yaşandığı gözlerden kaçmıyor. Verilen sınırlı asker kayıpları dışında, neredeyse bu operasyonun gündeme getirilmediği, medyanın bu konuda tam bir sağır ve dilsizleri oynadığı görülüyor. Halbuki, 24 Nisan’da kameraların karşısına geçen Hulusi Akar ‘460 hedefin vurulduğunu, operasyonun başarılı bir biçimde devam ettiğini’ söylüyordu. Aslında niyet buydu demek daha doğru olur çünkü 3 Mayıs’ta yine açıklama yapan Akar’ın bu defa kullandığı dil farklı gelişmelere işaret ediyordu. Ne diyordu Akar: ‘Dağlar, yamaçlar inmesi çok zor. Helikopterler yere teker koyamıyorlar. Dolayısıyla bunların her biri bizim için büyük tehlike, büyük risk.’
Hal böyleyken, iktidar medyasının Başûr Kürdistan’a yönelik bu saldırılardan söz etmemesi anlaşılır oluyor. Dikkat edilirse, iktidar basınında ‘Böyle bir hareketlilik yok, günlük sıcak bir çatışma yaşanmıyor’ havası hâkim. Peki, sahadaki gerçeklik bu minvalde mi? Elbette! Hayır. HPG açıklamalarından, bölgedeki yerel yöneticilerden, halktan ve olayı bire bir takip eden gazetecilerden yansıdığı kadarıyla çatışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Yani sahada bir sükûnet durumu yok, aksine oldukça sıcak bir savaş var.
Biliyoruz ki, eğer bu operasyon planlandığı gibi devam etse, hedeflenen yerler tutulsa şimdi TV’lerde fetih marşları, gazetelerde fetih şiirleri görüyor olacaktık. Her gün bir iktidar sözcüsü halka hitaben yeni bir nutuk çekecekti. Açık ki, bunları görmüyorsak evdeki hesap çarşıya uymadığı içindir.
AKP-MHP iktidarının Garê’de yaşadığı yenilgi ardından durumu toparlamak, savaş cephesinde kaybettiği psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için Metîna, Zap ve Avaşîn hattında geniş kapsamlı bir işgal hareketine yöneldiği, buradan elde edeceği sonuçla kaybolan itibarını yenilemek istediği anlaşılıyor. Eğer burada sonuç alırsa, peyderpey Başûr Kürdistan’ı ilhak etmek istediği, ilgililerin beyanlarından açıkça fark ediliyor. Hiç kuşku yok ki, baştaki hesap bu temeldeydi fakat her zamanki gibi neticeyi belirleyen direniş güçlerinin kararlı mücadelesi, yılmaz iradeleri oldu.
Görülüyor ki, AKP-MHP iktidarı zor gücüne dayanarak bölgenin farklı coğrafyalarında askeri anlamda kısmi bazı sonuçlar aldı ve bunun benzerini Kürdistan gerillası karşısında da alacağını umdu. Gözü karaca, deyim yerindeyse davul zurna eşliğinde bu saldırıları başlatması bu nedenleydi. Yapılan hesaba göre kısa zamanda buralar ele geçirilecek ve daha ilerisi için yol alınacaktı. Fakat plan tutmadı. Gerillanın direnişi kayıplar verilmesine, savaş cephesinde psikolojik havanın TSK aleyhine işlemesine yol açtı. İşte! KDP’nin savaşa fiili olarak dahil olma girişimi de tam olarak bu esnada oldu. Türk devletinin zorlaması ve KDP yönetiminin gönüllü katılımıyla bu dönemde KDP özel güçleri gerilla karşısında pozisyon aldı.
Evet! Tüm Kürt partileri, kamuoyu bir tarafta, yani gerillanın yanında dururken, KDP yönetimi işgalcilerin yanında durdu, tarafını böyle seçti. Bu açıdan iki hususu tekrardan vurgulamakta fayda var. Birincisi, KDP yönetimi gelişen bu savaşta Türk devletinden yana saf tutmuştur; ikincisi aynı KDP Kürt halkının muazzam tepkisi nedeniyle alenen bu savaşın içine girememiştir. Böyle bir niyet taşımış, girişimde bulunmuş fakat Kürt halkı buna izin vermemiştir.
Şimdi, gelinen aşamada KDP’nin tekrardan bu tür girişimlerde bulunduğu gerilla alanlarına girmek istediği biçiminde haberler geliyor. Açık ki, Türk devletinin yenilgisini gizlemek maksadıyla gündemden düşürdüğü bu saldırıya, şimdi KDP can simidi olmaya çalışıyor. Ortakların birbirini kollaması biçiminde yorumlanabilecek bu girişimin akıbeti geçmiştekilerden ne kadar farklı olur bilinmez ama Kürt halkının geleceğini ne sömürgecilere ne de onların işbirlikçilerine bırakmayacağı bugün daha iyi görülüyor. Baksanıza Kürtler hiç olmadığı kadar bir ve ayakta.