CHP’nin kötü muhalefeti, Ali Babacan’ın kuracağı parti, İyi Parti’nin Saray’ın yörüngesine girmesi vb. gibi bizim dışımızda birçok olay oluyor. Burjuva siyasetin içindeki hareketlenmeler bizi neden bu kadar çok meşgul ediyor? Bu sorunun iki cevabı var; birincisi evrende bir şey her şeyle bağlantılıdır, ikincisi bizim dolduramadığımız boşluğu mutlaka başkaları doldurur. Eğer siyasette yeterince alan kaplayacak cüssemiz yoksa bizim dışımızda lehimize olacak olan gelişmelerin yaratacağı rüzgâr bir nebze işe yarayabilir. Mevcut koşulları değiştirme mücadelesinin doğal müttefiki “dolaylı yedekler”dir. “Dolaylı yedekler” sözcüğünün anlamı mevcut sistemin unsurları arasında ortaya çıkan çelişki ve çatışmaların özgürlük mücadelesi verenlere alan açmasıdır. Sistemin iç çelişkilerinin ortaya çıkardığı boşluğu doldurmanın yolu özgürlük isteyenlerin kendi iç çelişkilerini çözmekten geçer.
12 Mart, 12 Eylül faşist darbelerine benzer koşulları yaşadığımız bu günlerde devrimciler, yurtseverler nefes alınacak ortamı yaratmak için uğraş veriyorlar. Herkes payına düşen baskıyı, şiddeti fazlasıyla göğüslese de, demokrasi bloğunun, fiilen ve fikren parçalı bulutlu durumdan çıkılabildiği söylenemez. Politika tabi ki sadece kendini örgütlemekten ibaret değil. Karşıt güçlere etki edebilme ve yekpare yapısını parçalara bölebilmek de önemli bir başarı. AKP, iktidara geldiği günden bu yana rakiplerini hile ve parayla, olmadı sopayla şekillendirmeyi başardı. Bir çıkar örgütü olarak AKP’nin kullandığı yöntemler kendi meşrebine uygun oldu doğal olarak. AKP’nin hilebaz yöntemlerinden uzak olmakla birlikte, “bize ne CHP’den, Babacan’dan” apolitik tavrı sergileyemeyiz.
CHP’nin geçmişten bugüne pratiğini ve bu pratiğin bilhassa devrimcileri düşürdüğü durumlarını ya da Babacan’ın AKP neo-liberalizminin mimarlığındaki rolü üzerine konuşmaya başlasak bitmez. Emekçilere ve halklara karşı suçları buradan aya yol olacak kadar çoktur. Şahsen, Babacan’a baktığımda, yalnızca fiziken değil tarihsel olarak da, parsel parsel satılan kamu mallarının yanında, çıtı pıtı, beyefendi görünümlü emperyalist sermayenin koçbaşı A. Menderes aklıma geliyor. Babacan, raf ömrü dolan AKP’nin yerine geçerek “kelebek gibi uçup, arı gibi sokma” planlarını şimdiden yapmış gibi görünüyor. CHP’nin hasbelkader iktidar yüzü görürse eğer AKP’nin ekonomi-politikasını olduğu gibi sürdüreceğini söylemek kâhinlik değildir. Tüm bunlara rağmen, HDP’nin son yerel seçimde yaptığı gibi Saray rejimini yok etmeye odaklanarak, düzen siyasetine angaje olmadan düzen siyasetinin yapısını bozacak politikalar geliştirmek, Tatar Ramazan gibi “ben bu oyunu bozarım” demek yekpare faşizmi kanatlara, parçalara bölmeyi sağlayabilir.
Yıllar önce Ankara’nın M. Gökçek’e, İstanbul’un RTE’ye teslim edilmesi (ki bu iki kentin altın anahtarları, sosyal demokratların içindeki çelişkileri çözememesi, DSP-CHP’nin iki ayrı parti olarak seçime girmesi sonucu, RP’ye teslim edilmiş ve bugüne gelen sürecin önü açılmış oldu) başlayan karikatürleştirilmiş Osmanlıcılık hayali karabasan gibi hepimizin üstüne çöktü. Saray rejimi, irili ufaklı devletin bütün yöneticilerini belirlemekle kalmıyor, ayrıca muhalefet partilerinin yöneticilerinin kim olacağına da karar verecek kadar ileri gitmiş durumda. Ayar verilemeyen tek parti olan HDP’nin bürolarına AKP’nin kolluk kuvvetleri bayrak asarak fetihçilik oynuyor. Henüz partiler yokken Osmanlı sarayında çıkar grupları bin bir türlü entrikaları nasıl çevirmişlerse bugün de Saray ahalisi Pelikancıların, şucular, bucular diye birbirlerini yediklerini biliyoruz. Sistem muhalefeti daha iktidar yüzü görmeden yozlaşmayı diz boyu yaşıyor olmakla birlikte tabanında demokrasi ve özgürlük fikrini taşıyan milyonlar olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Zor günler yaşıyoruz, zorluğu hep birlikte aşacağız, bunu biliyoruz. Denize düşüp yılana sarılmıyoruz, çünkü geçmiş deneyimler sayesinde yüzmeyi öğrendik.
Saray eşrafı, Sözcü, Oda Tv ve bilumum sistem muhalefeti “Kürt anasını görmesin” ana fikri etrafında kolayca birleşiyor olsalar da, birbirlerine karşı saplamak üzere hançeri arkalarında saklıyorlar. AKP meşru bir parti olma hattından çoktan çıktı. Kürt karşıtlığı üzerinden düzen siyasetine yön verme olanakları giderek azalıyor. Cumhuriyet, laiklik, ekonomi, işsizlik vb. konular yüksek gerilim hattı gibi tek bir temasla toplumsal enerji patlamasına her an dönüşme potansiyeli taşıyor. Demokrasi isteyenler için her türlü çözümün, savaş isteyenler için her türlü çözümsüzlüğün kavşağında HDP duruyor. HDP seçim barajını aşamasaydı eğer Saray rejimi istediği anayasa değiştirme çoğunluğunu elde edebilecek, düzen muhalefeti denklemde boşa düşecekti. Siyaseten kilit rolde olmanın avantajının yanında, kitleler içinde derinlemesine örgütlenmek mevcut denklemi halklar ve emekçiler lehine bozacaktır. AKP’nin geriletilmesi, CHP, İYİP, A. Babacan gibi muhalefet unsurları üzerinde basınç uygulayarak en azından savaş koalisyonunun dağıtılması ve doğru hamleler yaparak faşizmin önce kalelerini sonra Şahını almak zor ama asla imkânsız değil.