Ülkemizdeki en eğitimli kişiler herhalde Ankara’dadır. Öyle ya; bürokrasinin, partilerin ve hatta sendikaların merkezi başkentte bulunuyor. Dahası Ankara bir üniversiteler şehridir. Okuyan ve okuması gereken insanlar burada yaşıyor. Nitekim daha birkaç yıl öncesine kadar şehrin merkezi durumundaki Kızılay’da onlarca büfede gazetelerin hepsi bol bol satılırdı. Büfelerin önemli bir bölümünü günlük gazeteler kaplardı. Oysa şimdi şehrin göbeğinde, Kızılay’da gazete satan büfe bulabilene aşk olsun!..
Gazeteler satılmıyor artık. Yani daha doğru deyişle gazeteler artık okunmuyor! Diyeceksiniz ki, gazete okuyanlar var ama onlar gazetelerin web sayfalarına bakıyor sadece. Konunun o yanına geçmeden, isterseniz basılı gazetelerin güncel tirajlarına bakalım öncelikle. (Rakamları Medya Takip Merkezi’nden aldım) Daha beş-on yıl önce tirajları bir milyona yaklaşan gazetelerin hali perişan maalesef.
100 bin civarı tirajı olan gazeteler: Hürriyet, Sabah, Sözcü, Milliyet, Akşam, Türkiye… Bu gazeteler, daha 5-10 yıl önce -promosyon ile de olsa- bir milyona yakın tirajı olan gazetelerdi. Yeni kurulmuş bir Sözcü gazetesi promosyonsuz şekilde ve 500 bini bulan gerçek satış rakamlarıyla Hürriyet ve Sabah’ı geçmişti. Türkiye, belirli bir cemaatin gazetesi olarak bu tirajı yıllardır korurken, Milliyet’in tirajı üniversite öğrencilerinden kaynaklanmakta. Akşam gazetesinin -eğer doğruysa- bu tirajını açıklamakta zorluk çekiyorum.
50 bin civarı olan gazeteler: Posta, Takvim, Yeni Şafak, Yeni Akit, Yeni Asır… Bir zamanlar, onlar kadar promosyon işine girmediği halde Hürriyet ve Sabah’tan bile fazla satılan-okunan Posta’nın bu hali, sadece ‘seksolog’ yazarının (Dr. Haydar Dümen) yaşamını yitirdiği için söz konusu köşesinin artık olmamasına bağlanamaz herhalde. Sabah’ın kardeş gazetesi Takvim’in bu halini ise Sabah’taki aşırı tiraj düşmesinin yansıması olarak görebiliriz. Yeni Şafak ve (İzmir merkezli) Yeni Asır’ın en görkemli dönemlerindeki tirajı da bundan pek fazla değildi ama bir zamanlar 100 binlik tirajları görmüş Yeni Akit’te de sansasyon yaratacak haber ve manşetler bulamıyor olmalı.
Sözcü’nün kardeş gazetesi Korkusuz’un tirajı 40 bin civarında; MHP’nin gayri resmi yayın organı olan Türkgün tirajı ise 30 bin civarında. Bunlar üzerine fazla değinmeye gerek yok ama MHP’den ayrılıp İYİ Parti’yi kuranların gayri resmi gazetesi haline gelen Yeni Çağ’ın baskısını durdurup, sadece internette yayına devam edebiliyor olması, Meral Akşener’in politik akıbetinin bir habercisi olmalı.
Bir zamanlar, yüz binlik tirajları gören spor -ya da daha doğru deyişle futbol- gazetelerinin tirajı bile çok düştü. Nitekim Fanatik ve Fotomaç’ın tirajları 30 bin civarında seyrediyor. Bu düşüşte, açılan pek çok spor kanalı rol oynasa da, ekonomik durumu her geçen gün düşmekte olan esnafın, maçlar sonrası futbol ‘geyiği’ yapacak bir moralinin kalmaması da rol oynuyor olabilir.
Gazetelerin tirajları daha önceleri gazetelerin kendileri de dahil birçok yerde yayınlanırdı. Şimdilerde gazetelerin hiçbiri tirajımız şu kadar düştü diye yazmıyor ya da yakınamıyor. Ben bu rakamları Medya Takip Merkezi diye bir yerden aldım. MTM bu tirajları, kimin hangi reklamı alıp-yayınladığına dair istatistikleri de yayınlayan bir yer. O bakımdan bu rakamları inanılabilir bulabiliriz. En azından reklam verenler, bu rakamlara inanıyor ya da ciddiye alıyor.
Ancak basınla ilgili birçok kişi ve kuruluş bu rakamların çok şişirildiğini düşünüyor veya bizzat biliyor. Reklam verenlerden ilan alabilmek için bu rakamların şişirildiği, gerçek tirajın çok ama çok düşük olduğu söyleniyor. Herkes düşük rakamdan emin ama ne kadar düşük olduğu tartışmalı. Tirajlar yüksek gösteriliyor; çünkü alınan ilanın fiyatını sözü edilen tiraj belirliyor. Ancak on yıllarca resmi İlan Kurumu’nun ilanlarına burun kıvıran Hürriyet’in, artık bilmem ne ilçesindeki icra ilanını yayınlamak zorunda kaldığını kolayca görebiliyoruz. (Evrensel’e uyduruk gerekçelerle resmi ilan vermeme kararlarının ardında, oraya verilmesi gereken ilanların da yandaş gazetelere kalması isteğinin de rol oynadığını düşünsek, abartmış mı oluruz?)
Şimdi de tirajlarında -zaten o kadar düşükler ki- şişirme olasılığının olmadığı gazetelere bakalım:
Tirajı 10 bin civarında olan gazeteler şunlar: Cumhuriyet, Karar, Aydınlık, Analiz, Milat ve Yeni Birlik… Bugünlerde civarı 15 bin civarında olan Cumhuriyet, bir zamanlar 50 bin civarında satılıyordu. Kuruluşundan bu yana 40 bin civarında olan eski Yeni Şafak ekibince -Davutoğlu çevresinin finansmanında- çıkarılan Karar gazetesi ise, fiyatını 3 liradan 6 liraya çıkardıktan sonra ya da Millet İttifakı’nın seçim yenilgisinden sonra -bugünlerde 13 bin civarında- hızla tiraj kaybediyor maalesef. Doğu Perinçek’in Vatan-İşçi Partisi’nin bölünmesinden sonra ne televizyon kanallarının ne de gazeteleri Aydınlık’ın eski ‘tadı’ yok. Yani kimseyle gürültülü bir şekilde polemik yapıp, tiraj ve reyting alamıyorlar.
Milli Gazete ile Diriliş Postası’nın tirajı 5 bin civarında. Neredeyse yarım yüzyıllık ekonomi gazetesi Dünya’yı çıkaranların gazeteden ayrılarak kurdukları “Nasıl Bir Ekonomi” gazetesinin tirajı 3-4 bin civarındayken; eski Dünya gazetesinin tirajı her geçen gün düşüyor. (Şu günlerde 600 civarında.)
Tirajı 3-5 bin de olsa, 10-15 bin de olsa, asla kapatılmayacak kimi gazeteler var ve bunlar tarikat ya da cemaatler tarafından çıkarılıyor. Dahası bu gazeteler, yayınlanmakta olan gazetelerin çoğunluğunu oluşturuyor. Örneğin Türkiye, Yeni Akit, Yeni Birlik, Analiz, Milat, Diriliş Postası, Milli Gazete, Ayrıntılı Haber, Doğru Haber, Yeni Asya böylesi gazetelerden. Aslında böylesi bir değerlendirme yazısında olmaları gerekmiyor. Yani gazetenin tirajı ile gazetenin okunma başarısı arasında bir bağ yok.
Solcu ya da sosyalist günlük gazetelerden Birgün’ün tirajı 4-5 bin, Evrensel’in tirajı ise 3-4 bin civarında. Bu gazetelerin aboneleriyle birlikte tirajının 10 binler civarında olduğunu tahmin ediyorum. Peki bu tiraj bir gazeteyi yaşatır mı? Hayır! Sol-sosyalist gazeteleri çıkarabilen ya da yaşatan saik, çalışanlarının olağanüstü özverisidir. Umarım söz konusu insanların değeri biliniyordur.
Bazı hevaller, şimdi peki ya bizim durumumuz nasıl diye soruyor olmalı: Valla bizim durumumuzu ne siz sorun ne de ben anlatayım! Önce 10 televizyon kanalımız ve ardından bir o kadar da haber ajansımız sonrasında, bize pek gazete okuru kaldığını söyleyemem yani…