Evet, asla sahaya inmeden, elini taşın altına koymadan, sporcularla koşmadan, terlemeden, hiçbir riske ortak olmadan atıp tutan, uzakta durup ‘şunu şöyle, bunu böyle yapın’ diyerek taktik veren ne de çok teknik direktörümüz varmış gerçekten.
Yakın zamanda adını sıkça duymaya başladığımız, okyanus ötesinden yazılar yazanlar, 12 Eylül darbesiyle birlikte Avrupa’ya kapağı atmış, sığındığı ülkenin verdiği üç beş kuruş parayla asalak gibi yaşayan ve arada bir konuşmaktan başka hiçbir şey yapmamış birkaç başka kişi ‘Meclis’ten çekilmek gerekir’ der, varlık sebebi özgürlük mücadelesini sekteye uğratmaya çalışmaktan başka birşey olmayan bir miktar fuzuli de bu ne olduğu belirsiz kişilerin, yaşamımızla, ülkemiz pratiğiyle uzaktan yakından alakası olmayan yazılarını elden ele dolaştırıp durur…
Nedense hep de sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkar, ‘eski Kürt’ saydıkları halkın kafasını karıştırabileceklerini varsayarak yaparlar o çok kıymetli önerilerini…
‘Meclisten derhal çekilmek gerek.’
Şimdiki ana tezleri bu. ‘Evet efendim, bu Meclis’ten derhal çekilmek, sine-i millete dönmek gerek.’ Tabi, emriniz olur, madem siz öyle istiyorsunuz, öyle yapalım. Sonuçta siz ABD’de yaşıyorsunuz, doktor mu, doçent mi, işte öyle ünvanlarınız var, bir kısmınız metropollerde AKP- MHP iktidarından ballı ihaleler alan müteahhitlersiniz. Biz köylüler sizden iyi mi bileceğiz siyaseti?
Üstelik sizin gibi kıymetli şahsiyetlere şunu da sormamız ayıp olur herhalde ama affınıza sığınarak sorayım: AKP ve MHP de zaten bunu istemiyor mu?
Birer ikişer dokunulmazlıklarını kaldırarak zindanlara doldurdukları vekillerimizi, siz, bir kerede bizim kendi ellerimizle çekip alarak meclislerini ‘bir beladan’ kurtaralım ve rahat bir nefes almalarını sağlayalım istiyorsunuz. İstiyorsunuz ki o Meclis’te neler olup bitiyor, komisyonlarında, genel kurullarında neler yaşanıyor hiç kimse bilip duymasın, hiçbir uygulamaya hiç kimse muhalif olmasın. E gerçekten aferin. Kürt halkı adına ne kadar da detaylı düşünüyorsunuz, takdir etmemek elde değil…
Bu konunun kapsamına giren ikinci bir başlık daha var. Hazır sorma yüzsüzlüğü gösterdim bari bunu da sorayım: Şu an Kürtler ülkenin bütün parçalarında iki ayrı yöntemle özgürlük ve eşitlik mücadelesi veriyorlar. Siz; Meclis’ten çekilme öneriyorsunuz. Bu öneri, iyi bakıldığında legal siyasi mücadelenin sonlandırılması anlamına gelir. Bu dediğiniz bana uymaz, oldukça önemli ve çözüm için etkili iki yöntemden biri olarak görürüm. Peki öneri sahibi olarak seçtiğiniz ikinci yol nedir?
Var sayalım ki Kürtler ve dostları sizin bu çok kıymetli (Her ne kadar yeni olmayan, geçmişte de sık sık duyduğumuz bir şey olsa da) önerinizi kabul ederlerse ne yapıp ne önereceksiniz?
Gelip geriye kalan yöntemdeki yerinizi alacak mısınız? O kadar uzak alanlardaki sıcak yuvalarınızı bırakıp, dağda taşta, karda yağmurda, bombaların, İHA’ların, SİHA’ların, F-16’ların kol gezdiği alanlarda, gerektiğinde günlerce aç susuz dolaşmak sizin için biraz zor olmayacak mı?
Bence biraz öncülük edebileceğiniz şeylerle uğraşın. Ülkemizin pratiği sizlerin önerdiği şeylere çok uygun görünmüyor.
HDP’den önceki partiler, çok daha zor dönemleri aşıp bugünlere geldi. 17 bin insan şehirlerde katledilip binlercesi zindanlara doldurulduğunda, 4 bin köy boşaltılıp hayvanları bile kurşunlandığında, evler, köyler yakıldığında böylesi öneriler oldu ama halk kendi doğrusundan şaşmadı ve bugünlere geldi.
Çok merak edip çare arıyorsanız söyleyeyim, bu halk bugünleri de aşacak. Sadece gölge etmemek ve güneşin önünü kesmeye çalışmamak, yani gölge etmemek en iyisi…
**
Kimi şahısların, yapıların ya da devletlerin ‘Olmazsa olmazları’ var.
Türk egemen sınıflarının da ‘Olursa olmaz’ dediği örgütlü, hak arayan, eşitlik ve özgürlük arayan Kürtleri, hele ki devrimci, yurtsever ve de Türk devrimci demokratlarıyla işbirliği yapan, onlarla birlikte örgütlenen Kürtleri… İşte bu ‘Olursa olmaz…’
Tamam, Kürt olsun ama, Kürt asıllı Türk olsun.
Alsın Kayserili burjuvadan koltuk takımlarını, masa sandalyeleri, bir mobilya mağazası açsın, lassa bayisi olsun, market zincirlerinden birinin yerel temsilciliğini alsın zamanla komprador burjuva olsun. Okusun doktor, mühendis olsun. Alsın devletten krediyi, çiftlik kurup hayvancılık yapsın. Et satsın, süt- yoğurt satsın, yün satsın, zengin olup ‘vatanına milletine hayırlı işler yapsın.’
Bir kısmı küçük burjuva olsun, küçük şehirlerin küçük esnafı olsun, mutlu mesut yaşasın. Ama önemli bir bölümü fakir kalsın, kalsın ki ucuz işgücü olarak metropollere akıp inşaatlarda, bağ bahçelerde, pamuk tarlalarında, fındık ve çay bahçelerinde gün ekmeğine çalışsın. Ancak bu durum seksenler itibariyle kırılmaya başlamış, Kürtler için de hem ‘Olmazsa olmaz’ hem de ‘Olursa olmaz’ durumları oluşmuştur.
Artık Kürt halkı bunların dışında şeylerle ilgileniyor. Mutluluğu, parada pulda değil de dilini kültürünü kullanabilme özgürlüğünde, okullarında anadiliyle eğitimde, kendi gibi insanların yönettiği il yönetimlerinde, çalmayan çırpmayan belediye yönetimlerinde, kendinden oluşan il genel meclislerinde, özetle kendi öz yönetimlerinde arıyor. Ankara’daki Meclis’te kendi temsilcilerini istiyor. Partilerine ve parti yöneticilerine dokunulmazlık istiyor.
Devleti elinde tutan ve geçici olarak yönetenler, yani AKP MHP hükümeti ve sorun Kürt sorunu olduğunda onu aratmayan ‘muhalefetin’ bilmesi, anlaması gereken şey şudur: Kürtler, cumhuriyet dönemi Kürtleri değil, tahmin edemeyeceğiniz ölçüde bilinçli bir halk olarak kazanımlarından taviz verme dönemini çoktan geçtiler ve HDP kendilerini ifade edebildikleri, omuz verdikleri, sahiplendikleri bir partidir.
Bunca yüklenmeye başladığınız HDP; Kürtler için ‘Olmazsa olmaz’dır. Yani sizin deyiminizle kırmızı çizgileridir. Bütün bu yapılanların devamı için de söylenecek tek şey var, dışarıda, tüm sınır hattında savaş naralarıyla dolaşırken kendi içinde onulmaz bir belanın, derdin içinde bulabilirsiniz kendinizi.
İstenen tek şeyin barış, kardeşlik, eşit ve özgür yaşam olduğu bilindiğine göre böylesi bir riski göze almak, sonucu bilinmeyen bir maceraya atılmaktır.
Yol yakın ve hala her şeyi onarmak mümkün…