Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü teklifine ‘Anayasa değişikliğiyle aileyi güçlendireceğiz’ sözleriyle karşılık verdi. Aile içi kadına şiddet ise yine görmezden gelindi
Nesli Şahiner
İran’da rejim güçlerinin katlettiği Jîna Emînî’nin (Mahsa Amini) ardından başörtüsü meselesi Türkiye’de de kadınlar aleyhine tartışılmaya devam ediyor.
Kadınlar İran’da “Jin jiyan azadî” sloganıyla özgürlükleri için ve zorunlu başörtüsüne karşı canları pahasına mücadele verirken, Türkiye’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Başörtüsü için kanun teklifi vereceğiz” açıklaması yapmıştı. Bu açıklamaya AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “anayasa değişikliği ile aile kurumuna ilişkin düzenleme yapılacak” sözleriyle karşılık verdi.
Antep’te Panaroma 25 Aralık Müzesi’nde gerçekleştirilen “Kadınlarla Büyük Türkiye Yolunda” programına katılan Erdoğan, şöyle dedi: “Şu anda biz aile konusunda bir adım atıyoruz. Yasal düzenleme muhalefetin önümüze geldiği dönemde biz yasal düzenlemeyi samimi bulmadığımız için bu işi anayasal düzenlemeye taşıyalım, olayı başörtüsü olayından çıkartarak bunun yanında aile konusunu da anayasal zemine oturtmak suretiyle ailede herhangi bir sıkıntıya fırsat vermeyecek şekilde aile kavramını buraya yerleştirelim.”
Anayasa değişikliğine hazırlık
“Güçlü aile güçlü milletleri doğurur. Zayıf aile güçlü milleti zayıflatır. Güçlü aileler oluşturalım ki güçlü millet olduğumuz ortaya çıksın” gibi cümlelerle aile kurumunu güçlendireceklerini söyleyen Erdoğan, “Teklifini vermeye hazırlandığımız son anayasa değişikliğiyle aile kurumumuza ve insan fıtratına yönelik tehditlerin önüne bir set daha çekmiş olacağız” diye konuştu.
‘Makbul kadın’ modeli
AKP iktidarı, 20 yıllık iktidarında özellikle 2011 sonrası döneminde aile politikalarını merkeze almış, kadın ve çocukları aile kurumuna hapsetme adımlarını devreye sokmuştu. Topluma dayatılan bu aile modelinde erkek evin reisi olarak konumlandırıldı, kadın ise ‘fıtratına’ uygun olduğu belirtilen rol ve görevlerini yerine getirmeye teşvik edildi. Ailede yaşanan bozulmanın kaynağının kadının değişen yaşamı ile ilgili olduğu ileri sürülerek detaylı yasal düzenlemelerle muhafazakârlık ve erkek egemenliği ortaklığında “makbul kadın” tanımlaması yapıldı.
Her aşamada kadına şiddet var
Fiili kürtaj yasağından “makbul kadın” dayatmasına, mücadele eden kadınların cezaevlerine atılmasından çıplak arama işkencesine, şort giyen kadınların darp edilmesinden hedef gösterilmelerine, çocukların zorla evlendirilmesinden tecavüzcü erkeklerin korunmasına, kadına yönelik şiddetin yaygınlaştılmasından katliamların kadın kırımına dönüştürülmesine, kadın derneklerinin ve merkezlerinin kapatılmasından kadın iradesine kayyum atanmasına kadar onlarca cinsiyetçi ve ayrımcı uygulamaya imza atan AKP iktidarı, kadın ve çocuk karşıtı politikalarını bir üst aşamaya taşımaya devam ediyor.
Kadına aile cenderesi
Onlarca cinsiyetçi/ayrımcı uygulamanın yanı sıra eşitsizliğin, şiddetin ve erkeğin güçlendirildiği aile kurumuna sadece kadın katliamları açısından baktığımızda dahi kadın ve çocukların nasıl bir cendereye alındığını görebiliriz.
10 yılda en az 2534 katliam
Türkiye’de 2010-2020 yılları arasını kapsayan Kadincinayetleri.org adresi üzerinden yayınlanan interaktif haritalama çalışmasına göre; Türkiye’de 10 yılda en az 2 bin 534 kadın katledildi. Verilere göre; 10 yılda 1113 kadın cinayetinin failinin kadınların evli olduğu erkekler olduğu ortaya çıktı. 176 kadın cinayetinin failinin boşanılan erkek, 285 kadın cinayetinin failinin erkek arkadaş, 82 kadın cinayetinin failinin ise eski erkek arkadaş olduğu belirlendi.
Kadınlar aile içinde katlediliyor
Kadın cinayetlerinin failleri sıralamasında evli olunan erkekten sonra dördüncü sırada akrabalar geliyor. 10 yılda 169 kadın akrabası, 111 kadın babası, 104 kadın ise erkek kardeşi tarafından katledildi. Ek olarak 79 kadını oğlu, 64 kadını damadı, 12 kadını ise kayınpederi öldürdü. Bu, her 5 kadından birinin aile veya akrabası tarafından öldürüldüğü anlamına geliyor.
Katliama bahane çok!
Basına yansıyan kadın katliamlarının önemli bir bölümünde cinayet bahanesi belirsiz kalırken, en az 299 cinayette kadının ayrılma/boşanma isteği; 205 cinayette aldatılma şüphesi bahane olarak sunuldu, 69 cinayette ise kadın erkeğin barışma isteğini reddettiği için öldürüldü. Bu bahaneler, yakın ilişki cinayetlerinin yüzde 35’inde kullanıldı.
10 yılda en az 150 cinayette maddi kaynaklı anlaşmazlıklar, 126 cinayette ise namus/töre kadınları öldürmenin bahanesi oldu. Bu bahaneler, aile ve akrabalar tarafından işlenen kadın cinayetlerinin yüzde 40’ında geçerliydi.
Gülmek öldürülme sebebi…
En az 127 kadın ise elbise almak, eve geç gelmek, telefonda konuşmak, küsmek ya da gülmek gibi gündelik hayata dair pratiklerin yanı sıra ev işlerini yapmamak, erkeğe iyi bakmamak, bakımlı olmamak, sabah erkeği uyandırmamak gibi ev içi toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmediği için katledildi.
Kadınlar korunmadı
10 yılda işlenen her 5 kadın cinayetinden biri boşanma ve ayrılık aşamasında gerçekleşti. 517 kadın katliamında, kadınların yüzde 63’ü korunma refleksi gösterdi fakat buna rağmen katledildi. Yani kadınlar korunmadı.
Evler cinayet mahalli
10 yılda yaşamdan koparılan 2534 kadından 1628’i, yani her 10 kadından 6’sı evde katledildi. Evde işlenen her 10 cinayetten 6’sında da fail arkadaşı veya eski arkadaşı.
Bu tablo da gösteriyor ki; aile kurumunun dolayısıyla erkek zihniyetinin/egemenliğinin güçlendirilmesi şiddetin, kadın kırımının güçlendirilmesi anlamını taşıyor.