Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanan ve yaşamını sürgünde geçiren usta şair Nazım Hikmet 118. yaş gününde anılıyor
5 Ocak 1902 yılında doğan Nazım Hikmet, 61 yaşında hayata veda etti. Çağda şiirinin en önemli isimlerinden biri olan Nazım Hikmet, kendini komünist ve devrimci olarak tanımladı. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklandı ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirdi. Şiirleri elliden fazla dile çevrildi, eserleri birçok ödül aldı.
Doğum günün 118’inci yılında usta şair sevenleri tarafından anılıyor.
Nazım Hikmet Ran kimdir?
15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te dünyaya gelen Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da yaşamını yitirdi. Dedesi Mevlevi tarikatından Nâzım Paşa. Midhat Paşa’nın yakın arkadaşı. Babası Hikmet Bey, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) mezunu, Kalem-i Ecnebiye’ye bağlı bir memur.
Annesi Celile Hanım, dilci, eğitimci Enver Paşa’nın kızı. İlkokuldan sonra arkadaşı Vâlâ Nurettin’le birlikte Mekteb-i Sultani’nin hazırlık sınıfına yazıldı. Ailesi parasal sıkıntıya düşünce ertesi yıl Nişantaşı Sultanisi’ne devam etti. Dedesi Nâzım Paşa’nın etkisiyle şiir yazmaya başladı. 1917’de Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girdi. 1919’da mezun oldu, Hamidiye Kruvazörü’ne güverte subayı olarak atadı. Aynı yıl kış aylarında daha önce yakalandığı zatülcenp hastalığı tekrar etti. Sağlık kurulu raporuyla 1920’de askerlikten çıkarıldı. Bu sırada hececi şairler arasında genç bir ses olarak ünlendi. Bahriye Mektebi’nden öğretmeni olan Yahya Kemal Beyatlı’ya hayrandı. Yazdığı şiirleri gösterip eleştirilerini alıyordu. 1920’de Alemdar Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada birincilik kazandı. Bu ödül ününü artırdı.
İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde heyecanlı direniş şiirleri yazdı. 1921’de arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Ankara’ya gitti. İstanbul gençliğini milli mücadeleye katılmaya çağıran bir şiir yazdılar. Şiir çok beğenilince Bolu’ya öğretmen olarak atandılar. Bolu’da kalpaklı bu iki genç tepki gördü. Peşlerine gizli polis takıldı. Nâzım ile Vâlâ Nurettin Moskova’ya gitmeye karar verdiler. Batum üzerinden Moskova’ya ulaşıp “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi”ne kaydoldular. Nâzım burada “serbest şiirle” tanıştı. İlk serbest şiirlerini yazdı. Bunlardan bazıları 1923’te Yeni Hayat, Aydınlık gibi dergilerde yayınlandı.
İlk şiir kitabı
Üniversiteyi bitirince 1924’te sınırdan gizlice geçerek Türkiye’ye girdi. Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. İzlendiğini anlayınca İzmir’e geçti. 1925’te Şeyh Sait isyanı nedeniyle başlatılan soruşturmalar sırasında gıyabında 15 yıla mahkum edildi. Tekrar yurtdışına kaçtı. 1926’da çıkan aftan yararlandırılmadı. Gizli örgüt üyesi olmak suçlamasıyla 3 ay daha hapse mahkum edildi. 1928’de Bakü’de ilk şiir kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü” basıldı. Aynı yıl yine gizlice Türkiye’ye döndü. Yakalanıp Ankara’ya götürüldü. Kısa bir tutukluluğun ardından serbest kaldı. İstanbul’da Zekeriya Sertel’in yayınladığı “Resimli Ay” dergisinin yazarları arasına katıldı. 1929’da “Putları Yıkıyoruz” başlığıyla bir yazı hazırlayıp Abdülhak Hamid Tarhan, Mehmet Emin Yurdakul gibi dönemin etkili şairlerine yönettiği saldırılar büyük ilgi gördü. “1929’da “835 Satır”, “Jokond ile Sİ-YA-U”, ertesi yıl “Varan 3+1+1=1” kitapları yayınlandı. 1930’da “Salkımsöğüt” ile “Bahri Hazer” şiirlerini Columbia firmasının girişimiyle plağa okudu. Plak halktan büyük ilgi görünce hakkında şiir kitapları nedeniyle dava açıldı. 1932’de “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” ile “Gece Gelen Telgraf” kitapları basıldı. 1932’de “Kafatası”, 1933’te “Bir Ölü Evi” adlı oyunları İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelendi.
Cezaevi yılları
1932’de bir bildiri nedeniyle başlatılan tutuklamalar sırasında gözaltına alındı. 1933’te Bursa Cezaevi’ne gönderildi. 5 yıl hapse mahkum oldu. Kısa bir süre tutuklu kalıp salıverildi. 1935’de Piraye Altınoğlu ile evlendi. Akşam gazetesinde “Orhan Selim” takma ismiyle fıkralar yazmaya başladı. Yine farklı isimlerle romanlar, oyunlar, operetler yazdı. 1935’te “Taranta Babu’ya Mektuplar” kitabı yayınlandı. “Unutulan Adam” oyunu şehir tiyatrolarında sahneye kondu. “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı” kitabı 1936’da yayınlandı. 1938’de Harp Okulu öğrencilerini isyana teşvik suçlamasıyla bir kez daha tutuklandı. Ankara Cezaevi’ne kondu. 15 yıl hapse mahkum edildi. İstanbul Cezaevi’ne getirildi. Askeri Mahkeme’de de ayrıca yargılanıp bir 20 yıl hapse daha mahkum oldu. 1940’ta önce Çankırı ve sonra Bursa Cezaevi’de kondu. 10 yılı aşkın cezaevlerinde kaldı. Yayınlatamamasına rağmen sürekli yazdı. Serbest bırakılması için başlatılan çabalar sonuç vermedi. 1950’de açlık grevine başladı. Sağlık durumu iyi olmadığı için İstanbul’da Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. 1950’de yürürlüğe giren af yasasıyla tekrar özgürlüğüne kavuştu.
Sürgün yılları
Piraye Hanım’dan ayrılıp cezaevinde sürekli ziyaretine gelen dayısının kızı Münevver Andaç ile evlendi. Doğan oğullarına Mehmed adını verdiler. Sürekli izlendiğini anlayınca tekrar yurtdışına gitmeye karar verdi. 1951’de Karadeniz yoluyla Bulgaristan ve Romanya üzerinden Moskova’ya gitti.
25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Yurtdışında birçok uluslararası kongreye katıldı. Kitapları birçok dile çevrildi. 1959’da kendisinden 30 yaş küçük olan Rus Vera Tulyakova ile evlendi. 1963’te bir kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Moskova’da Novodeviçiy Mezarlığı’nda toprağa verildi.