Haber için çağrıldığı Siverek’ten bir daha dönemeyen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun ağabeyi Cemal Babaoğlu, ‘Nazım’ın kaleminin yerde kalmadığını görmek biz aileleri sevindiriyor. Bir Nazım gitti ama onlarca Nazım özgür basın geleneğinde yaşıyor’ dedi
Özgür Gündem gazetesi Urfa muhabiri Nazım Babaoğlu’nun kaybedilmesinin üzerinden 28 yıl geçti. Babaoğlu, bir haber kaynağının “Siverek’te bir haber var acil gel” diyerek çağırması üzerine, 12 Mart 1994’te gittiği ilçeden bir daha dönemedi. Gazetenin İstanbul bürosunda bir süre çalışan Babaoğlu, Urfa’ya muhabir olarak geri döner. Görevi gereği haber peşinde koşan Babaoğlu, şehir merkezi, ilçe ve köylerde nerde bir haber varsa oraya gidiyordur. Kaybedilmeden 2 gün önce Siverek’te bulunan Bucak aşireti mensubu korucularla ilgili, “İşte tecavüzcü korucular” başlığıyla haberi gazetenin manşetine taşınan Babaoğlu, haberinde Bucak aşireti mensubu korucuların bir kadın öğretmenin evini basarak, cinsel saldırıda bulunduğunu ortaya çıkarmıştı.
Gözümüzde en küçüğümüz olarak kaldı
Siverek ilçesinde 1975 yılında hayata gözlerini açan Babaoğlu, Urfa Ticaret Lisesi’ni bitirdikten sonra Özgür Gündem gazetesinde çalışmaya başlar. Babaoğlu’nun ağabeyi Cemal Babaoğlu, kardeşini, “Biz yedi kardeşiz, bir kadın 6 erkek. Nazım bizim gözümüzde en küçüğümüz olarak kaldı ve hiç gözümüzde büyümedi. Nazım okulda çok çalışkandı. İşini en iyi yapmaya çalışırdı. İyi bir arkadaştı” diye anlattı.
Anlatılanlar sadece dosyada kaldı
“Ortadoğu uzmanı bir gazeteci” olma hayali kuran Babaoğlu’nun “önemli bir haber var” diye Siverek’e çağrıldığını belirten ağabeyi Cemal Babaoğlu, kardeşinin o tarihten bu yana hep 19 yaşında olduğunu belirtti. Babaoğlu ailesi ve meslektaşları onu dönemin Urfa Valisi ve AKP’nin 22, 23 ve 24. Tekirdağ Milletvekili olan Tevfik Ziyaettin Akbulut’a sordu, İçişleri Bakanlığı’na başvurdu. Kardeşini ararken yetkililerin kendilerine “Bizde yok” demelerine rağmen tanıkların ortaya çıktığını belirten ağabey Babaoğlu, “Herkes bildiğini savcılara anlattı ama anlatılanlar sadece dosyalarda kaldı” dedi.
Polisler kağıt imzalattı
Babaoğlu, şüphelenilen Bucak aşireti korucularının alıkoyduklarına dair tanıklar çıktığını ama savcı onları sorgulamadığını kaydetti. Soruşturma açılmaması üzerine avukatlar aracılığıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduklarını söyleyen Babaoğlu, başvurudan kısa bir süre sonra babalarının Urfa TEM Şubesi’ne çağrıldığını, tehdit edildiğini ve okuma yazması olmamasına rağmen bir kağıt imzalatıldığını söyledi.
Tehdit eden Abdullah Çatlı çıktı
Bu olaydan 2 ay sonra, dosyanın AİHM’de düştüğünü dile getiren Babaoğlu, babalarının (İbrahim) 2 yıl sonra televizyon izlerken kendisini TEM’de tehdit eden kişinin Bahçelievler Katliamı’ndan 7 kez idam cezası almış, kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı olduğunu öğrendiğini belirtti. Cemal Babaoğlu, yaşanan bu gelişmeye dair, “7 kez idam cezası almış biri, kırmızı bültenle aranıyor ama Urfa TEM’e elini kolunu sallayarak girebiliyor ve polislere emir veriyor. Çatlı küfür ediyor ve ‘Oğlunu biz bulacağız’ diyor” şeklinde konuştu.
Mülki amirler terfi etti
Kaybedildiğinde 19 yaşında olan Babaoğlu’na ne olduğu aradan geçen 28 yılda öğrenilemedi ancak o kaybedildiğinde mülki amir olan kişiler terfi edildi. Babaoğlu, kaybedildiğinde ise Tansu Çiller Başbakan, Nahit Menteşe İçişleri Bakanı, Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü, Bucak aşiretinin lideri olarak bilinen Sedat Bucak ise Doğru Yol Partisi (DYP) milletvekilliği koltuklarında oturuyorlardı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Gazeteci değil militandır” diyerek hedef gösterdiği gazetecilerden biri olan Babaoğlu oldu. Babaoğlu, yine “Fırat’ın öte yanında koyun da kaybolsa sorumlusu benim” diyen Demirel’in döneminde kaybedildi. “Kaybolan koyun”a sorumluluk beyan etmiş olan devlet, kaybedilen binlerce insanın dosyasında olduğu gibi kaybedilen gazetecilerin dava dosyalarını da bir bir rafa kaldırdı. Demirel, Ağar ve Çiller’in birlikte “Terör hükümeti” kurduklarını dile getiren Cemal Babaoğlu, “Bu halkım demokratik insanlarına karşı bir terör estiriyorlardı. Bunun için devlet kayıpları araştırmadı. Zaten bunlardan bir adalet beklemek olmaz” ifadelerini kullandı.
Bir mezarımız olsun istiyordu
Babaoğlu’nun annesi Makbule Babaoğlu, katıldığı Cumartesi Anneleri eyleminde, “Oğlumun kemiklerini bana vermeden nasıl barış yapacaksınız?” diye sormuştu. Oğlunu uzun yıllar arayan Makbule Babaoğlu’nun ömrü adaleti görmeye yetmedi. 2017’de 80 yaşında böbrek yetmezliğinden yaşamını yitirdi. Makbule Babaoğlu’nun tek isteği karanfil koyacak bir mezardı. Annesinin hiçbir zaman oğlunu aramaktan vazgeçmediğini belirten Cemal Babaoğlu, “Annem ‘oğlunu bulamıyoruz’ diyen yetkililere, ‘O zaman bana cesedini verin bir mezar olsun’ derdi. Annem geri gelmeyeceğine ikna olmuştu ancak bir daha benzer durumların yaşanmaması için mücadele ediyordu. ‘Bir mezarımız olsun’ diyerek yaşamını yitirdi” diye konuştu.
Nazım’ın kalemi yerde kalmadı
Nazım Babaoğlu’nun kaybedilmesinde hedef alınanın özgür basın geleneği olduğunu belirten Cemal Babaoğlu, “Çetecilik faaliyetleri fazlaydı. Bir terör devleti vardı. Yazılmaması gerekenler yazılıyordu. Korku yaymak için gazetecileri kaçırıp katlettiler. Aradan 28 yıl geçti, özgür basın geleneği daha da güçlendi. Nazım’ı kaybedenler amacına ulaşmadı. Nazım’ın kaleminin yerde kalmadığını görmek biz aileleri sevindiriyor. Bir Nazım gitti ama onlarca Nazım özgür basın geleneğinde yaşıyor ve halkın sesi olmaya devam ediyorlar” ifadelerini kullandı. Nazım Babaoğlu’nun 28 yıl önce haber için gittiği yolda gözlerinin arkada kalmadığını vurgulayan Cemal Babaoğlu, aile olarak onu unutturmayacaklarını sözlerine ekledi.
Kayıpsın diyorlar
Nazım Babaoğlu’nun hayatını anlatan, 2006 yılında Aram yayınevinden çıkan “Kayıpsın diyorlar” adlı kitabın kaybedilmesinin 28’inci yıl dönümü nedeniyle yeniden basıldığı bilgisini veren Cemal Babaoğlu, devamında şunları söyledi: “Bu ülkede bir daha bu tür acıların olmaması için devletin kendisi ile yüzleşmesi gerekiyor. Bir ülke uzun yıllar kayıplar ile yaşayamaz. Yüz yıllık sorunların temelinde Kürt sorunu var. Devletin ırkçı tekçi politikalardan vazgeçmesi gerekiyor. Tüm farklılıkları kucaklayarak birlikte yaşayabiliriz.”
Emrullah Acar/Urfa-MA