Veysi Sarısözen
Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma NATO’nun Madrid Zirvesi’nden baktığımda aklıma bazı acayip düşünceler üşüşüyor. “Bize ne senin aklına üşüşen acayip düşüncelerden” diyebilirsiniz. Hakkınızdır. Öyle diyorsanız, ben yine de okumanızı isterim.
Şimdi seçimlerden, seçim ittifaklarından filan söz ediliyor ya… Bazı çevreler, bu arada Amerikalılar, örneğin ismi 15 Temmuz darbesinde ve Kavala davasında sık sık geçen Henry Barkey, “Erdoğan bir uluslararası kriz yaratıp, seçim yapmayabilir” demekte.
Bu ihtimali kafamda evirip çevirdiğim zaman karşıma tuhaf bir başka ihtimal çıkıyor:
İşte o zaman darbe olur diyorum.
Seçim olmayacaksa ve darbeciler hala varsa, bilin ki o zaman darbecilerin Erdoğan’a ihtiyacı kalmaz. Ergenekoncuların Erdoğan’la ittifakının biricik sebebi Erdoğan’ın devlet içindeki gücü değil. Seçmen tabanındaki gücü. Avrasyacı, Şahghay Beşlisi hayranı Ergenekoncular tabansız. O halde Erdoğan seçim yapmayacaksa, kendi ipini kendisi çekmiş olur. Seçmen tabanına ihtiyacı olmayan darbeci Erdoğan’ı ne yapsın?
Üstelik Madrid Zirvesi’yle birlikte Ergenekon’la Erdoğan arasındaki ittifakın temelleri yerinden oynamışken… Malum Ergenekoncular Erdoğan’la kurdukları ittifaka dayanarak NATO’cu orduyu 15 Temmuz darbesiyle birlikte tasfiye etmişti. Erdoğan iktidarı Madrid’de NATO’ya teslim oldu. Bu teslimden sonra Türkiye’deki siyasi dengeler değişebilir. Kestirmeden diyeyim: Mahpustaki NATO’cu subaylar, polisler, hakimler çıkabilir, onları içeriye tıkanlar kodesi boylayabilir. “Men dakka dukka…”
Bir tanışıklığımız olmasa da müsaadenizle Erdoğan’a bir güzellik yapayım: Sen sen ol, kaybedeceğini görüp de seçimsiz rejim hayaline kapılma, Ümit Özdağ’ın babası gibi bir yüzbaşı bile (27 Mayıs’ın en genç darbecisidir) seçimsiz rejim ufukta göründüğünde senin yerine gönül koyabilir ve bil ki böyle birisi seçimsiz Türkiye’yi ve Kürtlerle savaşı senden daha şedit yönetir, adamın işi şiddettir çünkü…Yeniden NATO’cu olmuşsun. Üstüne üstlük Rusya’ya, Çin’e, İran’a karşı yeni dünya savaşında saf tutmuşsun. Biden Atlantik ötesinden Reza Zarrab’ın posterine bir de Sezgin Baran Korkmaz’ı eklemiş. Yeniden Avrasya’ya dönecek imkanın da yok dermanın da. Bu durumdan pirelenenler var. Daha şimdiden bütün Ergenekoncular ve Avrasyacılar “ne olacak bizim halimiz” derdine düşmüş. Sen seçimi iptal et, yemin billah diyeyim, bunlar “seçim bizim andımızdır, seçim iptal edilemez, demokrasiyi rayına oturtmazsak bize de Atatürk’ün askeri denilebilemez” diyeceklerdir. Naçizane uyarımdır.
“Ergenekoncuların korktuğunu da nereden çıkardın” diyenleriniz olabilir. El cevap: Havuz medyası klavyetörü Nedim Şener’den çıkardım…. Önce Erdoğan muhalifiymiş. Hatta Hrant Dink için bir hayli yanmış yakınmış. Neden Erdoğancı olmuş? Neden olacak, Ergenekon Erdoğancı olduğu için.
İşte bu Nedim Şener, birkaç gündür 15 Temmuz mezarlığından geçerken ıslık çalmaya başladı. “NATO’cular ya çıkarsa” korkusuyla geçenlerde beraat eden Hava Harp Okulu öğrencilerine verip veriştirdi. Bu beraat kararının arkası gelecek diye telaşla “bunları yeniden tutuklayın” demeye getirdi. “Suç” işlemişlermiş, darbeye bilerek ortaklık etmişlermiş. Havaya sıkmışlarmış. Falan filan.
Ama daha beteri de var. Şöyle diyor: “Takip edenler bilir; Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ’cüler için ‘Acımayın yoksa acınacak hale gelirsiniz’ dediğinde, ‘Biz insanız, acıma duygusundan yoksun olamıyoruz’ diye düşünüp aynı cümleyi gazete yazılarımda ve TV programlarında şöyle ifade ederdim: ‘Biz insanız, acıma duygusu bize ait; ama unutmamalıyız, asıl unutursak işte o zaman acınacak hale geliriz’ diyordum. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden tam 6 yıl geçti ve FETÖ’cülerin bugün yaptıklarını, yazdıklarını, yalanlarını, bitmez tükenmez ihanet girişimlerini gördükçe ‘Ne unutun ne de acıyın…’ diyorum.”
“Bugün yaptıklarını, yazdıklarını, yalanlarını, bitmez tükenmez ihanet girişimlerini görmüş” de o nedenle dün “acıyın” derken, bugün “acımayın” demekteymiş. Gördüğü bir şey var elbette: NATO bildirisinin altında nal gibi bir imza: Erdoğan’ın imzası.
Nedim Şener önü sonu bir gazeteci. Görevli midir, değil midir bilemem. Ama gazeteci bile böyle bir korkuya kapılmışsa, siz bir de şimdiki askeri ve sivil bürokrasiyi düşünün.
Erdoğan Suriye’ye girmeyi, Putin’in, Esad’ın ve QSD’nin askerleriyle “taktik” bir çarpışmayı “Allah’ın lütfu” haline getirmeyi ve hemen ardından da “seçime paydos” demeyi düşünüp de böyle yaptığı gün, ülkemizin bütün darbecileri anında “demokrat” kesilir, “seçime paydos da ne, diktatörlüğe paydos” deyiverir. Millet de 15 Temmuz darbesini nasıl “darbe” sandıysa, bunu da “demokrasi” diye birkaç gün alkışlayabilir.
Abdullah Öcalan, “darbe mekaniği” tıkır tıkır işliyor demişti ya, doğrulamak için ben de bu ihtimalleri yazdım.
Erdoğan meşgul adam. Yazdıklarımı okumaz. Bilal oğlana tavsiyem, bu yazıyı babasına okusun. “En iyisi seçimi kaybetmek bıbıcım, yoksa dediğin gibi kaybedeceğimiz çok şey var, hepten sıfırlayabiliriz” desin.
O anlar.