ABD’de yapılan NATO’nun 75. Yıl zirvesi dün sona erdi. 10, 40, 50, 75 ve 100. yıldönümlerine özel bir önem atfedilir her nedense. Bu yüzden, 75. Yıl zirvesinde hem de NATO’nun ‘patronu’ ABD’de yapılan bu toplantıda çok ‘özel’ sonuçlar bekleniyordu. Ama olmadı!
Hemen itiraz edilecektir: İyi ama zirvede 32 üye ülke Ukrayna’nın gelecekte NATO üyesi olması için “geri dönülemez bir yola girildiği” üzerinde uzlaşıldı; ancak üyelik için bir tarih belirlenmedi. Birlik aynı zamanda Ukrayna’ya gelecek yıl için, ilk kez Amerikan F-16 savaş uçakları da dahil olmak üzere yaklaşık 43,3 milyar dolarlık askeri yardım sözü verdi.
Rusya’nın Şubat 2022’de başlayan Ukrayna’yı işgal ve yönetimi değiştirme girişimi, NATO Zirvesi’nin birinci gündem maddesiydi. Rusya bu operasyonun kısa süreceğini düşünüyordu ama olmadı. Dahası Putin bu savaşa NATO’nun müdahil olması halinde işin nükleer silahların kullanılmasına kadar yükseleceği tehdidinde bulundu.
NATO da bu uyarıları görmezden gelmedi-gelemez. Ukrayna’nın NATO üyeliği konusundan vazgeçilmediği söylense de, bu konuda tarih vermiyorlar, veremiyorlar. NATO silahlarının Ukrayna’ya verilmesi konusunda ise gönülsüz de olsa adım atılmaya başladı. F-16 savaş uçaklarının verilmesi kararı NATO’nun savaşta müdahil taraf olması anlamına geliyor artık. (Üye olmadan üye gibi saldırıya uğrayan üyenin tüm üyelere saldırılmış gibi görülmesi ve savunulması.)
Ama zirvede yine de istenen-beklenen sonuç alınmadı(!) Neden mi? ABD’de ikinci kez başkan seçilmek isteyen Demokrat Partili Joe Biden’ın Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump karşısında -neredeyse şimdiden- seçimi kaybedeceği kesinleşip, ‘topal ördek’ haline gelişi yüzünden NATO zirvesinde alınan Ukrayna kararlarının kadük kalacağı değerlendirmelerini hafife almamak gerek.
Çünkü Trump, Ukrayna-Rusya savaşının daha fazla sürdürülmemesinden yana. Bir orta yol bulup, tarafları barış masasına oturtmak istediğini söylüyor. Trump, Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmasını istemiyor. Sadece bu şart bile Rusya’yı bu savaşı bitirmek için masaya oturtulmasına yetecek bir yaklaşım. Ukrayna’nın işgal edilmiş topraklarından ne kadarının Rusya’da kalacağı ise aylarca ve hatta yıllarca sürecek müzakerelerde ele alınabilecek tali bir husus.
Siz boş verin NATO zirvesi kararını; Ukrayna savaşının daha fazla uzatılmaması gerektiği konusu sadece Rusya açısından değil, Avrupa açısından da önemli ve acil bir husus haline gelmiş bulunuyor. Önceleri Hristiyan oluşları nedeniyle uyum konusunda sorun çıkarmayacağından ve nitelikli iş gücü olan Ukraynalı mülteciler, sığındıkları ülkelerde eskisi kadar hoş karşılanmıyorlar. Geçici olacakları düşünülüyordu ama ülkelerine dönmeye pek hevesli değiller.
ABD yönetimi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimini, en başından itibaren kendi lehine kullanmak istedi ve kendi açısından önemli ‘kazanımlar’ elde etti. Kendi ordusunu teşkil edemeyen; belki de etmeyip tüm savunmasını NATO’ya bağlamak isteyen Avrupa ülkelerini şiddetle sarstı. NATO’nun ‘ölmekte olduğunu’ düşünen Macron gibi liderlere geri adım attırdı. Avrupa devletleri NATO katkılarını artırdı. Hatta Rusya ile NATO arasındaki bölgelerde yer alan küçük ve tarafsız takılan kimi devletlerin koşar adım NATO üyesi olmalarını sağladı. Bunca başarılı sonuçlar açısından Ukrayna konusu, ABD için kullanışlı bir husus oldu ve halen de olmaya devam edeceğe benziyor.
Dahası bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile ekonomik ilişkilerini -doğrudan bağlı doğalgaz hatlarıyla- neredeyse bir nevi ittifak haline getirmekte olan Almanya, Rusya’dan sert bir şekilde koparıldı ve hatta iyice düşman haline getirildi. Peki, Almanya’yı geri ‘kazanan’ NATO, her iki dünya savaşının baş rol oyuncularından biri olan Berlin’in bunca hızlı ve yoğun silahlanmakta oluşunun ileride ne gibi sonuçlar yaratacağını da düşünmesi gerekmiyor mu?