Seydi Fırat
28-30 Haziran tarihleri arasında İspanya’nın Madrid kentinde NATO zirvesi gerçekleşti. NATO kendi toplantısında 10 yıllık stratejik planını belirledi.
NATO, mevcut küresel ortamı Soğuk Savaş döneminden daha tehlikeli, daha belirsiz bir süreç olarak tanımladı.
NATO Rusya’yı doğrudan tehdit, Çin’i dolaylı tehdit gücü olarak belirledi. Askeri güç konumlamasını büyütme kararına gitti. Küresel çapta yeni dizayna yöneldiğini ortaya koydu.
İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya almaya karar verdi.
NATO, AKP-MHP iktidarının Kürt karşıtı politikasına ve faşizmine gülücükler sundu, destek verdi ve NATO genel sekreteri J. Stoltenberg’in gözetiminde Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya ile Kürtlere karşı memorandum geliştirildi.
Küresel alanda süren yeni dizayn ekseninde Türkiye’nin temel hareket tarzı, ana hedefi Kürtlere yönelik imha politikasını yoğunlaştırma ve Neo-Osmanlıcılık versiyonunu bölgeye hakim kılma üzerinedir.
Türkiye’nin, AKP-MHP iktidarının NATO ile bölgesel ve küresel güçlerle siyasi, diplomatik ve askeri alandaki temas ve pazarlığın odak noktası bu eksendedir. Rusya (Doğu) ve Batı bloğu (NATO) arasında sürdürdüğü manevra ve şantaj pozisyonlarıyla Kürt düşmanı konsepte imkan devşirme peşinde.
AKP-MHP iktidarı NATO zirvesine hayli yüklü gitti, Kürt halkına karşı ağır suç pratiği ile zirveye katıldı.
Kuzey ve Güney Kürdistan’da, Rojava Kürdistan’ında sistematik bir konsept temelinde hayli büyük, hayli yoğun suçlar işledi.
AKP iktidarı başta DAİŞ olmak üzere yüz binlerce çeteyi donatıp donatıp başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına saldırttı.
Çeteler eliyle Kürtler üzerinde bir soykırım furyası estirildi. Başta DAİŞ olmak üzere diğer çete yapılarının Kürt direnişi karşısında yenilgiye uğramalarıyla AKP iktidarı 2018’de Efrîn, 2019’da Girê Spî (Til Abyad), Serêkaniyê’ye (Ayni İsa) saldırdı. Saldırı ve savaş konsepti temelinde yüz binlerin göçertilmesi, ağır etnik temizlik, işkence, talan, kadınlara tecavüz, Kürt yerleşim yerlerinin ve kentlerinin yıkımı temelinde saldırı furyasını bir süreklilik içinde sürdürdü.
BM Suriye Bağımsız Araştırma komisyonu, BM Yüksek İnsan Hakları Komiserliği sunduğu raporlarda Türk ordusunun ve bağlı güçlerin uygulamalarını savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak niteledi.
Türkiye’nin kendi sınırları içinde Kürt halkına ve yasal demokratik Kürt siyasetine yönelik uygulaması en katı faşizm uygulamasıdır. Polisiye baskılar, kayyum uygulamaları, işkence, binlerce siyasetçinin hapis edilmesi, Kürt basınını nefesiz bırakma uygulamaları tüm şiddetiyle sürüyor.
HPG güçlerine karşı kimyasal saldırılara başvurma, SİHA’larla Kuzey ve Doğu Suriye, Güney Kürdistan’da, Şengal’de, Mexmur’da insanları, sivil halkı katletme uygulamaları artık rutine dönmüş durumda.
Kürt halkına yönelik insanlık dışı uygulamaların, vahşet uygulamalarının NATO Paktı’nda, NATO zirvesinde ve diplomatik koridorlarındaki karşılığı; “Türkiye’nin haklı güvenlik endişesi” diye dolaşıma sokuluyor ve destek sunuluyor.
Kürt halkı üzerinde süre giden insanlık dışı uygulamalara, katliam uygulamalarına yönelik NATO’nun ve Avrupa’nın süre giden tutumu ve desteği bu zirvede bir kez daha yenilendi.
AKP iktidarı Kürt halkına karşı işlediği suçları Madrid zirvesinde bir kez daha kolektifleştirdi.
Kendini demokrasinin merkezi olarak göstermeye çalışan İsveç ve Finlandiya’nın AKP iktidarıyla, Türk faşizmiyle Kürt karşıtı bir memorandum imzalaması insanlığın yüz karası bir durumdur. Mazlum, mağdur bir halkın varlığı, geleceği ve güvenliği üzerinde faşizmle, diktatörlükle memoranduma gitmek, Kürt halkına, demokratik değerlere, insan haklarına ve insanlık vicdanına karşı ağır bir saldırı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.