Abdullah Aysu
Tarımın iyi olmadığı, uygulanan politikaların doğru bir yanının bulunmadığı hep söylendi. Söyleniyor. Söylenecek! Görünen o ki, bu söyle(n)melere iktidar kulak asmıyor, asmayacak. Tarımın tahrip edildiği sadece eleştirilmiyor. Nasıl olması gerektiği konusunda ben dahil bu alanda birçok uzman ve tarım örgütü görüş üretiyor, paylaşıyor, fakat hükümet dikkate almıyor. Önemsemiyor. Kendi yanlışlarını tek doğru olarak görüyor hükümet. O zaman hükümetin bu yanlışlarını bir yandan uyarmaya devam ederken, diğer yandan nasıl yapılıyoru söylemde bırakmadan, uygulayarak, uygulanan bu doğruları anlatarak, paylaşarak tarımdaki yanlış politikaları bilince çıkarmak gerekiyor.
Peki ne, nasıl yapılıyor?
Hükümet çiftçilere bir gıdım destek veriyor, onu da doğrudan girdi olarak değil, para olarak dağıtıyor. Verdiği para desteğini de gecikmeli veriyor. Bu arada girdi fiyatları yükseliyor. Çiftçinin hükümetten aldığı gecikmeli para desteği girdileri satın almaya yetmiyor. Sonuç: Üret(e)miyor. Sonra gelsin gıda krizi!
İstanbul Belediyesi
İstanbul Belediyesi de çiftçiyi destekliyor. Ama destek olarak çiftçiye para vermiyor. Doğrudan üretim girdisi sağlıyor, çiftçilerine dağıtıyor. Örneğin hayvan yetiştiricilerine yem dağıtıyor. Dağıttığı yemi Tekirdağ Belediyesi’ne ait fabrikada hazırlatıyor. Böylece belediyeler birbirleriyle dayanışmış oluyor. Bu fabrikada hazırlanan yemin içeriğinin ne olacağı, yani yem rasyonunu İstanbul Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi uzmanlarınca belirleniyor. Bu nedenle yemin karışımında GDO’lu hammadde yer almıyor.
Ayrıca Türkiye’nin protein bakımından en yüksek yemini bu yöntemle ürettiriyor. İşte böyle ürettiği yemi hayvancısına bedelsiz veriyor. Aynı şekilde çiftçilerin kışlık yem ihtiyaçlarını karşılaşmaları için mısır tohumu dağıtıyor. Mısır tohumunu alan çiftçi onu tarlasına ekiyor. Tarlada yetiştirdiği mısırlarından silaj yapıyor; kışın hayvanlarına yediriyor. Hayvan yetiştiricisi çiftçiler bu yemlerle besledikleri hayvanların sağlıklı sütünü 0-6 yaş grubu çocuğu olan yoksul ailelerin kapılarına bırakıyor ediyor. Böylece hem yoksul ailelere destek veriyor hem sağlıklı nesil yetişmesine vesile oluyor.
Bedelsiz dağıttığı sütü tek tek yetiştiricilerden almıyor, yetiştiricilerini üyesi olduğu birliklerinden satın alıyor. Böylelikle hayvan yetiştiricilerinin örgütlenmesine, toplumun örgütlü toplum haline dönüşmesine destek sunuyor. Bir başka örnek verip yazımı sonlandıracağım.
İstanbul Belediyesi kendi seralarında fide yetiştiriyor. Yetiştirdiği fideleri çiftçilerine bedelsiz dağıtıyor. Dikim öncesi çiftçiye eğitim veriyor. Fide ile birlikte üreticilerin ihtiyaç duydukları gübreyi, sulama için gerekli malzemeyi, ürünlerini yetiştirirken zararlı böceklerden korumak, (ilaç-zehir kullanmamaları) için yapışkan sarı levhalar dağıtıyor. Bu destekler eşliğinde çiftçilerin ürettiği ürünlerini tüketicilerle aracısız doğrudan buluşturmaları için biri Anadolu, diğeri Avrupa yakasında olmak üzere iki pazaryeri tahsis etmiş durumda. Tüketiciyi sağlıklı, taze ürünlerle aracısız böyle buluşturuyor. Bu pazarlarda Türkiye’nin dört bir yanından gelen üretici kooperatiflerine tezgâh yeri vererek, kooperatifçiliğin yaşamasına, gelişmesine destek oluyor. Bu sadece iki küçük örnek. Kıyı balıkçılarına malzeme ve giysi, ayçiçeği üreticilerine tohum desteğinin yanı sıra örnek kent bostanları oluşturuyor. Yerel tohum üretim merkezi kuruyor.
Bu doğrudan üretim için destekleri de yukarıda verdiğim iki örnek benzeri politikalar ile hayata geçiriyor. Yani üretimi desteklemeyi esas alan bu doğrular doğrultusunda tarım politikalarını hayata geçiriyor. Gün, nasıl yapılırak kafa yorup, alternatif politikalar üretip uygulama günü!