AKP-MHP iktidarı, neden bu kadar zaman geçmesine rağmen Narin’in katillerini açıklamadı? Neden bu meselenin çözümünü geciktiriyor? Bununla neyi amaçlıyor, bu sayede hangi önemli gündemlerin üzerini örtüyor?
Öyle ya, son üç haftadır neredeyse ülkenin temel gündemi, 8 yaşındaki Narin Güran’ın kim ya da kimler tarafından katledildiği oluyor. İktidar neden böyle bir gündeme ihtiyaç duydu? Doğrusu merak konusu. Açık ki, faşist iktidar istese çok kısa sürede bu meselenin üzerindeki sır perdesi aralanır, Narin’in neden, kimler tarafından öldürüldüğü açığa çıkar. Eğer bu olmuyor, hala kamuoyu sorular soruyorsa, bunun tek nedeni var: İktidar böyle istiyor. AKP-MHP iktidarı böyle bir ihtiyaç hissetmese bunları konuşmayacağımız aşikâr.
Dikkat edilirse, Narin Güran’ın öldürülmesini hep bir kriminal durum, aile içi vaka olarak yansıtma söz konusudur. Güya yayın yasağı getirilen dosya ile ilgili başta iktidar medyası olmak üzere ana akım medyanın olayı işleme biçimi, meseleyi kişiler, aile gündemi ile sınırlama, bu kapsamda ele alma yaklaşımı oluyor. İşte, her gün ‘yeni bir delil bulundu, yeni bir şüpheli yakalandı’ denilerek, bu gündem ısıtılmaya devam ediyor.
Fakat diğer yandan Narin’in katledildiği köy, bu köyün geçmişi, Narin’in cinayetine katıldığı belirtilen şahısların siyasi tercihleri, içinde yer aldıkları oluşumlar vb. hiç mi hiç konuşulmuyor. Halbuki, hemen herkes, bir köyün ağız birliği etmişçesine sustuğundan, bir nevi cinayetin üzerini örttüğünden söz ediyor. Ki, pratikte yaşanan durum da bunun ispatı oluyor. İktidara yakın ya da muhalif medyanın adeta karargah kurduğu köyden elle tutulur bir bilginin, haberin çıkmaması bunun somut göstergesi.
Hal böyle olunca, doğal olarak şu soruyu sormak zaruri: Bütün bir köyü suskunluğa iten ne? Hangi güç koskoca bir köyün sessiz kalmasını sağlıyor? Köyden tek bir kişinin dahi konuşmasını kim, neden engelliyor?
Tabii ki, bu noktada köyün Hüdapar’la ilişkileri, ailenin Hüdapar’la ilişkileri belirleyici oluyor. Hatırlanırsa, eski içişleri bakanı Süleyman Soylu, Hüdapar ile AKP arasında kurulan ittifak için ‘Son on yılda attığımız en stratejik adım’ demiş ve ‘on yıl sonra sonuçlarını göreceğiz’ ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamadan sonra Hüdapar’ın nasıl parlatıldığı, öne çıkarıldığı biliniyor. Sadece Ahlat’tan yansıyan son fotoğraf bile bu yapıya nasıl bir misyon yüklendiğini anlatmaya yetiyor. Derin devletin Hüdapar-eskinin Hizbul-Kontrası- eliyle bölgede önemli hesaplar içinde olduğu anlaşılıyor. Kürt demokratik siyasetine alternatif olarak bu yapının ortaya çıkarıldığı, halka bunların adres olarak gösterildiği belli. Kürdistan’da klasik devlet partileriyle yapılamayanların önümüzdeki dönemde, Hizbul-Kontra eliyle yapılmak istendiği görülüyor.
Dolayısıyla, Narin cinayetinin faillerinin bulunmamasını bu gerçeklerden, planlamalardan bağımsız ele almak mümkün değil. Kamuoyunun baskısıyla deşifre olan cinayetin Hüdaparlı bir aile, ağırlıkta Hüdaparlıların olduğu bir köyde işlenmesi, doğal olarak bu parti- yapı ile ilgili tartışmalara yol açmakta, sıradan insanların bunları tanımasını beraberinde getirmektedir. Hüdapar nedir diye soranlar bugün itibariyle Narin’i görmekte, Narin cinayetini anlamaktadır. Hüdaparlı bir ailenin nasıl bir aile olduğu, hangi ilişkilerin ürünü olduğu, bu katliam vesilesiyle net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Daha da ötesinde devletin Kürt toplumuna alternatif olarak sunduğu yapının nasıl karanlık bir yapı olduğu, ne tür çirkeflikleri içinde barındırdığı görülmektedir. Mevcut durumda katili açıklamak, Hüdapar’ın – Hizbul-Kontra’nın katliamcı gerçeğini açıklamak anlamına gelmektedir. Ki, Kürt halkının hafızasında bu yapının işlediği suçlar, gerçekleştirdiği katliamlar hala taptazedir. Hani denir ya, hala kabuğu kurumamış yaralar söz konusudur.
Kuşkusuz, Narin’in cinayeti üzerinden Hüdapar’ın bu biçimde tartışılması Süleyman Soylu şahsında derin devletin on yıllık projesinin tartışılması, peyderpey bu projenin çökmesidir. AKP-MHP iktidarının cinayetin üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen bu konuyu aydınlatmaması, sürüncemede bırakmasının kaynağında da bu gerçeklik bulunmaktadır.
İktidar başarabilirse bu olayı bir aile içi mesele olarak lanse edip unutturmak istediğini fazlasıyla göstermiş durumdadır. Eğer kamuoyu baskısı artmazsa bir süre daha bu konu tartıştırılacak fakat sağlıklı bir sonuç alınmadan cinayetin üzeri örtülecektir.
İşte, çokça konuşulmasına rağmen köydeki toplu mezarlar- Hizbul-Kontra cephaneliği gibi konular hiç gündeme girmemektedir. AKP’li milletvekili Ensarioğlu ‘konuşulmayacak şeyler var’ diyerek adeta itirafta bulunmasına rağmen bunlar dile gelmemektedir. Dolayısıyla, 8 yaşındaki Narin’i katledenlerin peşine düşmek kadar bu gerçeklerin peşine düşmek, hatta daha da fazlasıyla buraya odaklanmak gerekmektedir. Böylesi hem bizi sonuca daha erken ulaştıracak hem de bu halk düşmanlarının teşhirini hızlandırıp aydınlık bir yarının kapılarını aralayacaktır.