Karar Gazetesi’nin bana kalırsa en ilginç yazarı Yıldıray Oğur, bir süredir Narin cinayeti ile ilgili seri yazılar yazıyor. Bu yazılarda genel olarak medyanın cinayeti Müge Anlıvari berbat bir magazin konusu yapmasını, verilen haberlerdeki palavralara dayanarak eleştiriyor.
Böbürlenmek gibi olmasın ben de başından beri onun gibi düşünüyorum.
Oğur ayrıca sonu gelmeyen programlarda fasaryadan sosyolog, antropolog, etnolog uzman taslaklarının Kürt halkına ait gelenekleri “feodalizm” başlığı altında rezil edip, cinayeti bir tür ırkçı söyleme bağlamasına da itiraz ediyor.
Erdoğan gibi söyleyecek olursam, bendeniz “fakir” kardeşiniz de öyle itiraz etmekte. (Veysi isminin “fakir” demek olduğunu da yazayım ki, Erdoğan gibi numaradan tevazu atraksiyonu yapmadığım anlaşılsın.)
Buraya kadar, medya eleştirisinde Oğur’la aynı fikirde olduğumuz sanırım anlaşıldı.
Ama Oğur defaaten DEM Parti’ye ve onun Eşbaşkanına da yükleniyor. Ona göre cinayetin işlendiği köyü “Hizbullah köyü” diye tanımlamak yanlışmış. Şöyle yazmış:
“Köyde 2015’de HDP’nin, 2023’de İYİ Parti’nin birinci çıktığı, 2024’de DEM’in Hüda Par’dan çok ay aldığı, köyün Hizbullah ile bir ilgisi olmadığı, köyde gizli silah deposu olmadığı ortaya çıktı. Ama bütün bu gerçekler DEM Eş Genel Başkanı’nı kafasındaki ideolojik ezberleri tekrarlamaktan alıkoymadı.”
Seçim sonuçlarıyla gizli bir örgütün varlığını ya da yokluğunu kanıtlama yöntemi Oğur’un zekasına yakışmıyor. Bir iki laf edeyim. Mesela 2015 yılı henüz “çözüm sürecinin” etkileri altında bir yıldı. Yüzlerce korucu köyünde HDP, tıpkı cinayetin işlendiği köyde olduğu gibi birinci parti olarak seçimden çıkmıştı. O yıllarda gazetemiz adına HDP adayı ile birlikte gittiğim Hakkari’de bir korucu köyünde bizi kalaşnikoflarını ateşleyerek, parmaklarıyla zafer işareti yapan korucuların karşıladığını hatırlıyorum. Çözüm süreci sona erdikten sonra da bu köy korucu köyü olarak kalmıştı ve sorduğuma göre şu aralar TSK ile birlikte “gerilla avına” çıkmaktalar.
Özgür Gündem arşivinde, yanılmıyorsam Batman’da bir kırtasiye dükkanında yaptığım röportaj duruyor. Dükkan Hizbullah’ın önde gelen liderlerinden birine aitti. Dükkanda onun oğluyla konuşmuştum. “Çekim yapmayın” dedikten sonra 1990 başlarında gazetemizin dağıtımcılarına yönelik katliamlardan söz etti. “Yanlış oldu” diye bağladı. Gazetede bu röportaj yayınlandıktan sonra Hizbullahçılar birkaç gün boyunca gazetemizi ve beni tehdit ettiler.
Demek istediğim, Oğur korucu ve Hizbullahçı aileler içindeki kuşaklar arası farkları ele almak yerine seçimlerde verilen oylara dayanarak DEM Parti’yi de kepaze medya ile aynı sepete koymakla haksızlık etmiş. Üstelik, Oğur büyük olasılıkla bu köye ayak basmamışken, DEM Partililerin köy hakkında, köyün her bir sakini hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olduğunu düşünmemiş. Ve hele şu “köyde silah deposu olmadığı açığa çıktı” cümlesindeki kesin ifade, Oğur’u neredeyse “yalancı şahit” durumuna düşürüyor. Okuyunca “ilahi Yıldıray Oğur demişim, bırak silah deposunu, hala katil ortaya çıkmadı.”
Mermileri ahırda bulunan silah deposu ve cinayete ait bir alay delil bulunan katil neden ortaya çıkmadı?
Zurnanın zırt dediği yer bu soruda zırtlıyor. Oğur’u okumaya devam edelim:
“Küçücük bir kızın cesedini, çuvala koyup, çuvalın üzerini kızın çantasının ipiyle bağlayan sonra da üzerine 20 kiloluk kayalar bırakan ve bütün bunları kendi ifadesiyle “korkudan ya da 200 bin lira için” yaptığı itiraf eden, köyde cesede dokunduğu kesin olan tek kişi olan bu berbat adamın, kameralara yakalandıktan sonra verdiği ifade nasıl oldu Jandarma’nın ve medyanın baş referansı oldu?
Jandarma nasıl oldu da, “cesedi evime getirdim” diyen adamın evini daha yeni aradı?
Köyde sorgulamadığı neredeyse köpekler kalırken, 5-6 yaşındaki çocuklar bile Jandarma’yı yanıltmakla suçlanıp ifadeye çağrılırken, Bahtiyar’ın birlikte yaşadığı eşine, annesine, çocuklarına o gün ne gördüklerini sormadı?
Ya arabasının görüntüsü güvenlik kamerasına yakalanınca suçunun bir kısmını itiraf edip kurtulmaya çalışan gerçek katil oysa?
Ya bütün medya, siyasetçiler, önyargılı vatandaşlar katile suçunu örtbas etmekte yardım ediyorlarsa?
Ya suç suskunlukla suçlanan köylülerde değil de çok bilen “şehirlilerdeyse?”
Oğur katili teşhis etmişe benziyor. Hatta katilin suçunun örtbas edilmekte olduğunu da söylüyor. Yine araya girip ifade edeyim: Tıpkı benim gibi.
Ama örtbas ettiklerini söylediği “medya, siyasetçiler, önyargılı vatandaşların” neden suçu örtbas etmeye çalıştıklarını bize anlatmıyor.
Sahi neden anlatmıyor? Jandarma kameralarından söz ediyor. Aynı jandarmanın kırmızı arabalı Bahtiyar’ı teşhis ettiği halde evini hemen değil de haftalar sonra aradığını da hatırlatıyor. Daha beteri Bahtiyar’ın evindeki insanlara bir gün olsun evde neler gördüklerini sormadığından da kuvvetle söz ediyor.
Ardından da “Ya suç suskunlukla suçlanan köylülerde değil de çok bilen şehirlilerdeyse?” diye dramatik bir soru ortaya atıyor.
“Şehirliler…”
İşte bu olmadı Yıldıray Oğur kardeşim. Köylülerin Kürdistan’da kontr-gerilla düzeninin kurbanı oldukları kesinlikle doğru da, “şehirliler” neyin nesi?
O halde ben sorayım: Muhtar ya da yakın dostu Bahtiyar, ya da katil her kim ise, sakın bu canavar Kürt özgürlük hareketine karşı Hobbs’un terimiyle “devlet denilen leviathanın” kullandığı kritik önemdeki bir katil olamaz mı? Ya da bu katilin Saray ittifakı ile irtibat ve iltisakı varsa? Bunlara kriminoloji denilen disiplinin, diyelim ki, köyün burnunun dibinde bulunan kışladaki bir rütbeli uzmanı “örtbas” etme işinde yardım etmiş ise? Aslında birkaç günde ortaya çıkarılabilecek cinayet o mahut kışla kapısında kayıplara karışmış ise?
Olur mu canım demeyin. İnsan kaçakçısı bir general şu anda hapiste yatmakta.
Haksız bütün savaşlar devleti çürütür.
Yine de Oğur’un köylüyü en aşağılık “seks senaryolarıyla” lekeleyenlere karşı tutumunu selamlıyorum.