Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinin Tavşantepe Köyü’nde 8 yaşında bir kız çocuğu kayboldu. Muhtar, amcasının şüpheli olarak ifadesi alındı ama nasıl bir ifade verdiği bilinmiyor. DNA testlerinin sonuçları amcayı işaret ediyordu. Çok açık bir cinayet işlenmişti ama bu cinayetin üstü örtülmeye çalışılıyordu. Neden bu kadar gün beklendi, niyetleri neydi? En son Narîn kızımızın narin vücudu bir çuval içinde derede bulundu. Ne istediniz bu küçük yavrumuzdan be namussuzlar! Bu cinayeti işleyen ve susmaya devam eden köylülerin hepsi suçludur. Yalnız onlar mı? Bakın, AKP milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamasına: “Bizlerin bazen bilmediği, bazen bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile, bizim dostlarımız.” Aklımıza Mehmet Ağar’ın “Bir tuğlayı çeksem duvar yıkılır” sözünü getirdi. Öldürün, kaybedin ama konuşmayın. Sizler de bu katil sürüsünün bir parçasısınız. Hizbullah’ın Meclis’teki siyasi partisi yöneticisinin açıklaması da şu: “Bunlar bizim kültürümüz değil, bunlar Avrupa’nın, Amerika’nın, İsrail’in kültürü.” Soruyoruz o zaman siz HÜDA-PAR’lılara: “Sivas’ta insanları yakmak, domuz bağları ile insanları öldürmek ve küçük yaşta kız çocuklarını öldürmek kimin kültürü?” Tek adam etkilerini yaşıyoruz. Adaletten, hukuktan ve demokrasiden eser yok. Oysa bu köy ve elbette birçok benzer durum hakkında açığa çıkartılması gereken ciddi iddialar var. “Derinlikli soruşturma yapılsın, suçlular bulunsun” sözünü duymadık. Erdoğan, kabine toplantısında “Masum bir yavruyu öldüren canilerin en ağır cezaya çarptırılması için konunun takipçisiyim” dedi. Biz de bu sözünüzün takipçisi olacağız. Ama bir de bakanlarınızın bazı açıklamaları var; o konular hakkında neler yaptınız, onları da açıklayın. Ülkenin bu hale gelmesinde “Bir defadan bir şey olmaz, çocuğun rızası vardı” diyenler yüzünden geldik. Bunların takipçisi olunsaydı, bugün buralarda olmayacaktık. Ensar Vakfı’nda olanları da unutmadık. Dersim’de senelerdir kayıp olan Gülistan Doku için de “Nerede?” diye soruyoruz. Bu kaçıncı çocuk, yeter artık! Nasıl yatağınızda uyuyorsunuz?
HAK İnisiyatifi toplantısında başka bir kan dondurucu anlatım dinledim. 12 kadın, gözaltında polisler tarafından hamile bırakılmış. Bu olayı anlatan kişi, mağdurun izni olmadan bir sonuç elde edilemeyeceğini aktardı. 3 Mayıs’ta sürgünde aramızdan ayrılan sevgili Celal Başlangıç’ın bir kitabının adı “Korku Tapınağı”. İşte bizler bu tapınakta yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Bu konu hakkında Meclis’teki insan hakları komisyonu ne gibi bir girişimde bulundu? Muhalefet partilerinin dünyayı ayağa kaldırmaları gerekirken neden suskunlar? Meclisteki bütün partilerin kadın komisyonlarının bu duruma el atmaları gerekmez mi? Her gün haberlere düşen kadın ve çocuk haklarının ihlallerinden hiç mi utanmıyorsunuz? Adalet Bakanı var ama adalet yok. Ankara’ya yeni Adalet Sarayı yapılacağı haberini veriyor bakan. Adaletin olmadığı yerde Adalet Sarayları ne işe yarar? İçi boş, şaşaalı binalar. Saraylarda hukuk olmaz.
Erdoğan, kabine toplantısında ekonominin düzeleceğini de söyledi. Halk olarak ekonomik çöküntü içinde olduğumuzun farkında değil galiba. Bu yaşam dilimi içinde büyük bir hata var galiba. Ya bizler bu ülkede yaşamıyoruz ya da iktidardakiler. Zamlar almış başını gidiyor. Bir yandan indirim adı altında benzine indirim yapılırken, diğer taraftan içki ve sigaraya zam yapılıyor. İçki ve sigara zammı oturunca bu sefer benzine tekrar zam yapılıyor. Bu zamlar doğalgaz ve elektrik için de geçerli. Sizi kandırabilirler ama bizleri kandıramazlar. Kandırmaya da kalkmayın. Memur, işçi, çiftçi, emekli ve öğrenciler hak ettikleri yasama, yürütme ve yargıdan yoksun yaşıyorlar.
Seçim olması için sesler yükseliyor. Değişen bir şey olur mu? Yaşayıp göreceğiz