Tamamı kadınlardan oluşan ‘Müşterek İşler’ sergisi, Diyarbakır’da 29 Kasım’a kadar ziyaretçilerini bekliyor. Sergiye ‘Anıtnakış’ çalışmasıyla destek veren Pelda Aytaş, nakışı kadının direniş sanatı olarak tanımlıyor
Selman Çiçek/Diyarbakır
Saha Derneği ve Kültür İçin Alan’ın katkılarıyla oluşturulan sergi, Dicle Beştaş küratörlüğünde izleyiciyle buluşuyor. Serginin ana teması mekânın kullanım pratikleri iken özellikle içinden geçmekte olduğumuz salgın süreci nedeniyle bireylerde gelişen içe dönme, eve çekilme, evde kalma halleri; mekânla kurduğumuz ilişkiyi herkes için sorgulanır hale getiriyor. Kadın sanatçıların katılımıyla aynı zamanda bir grup sergisi olan ‘Müşterek İşler’ sergisinde yer alan çalışmalar, 8 Kasım ile 29 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır’daki A4 Atölyesi’nde ziyaretçilere kapılarını açtı.
‘Müşretek İşler’ sergisine ‘Anıtnakış’ çalışmasıyla destek veren Pelda Aytaş ile sergiyi, kadın ile sanat ve kadın cinayetleri üzerine konuştuk.
- Kendiniz tanıtabilir misiniz? Sanat olan ilişkinizden bize biraz bahseder misiniz?
Merhabalar Ben Pelda Aytaş, Diyarbakır’da doğdum. Diyarbakır ile Mardin’de yaşıyorum. Dicle Üniversitesi Resim Öğretmenliğinden 2014 yılında mezun olduktan sonra Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yine resim bölümü üzerine yüksek lisans eğitimini tamamladım. 2014 yılından beri Görsel Sanatlar öğretmenliğine devam ediyorum. Resim ve nakış gibi çeşitli alanlarda işler üretiyorum. Sanat ile olan ilişkim sanatın iyileştirici devrimci gücünü fark ettikten sonra gelişti. Sanatın araçlarıyla işleyen fabrikadan geçen duygular, düşünceler her zaman benim için iyileşmeden yanadır ve yüzü yenilenmeye dönüktür. Şahsi olarak da gerçeklik, duygularınıza bilincinize benimki gibi doğrudan çarpmıyorsa eğer nesnelerle ve kendiniz dolaysız bir paylaşıma girerek dil kurmak sizin için kaçınılmazsa sanat üretimine katılmak çok işinize yarayacaktır. Ayrıca çoğunluğun kendini gizleyen, koruyan, gardını alan, ürkmüş insanların yaşadığı bu ülkede bir kadın olarak bana ait bir hayatım olsun diye gösterdiğim çabaya ve serüvenime haksızlık edemem. Bu yüzden samimiyetle ve cesaretle üretmek, ürettiklerimi paylaşmak benim için önemli.
- Müşterek işler nedir. Nasıl bir projedir ve bu proje ile yolunuz nasıl kesişti?
Müşterek İşler, Diyarbakır’da ve bölgede yaşayan farklı disiplinlerden kadın sanatçıların katılımıyla gerçekleşen, uzun döneme yayılan konuşmalar ve atölyeler sonucunda sergiyle sonlanan bir projedir. “Kimlik, kimlikli mekanlar, yok yerler, yersiz-yurtsuzlaşma, normalizasyon ve izolasyon” projenin referans konularını oluşturuyor. Ele alınan bu kavramlar ile enstalasyon, video ve performans çalışmaları yapıldı. A4 Atölyenin projeye açık çağrısına başvurarak yolumuz kesişti.
- Proje kapsamında Anıtnakış adlı çalışmanız büyük beğeni aldı. Neden isim olarak Anıtnakış’ı seçtiniz?
Öncelikle geri dönütleri beğeni olarak değil destek olarak görüyorum. “Anıtnakış” çalışması, Dijital bir platform olan ‘’Anıt Sayaç’’ tan etkilenerek yapılan bir çalışma, bu çalışmada istatistik veriler gösterilmeksizin sayılar isimlere dönüştürülür, dijital olan bir uygulama nakış sanatına dönüştürülür bu yüzden adını “Anıtnakış” olarak belirledim.
- Anıtnakış ile ne anlatmak istediniz?
Son yıllarda katledilen kadınların isimlerinin işlendiği bu çalışmada, embriyodan cenine, bebekten çocuğa, erişkinden yaşlıya kadar tüm kadın ve kadın olmaya yönelmiş (trans kadın) bireylerin cinsiyetlerinden dolayı ya da toplumsal cinsiyet kimliği algısına “aykırı” eylemleri bahane edilerek, bir erkek tarafından öldürülen ya da intihara zorlanan bireyler yer alır. Estetize etmeden dramatize etmeden bütün çıplaklığıyla olduğu gibi anlatmak istedim.
- Kadın cinayetlerine dikkat çekmek için kadın çeyizi ile özdeşleşen nakışı sanatınızda metefor olarak kullandınız. Bize biraz bunun hikayesini anlatabilir misiniz?
Öldürülen kadınların çoğunun sevdiği erkek tarafından öldürüldüğünü görmek beni çok sarstı çünkü hepsi severek, umut ederek, hayaller kurarak paylaşmışlardı hayatlarını ve bu paylaştıkları hayat, ellerinden alındı. Nakış, çeyizlik bir uygulama yerel olarak baktığımız zaman, kadınlar evlenecekleri zaman çeyizlerine nakışlarını da eklerler. Burada öldürülen birçok kadın da, sevdiği, nişanlandığı ve evlendiği kişiler tarafından öldürülüyor. Hayatlarına son verilen kadınların isimlerini yazarken bu yüzden başlangıçtaki duygularını sembolize eden çeyizlik bir malzeme ile işlemek istedim. Fakat Çeyizlik uygulamanın böyle bir şeye dönüşmesi…. Sanat tarihine baktığımız zaman da, bu çalışmada pratize edilen tekniğin dili kadınların ürettiği direniş sanatının örneğidir. Çünkü erkekler tarafından oluşturulan güzel sanatlar ve zanaatin hiyererarşik bölünmesinde kadınların yaptığı birçok çalışma evleri süsleyen dekore eden bir uygulama olarak, zanaat olarak görülmüş ya da yok sayılmıştır. Bu durum kadınlara sanatsal üretimlerinde direnme ve deneme özgürlüğü sağlamıştır. Nakış sanatını sahiplenip performans ve enstalasyon sanatlarının da yenilikçileri olmuşlardır. Birinci Dalga feminizm hareketinin öncü sanatçılarıyla beraber nakış sanatı “Güzel Sanatlar” kategorisindeki, müzelerdeki yerini almıştır nihayetinde. Bu çalışmayı nakış ile yapmamın diğer sebebi de buydu direniş sanatının örneği olan bir dil kullanmak o dille yapmak. Sonuç olarak Mutlu olma hayalleriyle hazırlanan çeyizlerde yer alan nakış pratiğini direniş sanatının örneği olarak uyguladım.
- Proje kadınlardan oluşuyor. Bu sizi ayrı bir motive etti mi? Kadın ve sanatla olan ilişkisinden bahsedebilir misiniz?
Evet çok değerli kadın sanatçılarla çalışmak çok motive edici oldu. Projeye katılan bütün sanatçı arkadaşlarım genç yaşlarında çok şey başarmış emek vermiş sanatçılar. Kadınlar, her zaman sanatın ayrılmaz bir parçası olmuşlar ve olmaya da devam ediyorlar.
Sergi 29 Kasım’a kadar A4 Atölye’de ziyaretçilerini bekliyor.
Sergide yer alan sanatçılar
-Sanatçı Nejbir Erkol’un “Geçmişten Önceki Zamanlar” adlı performansı çalışmasında yaşadığı yerdeki çatışma bölgesinde kalmış, zarar görmüş hafıza mekanını ela alış biçimi, onu dönüştürme şekli ziyaretçilere farklı görsel algılama şekilleri yaratıyor.
-Sanatçı Delal Eken’in, mekana özgü yerleştirmesi olan “Nafile Parodi” ve “Benimle oynar mısın?” isimli video yerleştirmesini, ‘kullanılmış gereksiz nesneler’ tanımının dışında farklı görsel anlatım biçimlerini kurgulayarak, alternatif tanımı formun içeriğinden yeni kelime grupları türeterek oluşturuyor.
-Sanatçı Gülistan Kenanoğlu’nun, mekana özgü yerleştirmesi olan “Bir Rüya Görmek” adlı çalışması, boşlukta bir alanı sınırlandırarak, mekan oluşumunun ilk evresini tarifleri gibi görünüyor.
-Metal Kolektif’in(Diyarbakır’da farklı mesleklerden 15 kadın), “Göç ve Kadın” adlı ses ve video yerleştirmesinde, göç sırasında kadınların yaşadığı zorluklara dikkat çekmek yapılan çalışmada göç kavramının yalnızca bir yerden bir yere hareket etmeyle tanımlı bir anlayıştan ibaret olmadığını, bunun düşünsel bir göçü de barındırdığını ifade ediyor.