Rejim değişikliğinin kadınların hayatını nasıl etkileyeceğine dair çeşitli gelişmeler yaşanmaya başladı. Bunlardan en açık görülenleri, Aile Bakanlığı’nın Çalışma Bakanlığı ile birleşmesi yoluyla kadınların güçsüzleştirilmesi. Bir de sırada bekleyen kadınlara zarar verecek başka düzenlemeler var ki bunların başında boşanma ve nafaka konusu geliyor. Hatta belki de işin içine “akçe” girdiğinden bu konu daha hararetli yaşanıyor; Ceceli’den trollere uzanarak erkeklerin kadın düşmanlığının bir sembolü oluyor adeta. Öyle ki, adını anmanıza bile gerek yok, “kadınlar şiddet görüyor” diyorsunuz, “ama ömür boyu nafaka” diye cevap veriyorlar. “Boşanma süreci” diyorsunuz, “nafaka terörü” diyorlar…
Maalesef ki, bu yaklaşım basına, resmi açıklamalara ve yargıya kadar uzanıyor. Dün gördüğümüz “Yargıtay’dan Emsal Karar! Kocasından Fazla Nafaka İsteyen Kadın Maddi-Manevi Tazminat Ödeyecek” haberinde olduğu gibi en üst hukuk mercileri tarafından onaylanabiliyor. Bundan beteri de var; örneğin Takvim gazetesi kadın düşmanlığında sınır tanımıyor, “paragöz kadına nafaka yok” diye haber yapıyor. Kadınlar hep “paragöz”, hep “şeytan”, erkekler hep “mağdur”, “mazlum” öyle mi?
Peki bir bakalım; neymiş bu “nafaka terörü”? “ömür boyu nafaka” diye bir şey gerçekten var mı? Bu kadar ağır manipülasyonu kaldırıp gerçekleri açığa çıkaralım.
Adı üstünde nafaka; “geçimlik” anlamına geliyor, hayatını sürdürmek için temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak ödenek. Kadınlar çalışsalar da, çalışmasalar da ev içerisinde yeterince emek sarf ettiklerinden aslında evlilik biterken bu parayı çoktan hak etmiş oluyorlar, bu işin bir yönü. Nitekim Türkiye’de 1926 sayılı ilk Medeni Kanun ve 2002 Yeni Medeni Kanunda yer alan yılların temel hakkı. Ayrıca yasada “ömür boyu nafaka” diye bir şey yok, tam tersine kadını da erkeği de mağdur etmeyecek düzenlemeler var.
Boşanma sonrası ve boşanma davası sürerken alınabilecek 3 farklı nafaka türü var. Birincisi “tedbir nafakası”; boşanma davası sürerken eşlerden birisinin maddi anlamda zor duruma düşmesi durumunda uygulanıyor, yalnızca boşanma davası sürerken alınabiliyor. Boşanma davası sona erdikten sonra alınabilecek iki farklı nafaka türü var; çocuğun bakımı için gerekli olan mali desteğin sağlanması için ödenen “iştirak nafakası”. İşte Ceceli’nin ödemekten kaçmak için yapmadığı rezillik kalmayan nafaka türü bu.
İkincisi “yoksulluk nafakası”; evlilik içerisinde maddi bir gelire sahip olan eşin, boşanma sonrası bundan mahrum kalması ve yoksulluğa düşmesi söz konusu ise; boşanmayı getiren olaylarda eşinden daha az kusura sahip ya da kusursuz olunması koşuluyla alacağı nafaka. Yani tüm nafaka türlerinin gerektirdiği şartlar var.
Sadece düşük gelire sahip ya da geliri olmayan, iş akdi sona erdirilmiş, yani işten kovulmuş ya da işten çıkartılmış kişiler, ev hanımları, asgari ücretle çalışan, geçici işlerde çalışan düzenli bir işi ve geliri olmayan eşler yoksulluk nafakası alabiliyor. Almasın mı?
Resmi olarak evli olmasa da fiili olarak başkası ile evli gibi yaşayan kişiler, belirli bir gelire sahip, boşanma sonrası yoksulluk çekmeyecek, maaşı, aylık geliri, dul aylığı, emekli maaşı, yaşlılık maaşı gibi düzenli gelire sahip, yeterli miktarda sosyal yardım alan, kira ya da faiz geliri olan, yurtdışından gelire sahip, işsizlik maaşı olan, mesleği olan, mesleğini icra eden ve buna bağlı olarak belirli bir kazanca sahip kişiler ya da belirli bir yeteneğe sahip fakat bunu isteyerek kullanmaktan imtina eden kişiler, memur olan eşler, kumar bağımlısı eşler, eşi ile aynı gelire sahip kişiler, eşi yoksul olan eş boşanma sonrası yoksulluk nafakası alamıyor.
Ne kadar açık değil mi?
“Bir ay evli kaldım, ömür boyu nafaka ödüyorum” iddiası tam bir yalan. Nafaka zaten epeyce ayrıntılı şartlara bağlı veriliyor. Ayrıca uygulamada da hukukçu arkadaşlarımızda öğrendiğim kadarıyla bu şartları taşıyıp hak eden kadınlar bile bu parayı genelde alamıyor, erkekler borca bırakıyor, af bekliyor, bir biçimde kaçmak için yol buluyor.
Bu durumda kim “paragöz” acaba?
Ayrıca paragöz olmayan ya da zengin olduğu halde nafaka vermeyen erkek de, kadınları sırf boşandığı için bu yolla cezalandırmaya kalkıyor. Ne hakla?
Takvim gazetesi bunlara da bir cevap verebilir mi?