Kadınların kazandığı hakların altının oyulmaya çalışıldığını belirten Av. Gülbahar, nafakanın çarpıtıldığını söyledi. Kadın Savunma Ağı’ndan Coşkun ise ‘Nafakanın engellenmesi, kadına dönük ekonomik şiddet’ dedi
Melike Aydın/İzmir-Jinnews
Kadını aile içine hapseden erkek egemen zihniyet, bugüne kadar kazanılmış hakları elinden almak isterken, Türkiye’de son yıllarda kadın hakları gaspının yanı sıra şiddetin önünü açan düzenlemeler hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bunlardan biri de. boşanan kadının en tabii hakkı olan nafaka hakkına yönelik tartışmalar oldu. Kadının en temel haklarından biri olan ve Medeni Kanun’un 175. Maddesi’nde yer alan nafaka düzenlemesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 3 Ağustos 2018’de açıkladığı 100 Günlük Eylem Planı’nda yer almasının ardından yeni bir düzenleme tartışması başladı.
Bu plan kapsamında “nafaka sisteminin adil bir hale getirilmesi” gerekçesiyle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı tarafından “Gündem Buluşmaları: Nafaka Sistemi” programı düzenlendi. Kadınların tepkisine neden olan programda konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, kanunda yer alan “süresiz nafaka”nın esnetilmesi için harekete geçildiğini açıkladı. Ardından “Nafakayı ödeyemeyen koca böbreğini sattı”, “Kadınlar nafaka için boşanıyor” gibi manipülatif iddialarla erkekler “nafaka mağduru” gibi gösterilmeye başlandı.
Erkeklerin sosyal medyada farklı adlarla boşanan kadınları hedef alan ve nafaka hakkına saldıran gruplar oluşturulduğunu belirten Av. Hülya Gülbahar, kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan bilgiler paylaşıldığının altını çizdi. “Sürekli nafaka” olarak dillendirilen şeyin asıl adının “iştirak nafakası” olduğunu belirten Av. Gülbahar, “Kadının ekonomik özgürlüğü, sosyal devlet tarafından eğitim hakkı, iş bulma hakkı, işyerinde yükselme hakkı, siyaset yapabilme hakkı ve her alanda bilme hakkı konusunda erkeklerle gerçek bir eşitlik yaratılmadan kadının nafakasına göz dikmek demek, Türkiye koşullarında kadının boşanmasına engel olmak demek” dedi. Kadınların boşanmak istemesinin ölüme, ailenin yanına dönme, açlığa ya da başka bir erkekle evlenip ona bağımlı olmaya mahkum edilmek anlamına geldiğinin altını çizen Gülbahar, “Eşit ve özgür bir hayat sürüyorsak kadının ev içi emeğinden, çocuk bakımından kaynaklanan nafaka hakkına el sürülmemesi gerekiyor. Bugün ‘en az 3 çocuk hatta 5 çocuk doğursun ve 5 yaşına kadar da çocuğa annesi baksın’ deniyor ve hiçbir yerde kreş yok. Çocuk bakımını kadına bıraktığınız zaman kadının bu ortak çocuklarla ilgili geçimini de sağlamalısınız” diye konuştu.
Devlet destekli
Nafakanın engellenmesi, kısıtlanması veya ortadan kaldırılmasının kadına dönük bir ekonomik şiddet olduğunu vurgulayan Kadın Savunma Ağı’ndan Gizem Coşkun ise, devlet mekanizmasının bu duruma iştirak ettiğini dile getirdi. Çalışma koşullarının yaratılmadığını kaydeden Coşkun, “Kadına haklarını kullanırken ‘acizlik’ atfediliyor diğer taraftan da olanaklar kısıtlanıyor.
‘Nafaka alacak kadar aciz misiniz, Türk kadınının sığınma evinde ne işi var’ gibi söylemlerle haklarını kullanmalarının önüne geçilmeye çalışılıyor. Hem çocuk hem de yaşlı bakımında dönem dönem seçim politikaları kapsamında bakım hizmetinde yardım ediliyor ama nafakaya gelindiğinde hep engel var” diye belirtti. Kadınların zorlu mücadelelerle kazandığı 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi haklarının altının oyulmaya çalışıldığını vurgulayan Coşkun, “mağdur erkekler platformu” gibi oluşumların siyasi bir altyapısının olduğunun altını çizdi. Karşı argümanlar oluşturmaya çalışan bu oluşumların kadınların haklarını gasp etmek için devlet destekli siyasi örgütlenmeler olduğunu belirten Coşkun, durumun bu perspektifle değerlendirilip buna göre çözümler üretilmesi gerektiğini söyledi.