Ahmet Güneş
Koronavirüs salgını hala etkisini sürdürürken, birçok eşitsizlik gün yüzüne çıktı. Özellikle iktidarın salgın sürecinde aldığı kararlar tepki çekerken, ekonomik kriz de katlanarak sürüyor. Salgının başından beri hükümet tarafından desteklenmeyen kültür sanat emekçileri de çok zor zamanlar geçirdi ve halen geçirmeye devam ediyor. Bu süreçte yüzden fazla müzisyenin intihar ettiği gündeme geldi. Çeşitli yerlerde müzisyenlerin yaptıkları eylemde dile getirilen talepleri ise hükümet duymazlıktan geldi.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın açıkladığı ‘normalleşme’ kararlarında müzisyenler için bir şey denilmedi. Biz de bu konu hakkında hem sokak müzisyenlerine hem de sahne müzisyenlerine bu konuyu sorduk.
MKM sanatçısı Nurhak Kılagöz: Buradaki temel mesele bir hukuk meselesi. Gözardı edilen de bu. Kültür, müzik emekçileri olarak bizim hiçbir hukukumuz yok. Bu yüzden de mevcut iktidar bir sorumluluk hissetmiyor. İnsanların vergileriyle toplanan kaynaklar, toplumun zorunlu ihtiyaçlarından öte paradan para kazanma amacıyla kullanıldığı için emekçilere düşen de ucuz işçilik ve kan revan içinde bir yaşam oluyor. İşçisinden çiftçisine kadar duyulmayan sorumluluk burada kültür sanat dünyasına da duyulmuyor. Aslında bir hukuka ihtiyaç var. Bu meselelerin hiçbiri kimsenin ahlakına veya vicdanına bırakılacak bir mesele değil.
Bir anayasal güvencenin olması lazım. Yoksa mevcut ekonomi bugün silah, savaş endüstrisine çevrilmiş. Toplumun ihtiyaçları daha çok güvenlik vs gösterilerek gözardı ediliyor. Bugün ekonomik kriz var ama bizim geleceğimizi daha sağlıklı kılabilecek bir politika yok. Kültüre, sanata, edebiyata dönük bir politika yok. Böyle bir gündem yok. İnsanlar artık yokluğun, ölümün eşiğine gelmiş, intiharlar oluyor ve bu yüzden gündeme alındı.
Bugün çıkıp deseler hiçbir şart olmaksızın müzsiyenlere 5-10 bin verelim. Bu sorun neyi çözecek? 2 senedir insanların hayatını idame edecek koşulları yok. Birçok arkadaşım evini barkını bırakmak, ailesinin yanına taşınıp yaşamını değiştirmek zorunda kaldı. Yani bu mesele para ile çözülecek bir mesele değil. Bugün ne yapsalar günü kurtarır. İşte insanlar zorunlu ihtyiaçlarını karşılar. Peki sonra ne olacak? Burada öngörülebilir bir fikir, bir model yok. Zaten gündemde böyle bir şey de yok. İnsanlar ölümün eşiğine geldiği için gündem oldu.
Ben bu sorunu hukuk sorunu, anayasal güvence sorunu olarak görüyorum. Toplumun farklı kesimlerinin kültürel olarak, siyasi olarak örgütlenmesinin bir güvencesi yok. Bu konuda iş güvenliği de yok. Tüm sorunları bu konuların yansıması olarak düşünüyorum.
Siya Şevê’den Gökçe Selim: Bizim için fark ettim ki biz zaten bir pandemiyi yaşıyormuşuz. Konser yeri, sahne bulmakta zorlanıyorduk. Bu da işin üstüne tuz biber ekledi. Pandemiyle birlikte ayda yılda bir çıktığımız etkinlikler de ortadan kalktı. Başka işi olan insanlar bir şekilde kendini idame ettiriyor ama bazı arkadaşlarım var mesela 2-3 aile aynı eve taşındılar. Şu anda 3 aile bir evde kalıyor.
Aslında Türkiye’de müziğe yaklaşım pek farklı da değil. Bir de bu pandemiyle kötü oldu. Kürt müziğini bir kenara bırakıyorum, Türkiye’de müzik için diyeyim; geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir etkinlik yapmıştı. İşte bir müzik grubu gelip çaldığı zaman müzisyen başına 2 bin lira verilecekti. Bu sadece İstanbul ile sınırlı kalmıştı. Oysa müzisyenler sadece İstanbul’da yaşamıyor. Türkiye ve Kürdistan’da bu tarzda etkinlikler yapılmalıydı. Bir şekilde sokak müziğiyle de olsa bunun her ay yapılması gerekiyordu. Müzisyenlerin bu şekilde hem sahne alması hem de geçimlerini sağlamaları gerekiyordu. İBB’nin bu yaptığı aslında bir örnek ama çok zayıf bir projedir. Bunun sürekli olması gerekiyor. Yani pandemi süresince devam etmesi gerekiyor ve bu birçok ilde olursa müzisyenler bir şekilde süreci atlatabilirler.
Sokak müzsiyeni Siwaro: Sokaklar açıldı ama hareketli değil pek. Saat 10’dan sonra eğlenmeye giden insanlar hükümetin umrunda değil. Onlara oy veren bir kitle değil bu insanlar. Politikaları da bu yönde. Biraz da kendi kitlesine göre kararlar alıyorlar. Kendi kitleleri pek sosyal hayatlarına önem vermeyen daha çok düz yaşayan bir kitle olduğu için onlar için pek bir şey fark etmiyor. Onları tatmin ediyorlar. Müzisyenler aç kalmış, intihar etmiş, hiç mi hiç umurlarında değil.
Bandista: İşlerimizi geçim yükümüzü taşıtmak için değil, toplumsal hareketin ritmini tutmak için yapıyoruz. Bu manada geçimini sadece müzik icra ederek karşılayan kardeşlerimiz adına konuşmak istemeyiz.
Kovid 19 salgını uzun süredir hayatımızı belirliyor ve hala bir sonu görünmüyor, hep birlikte zor zamanlardan geçiyoruz. Anlatılan hepimizin hikayesi; sigortalı işçiler komik kısa çalışma ödenekleriyle yetinmeye mahkum bırakılıyor. En dip yoksulluğu sigorta, iş ya da sağlık hiçbir temel hakka erişimi olmayan güvencesizler yaşıyor. Sahne ve performans emekçilerinin de içinde bulunduğu bu prekarya sınıfının mevcut güvencesizlikleri bu süreçte katlanıyor.
Salgın önlemi vesilesiyle konserlerin de içinde bulunduğu toplu yan yana gelişlerin kısıtlanması lüzumunu anlayabilsek de, merkezi siyasal hataların bedelini yine biz, halklar ödüyoruz. Patronlar ve siyasal rejimler, baskı ve hakimiyetlerini artırırmak için salgını çözmek yerine ‘yönetilebilir’ düzeyde tutmayı önceledikleri sürece de süreç uzuyor ve çalışarak yaşamak zorunda olan bizler, sağlığımızdan, yaşamlarımızdan, sevdiklerimizden, hak ve hürriyetlerimizden yoksun bırakılıyoruz.
Siyasal alanın kapanması ve hareketlerin cılızlaşması da kendimizi var etmeye çalıştığımız toplumda muhalefet mecralarını büyük oranda kapattı. Sadece sahneleri değil, bütün emekçilere bütün alanları kapattılar, her yer kapalı. Bir eylem bandosu olarak çaldığımız konserlerin niceliği de niteliği de toplumsal hareketlerin hareket alanları kadar. Yani performans alanlarımız sadece Kovid 19 düzenlemeleriyle değil, aynı zamanda siyasal alandaki baskı rejimiyle de kısıtlanmakta.
Yeni yollar, yeni bir araya gelişler olmadıkça, her yöne doğru hareket sağlanmadıkça olup bitenler mevcut otoriteyi revize edip daha sert tahkim ediyor.
Ticari olarak içinde yer almamaya çalıştığımız müzik endüstrisi, pandemi döneminin yeni kapitalist düzeninde mecra olarak dijital ortamları öne çıkarmakta; hatta mevcut açık kaynak üretimleri dahi domine ederek kapitalizme eklemlemeye çalışmakta. bu süreçte, çeşitli online mecralarda da olsa elimizden geldiğince hareketlerin toplandığı alanlarda var olmaya, o alanları açmaya çalışıyoruz.
Bize sunulmayanların bundan sonra da sunulmayacağının farkında olarak kendi yeni yollarımızı, dayanışmanın ve birlikte eylemenin biçimlerini arıyoruz, deniyoruz. Alanlarımızı kendi tırnaklarımızla yeniden kurmaya ve yaşamı savunmaya çalışıyoruz ve çağırıyoruz.