Uluslararası komplonun 20. yılını geride bıraktık. PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan şahsında hedeflenen, komployla tüketilmek istenen milyonların uyanan iradesi ve var olma bilinciydi. Bunu 20 yılı aşkın bir süredir deneyimleyerek yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
Merkezi hegemonik güçlere ve kara faşizme mahkum edilmiş Kürdistan gerçeğine sistemsel bir müdahaleyi gerçekleştiren Sayın Öcalan üzerindeki komplo esasta ideolojik temelliydi. Mutlak iktidara, azami kar hırsıyla donanmış sömürü çarkına, milliyetçiliğe, kısacası zirve yapmış toplumsal problemlere demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasıyla radikal bir dokunuş gerçekleştirdi. Bu dokunuşu büyük çaba ve emekle kurumsallaştırdı. Dünyaya duyurdu, kitleselleştirdi, toplumsallaştırdı. Bunun en somut örneği; sömürgenin sömürgesi konumundan, özgür yaşam iddiasıyla mücadele eden cins gerçeğine ulaşan kadın özgürlük mücadelesidir. Bugün artık dünyaya ilham kaynağı olmuş kadın özgürlük mücadelesinin esas mimarı Sayın Abdullah Öcalan’dır. ‘Tüm çelişkilerin temelinde cins çelişkisi vardır’ belirlemesiyle iktidarın ve onun türlü tarihsel kurumlaşmalarının varoluş dinamiklerini çözümledi, toplumsal problemlerin kökenini ve kaynağını tanımladı, kaoslu-krizli kadın kimliğini yeniden bir tanıma kavuşturdu. Siyasal, sosyal, ekonomik, askeri yönleriyle bütünledi, özgürlükçü bakış açısıyla özgünleştirdi, kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez şiarıyla toplumsallaştırdı. Varlığını eşitsizlik ve eşitsizliğin krizli hali üzerinden örgütleyen, kalıcı hale getiren hegemon zihniyete en derin darbeyi de buradan vurdu. Komplonun temel hedeflerinden biri de bu toplumsal uyanışın, kalkışın ve devasal yol yürüyüşünün tasfiye edilmesiydi.
Fakat geçen 20 yıl komplonun defalarca boşa çıkarıldığını gösterdi. Sayın Abdullah Öcalan’ın varlığı ve fikirleri bugün bütün dünyaya yayılmış ve biraz özgürlük arzusu ve bilinci olan toplumlarca benimsenmiştir. Komployla ideolojik kaynağı kurutup, oluşan örgütlülüğü dağıtacağını düşünen uluslararası güçlerin tüm kirli oyunları ellerinde kalmıştır. Dünyada hiçbir ideolojik lider, siyasal aktör yoktur ki yüzler etrafında ateşten çember olsun, binler etten barikatlar örsün, milyonlar iradesiyle etrafında kenetlensin. Üstelik sadece Kürdistani halklar değil, dünyanın her yerinde bu ateşten irade büyüsün, çelikleşsin ve tüm yok etme saldırılarına, kıyımlara, katliamlara rağmen dirensin ve varlığını korumakla kalmayıp, her geçen gün büyütsün. Sayın Öcalan’ın varoluş gerçeği bu sebeple birey olgusunu aşıp evrensel bir hakikat kazanmıştır.
Bugün; mutlak tecrit ve tüm Kürdistan halkı üzerindeki soykırım saldırıları uluslararası komplonun bir devamıdır. Uygulamalar şekil, yol, yöntem değiştirmekte, her geçen gün şiddetlenmekte fakat esas hedefi asla değişmemektedir. Dolayısıyla direnen halklar ve kurumlar açısından da direniş her geçen gün boyutu artarak zengin yol ve yöntemlerle sürmektedir, sürmek durumundadır. İşte Sevgili Leyla Güven’le başlayan ve içeride-dışarıda onlarca siyasetçinin, kadınların, gençlerin yiğitçe ortaya koydukları ve bugün 100 gündür devam eden açlık grevi eylemi buna en net cevaptır. 15 Şubat 1999’dan bugüne kadar devam eden tüm direnişlerin özetidir. Hem de güncel-siyasal koşullara en radikal cevapla… uluslararası komploya uluslararası destek kazanmış bir direnişle cevap olmak, 20 yıldır defalarca boşa çıkarılmış komployu bir kez daha boşa çıkarmıştır. Yine her alanda ve parçada halkların büyüyen isyanı ve örgütlenmesi komploya her gün verilen cevaptır. Dolayısıyla uluslararası güçlerin planları tutmamaya devam etmektedir.
Fakat aynı zamanda 20 yıllık esaret temel bir özeleştiri konusudur. Leyla Güven’in de dediği gibi Sayın Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgür yaşam koşullarına kavuşması tüm toplumun ama özelde kadınların ve gençlerin göreviydi. 20 yıllık fiziki tecridin sorumluluğu biraz da bizlerdedir. Hala esaret devam etmekte, mutlak tecritle perçinlenmektedir. Demek ki var olan direniş yetmemekte, faşizmi yıkacak ve tecridi kıracak daha zengin ve yaratıcı, daha dirayetli ve fedakar mücadele yöntemlerine ihtiyaç vardır.
Sayın Öcalan’ın varlığı ve özgürlük paradigması toplumun 7’den 70’e tümü içindir. O halde tecridi kırmak da en küçüğünden en yaşlısına herkesin görevidir. Özelde kadınların görevidir. Bu mücadelede herkesin gücüne, potansiyeline göre yapabileceği bir şeyler vardır. Yapabildiklerimizi yapmak, yapamayacaklarımızı yapma gücü kazanmak gerekmektedir. Sayın Abdullah Öcalan kendisine özgü tecride nasıl dayandığını açıklarken; ‘“Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz! ‘ demektedir. Bu milyonların tek bedende somutlaşmış, ideolojinin milyonlarda yaşamsallaşmasının gücüdür. Bu yaşam gücü özgür yaşam koşullarına kavuştuğunda, komplonun karşısında direniş çizgisi topyekun zafer kazanmış olacaktır.