İngiltere (aslında Birleşik Krallık dememiz gerekiyor) Başbakanı Rishi Sunak’ın 4 Temmuz’daki erken seçim kararından bu yana dünyanın gözü İşçi Partisi lideri Keir Starmer’a döndü. Anketlere göre Muhafazakâr Parti’nin en az 20 puan önünde giden İşçi Partisi’nin lideri Starmer, seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından Downing Sokağı 10 numaradaki başbakanlık koltuğuna oturacak.
Politikaya sadece dokuz yıl önce atılan Starmer ile ilgili hem kamuoyunda hem de medyada en çok sorulan iki soru şu: Starmer aslında kim ve neyi savunuyor?
Starmer hakkında ‘sıkıcı, karizmadan yoksun, fırsatçı, şanslı, katı, pragmatik, sosyalist avukat, realist, Corbyn’ci, Blair’ci, saydam olmayan ve sarsılmaz’ gibi pek çok tanım kullanılıyor. Starmer kendisini “katı” sol kanatla daha merkezde duran üyeler arasında bir köprü kurarak parti içi savaşları bitiren ve İşçi Partisi’ni merkez sola çekmeyi hedefleyen bir politikacı olarak lanse ediyor.
Peki işçi çocuğu, insan hakları avukatı, başsavcı, şövalye ve milletvekili gibi kimlikleri olan Starmer, İngiltere başbakanı olma eşiğine nasıl geldi? Bu soruya yanıt bulmanın bir yolu Starmer’ın hayatındaki yedi dönüm noktasına bakmak olabilir.
Sosyetik değil, işçi çocuğu
Starmer, şövalye unvanı aldığı için imtiyazlı bir geçmişe sahip olduğu yönündeki iddiayı çürütmek için emekçi sınıfından geldiğini her fırsatta gündeme getiriyor. 1962’de Londra’da doğan, Surrey bölgesinde büyüyen Starmer’ın babası fabrikada işçi, annesi hayatının çoğunu ağır bir hastalıkla savaşarak geçiren bir hemşire.
Starmer adını İşçi Partisi kurucusu Keir Hardie’den alıyor. Ailesinde tek üniversiteye giden çocuk kendisi. Leeds Üniversitesi’nde hukuk okuduktan sonra Oxford Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor. İngiltere siyaset sahnesinde başbakanların çoğunun Oxford mezunu olması tabanda, halktan kopuk, sosyetik bir yönetici elit fikrini pekiştiriyor.
‘Sosyalist avukat’
Starmer’ın insan hakları avukatı olarak çalıştığı dönemde iki çevre eylemcisini ücretsiz temsil ettiği McDonald’s davası kariyerinin önemli dönüm noktalarından biri. On yıl sürerek İngiltere tarihinin en uzun iftira davasına dönüşen ve McLibel (Mcİftira) lakabını alan dosyayı Starmer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıdı. Eylemciler, 1997’de McDonald’s şirketinin çalışan ücretleri, hayvanlara zulüm, çevreye verilen zarar ve diğer usulsüzlükler hakkında bir broşür dağıtmasının ardından iftira suçlamasıyla karşılaşmıştı.
Davayı kısmen kazanan ama bazı unsurlarda suçlu bulunan eylemciler tazminat ödemeyi reddettiler. McDonald’s şirketi davadan sonra büyük itibar kaybetti. Starmer’ın ilginç davalarından biri de Kral Arthur’un reenkarnasyonu olduğunu ileri süren Druid rahip Arthur Uther Pendragon’un Stonehenge’de ibadet etme hakkını savunmasıydı. Druidler (Kelt rahipleri) modern paganizm olarak bilinen bir hareketin parçası.
Solcu bir şövalye
Evsizleri, sığınmacıları, ağaçlarda yaşayanları, avlanma karşıtlarını, madencileri, emekçileri ve işçi sendikalarını savunan Starmer’ın 2008’de Birleşik Krallık Başsavcısı olarak atanması çevresinde şaşkınlığa neden olur. Kafaları asıl karıştıran Starmer’ın bu atamayı neden kabul ettiğidir. Kariyerini dezavantajlı grupların haklarını savunmaya adamış birinin devletin gücünü kullandığı bir göreve gelmesi tepkilere neden olur.
Starmer aynı zamanda yılda yarım milyon kovuşturmanın takip edildiği, yaklaşık 6 bin kişinin çalıştığı Kraliyet Savcılık Servisi’nin başına da geçer. Starmer beş yıl boyunca yürüttüğü başsavcılık görevinin ardından 2014’te şövalye unvanını alarak Sir Keir olur.
Ed Miliband ile siyasete giriş
Dönemin İşçi Partisi lideri Ed Miliband, Starmer’ı milletvekilliği için aday listesine alır. 2015 seçimlerinde Starmer, Avam Kamarası’na milletvekili seçilirken İşçi Partisi’nin aldığı yenilgi Milliband’ın liderlikten ayrılmasıyla sonuçlanır. Yıllar sonra Starmer, partisinin başına geçince Miliband’ı gölge iklim bakanı yaparak eski dostuna vefasını gösterir.
2015’te Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’nin başına geçmesiyle Starmer’ın siyasi kariyeri de hareketlenir. Corbyn tarafından gölge Brexit bakanı olarak atanan Starmer, AB referandumu öncesinde İngiltere’nin üye kalması için kampanya yürütür. O sırada Corbyn, İngiltere’nin AB üyesi kalma konusunda yeterince çaba harcamamakla eleştirilir. 2019’da Boris Johnson başbakan olduktan sonra Starmer Brexit konusunda ikinci bir referandum yapılması talebini gündeme getirerek Corbyn’le ayrışmaya gider.
Yeni hedef İşçi Partisi liderliği
2019 genel seçimlerinde İşçi Partisi’nin büyük yenilgisinin ardından Starmer, 2020’nin başında liderlik için aday olur. Starmer ‘demiryolları, postane, enerji ve su idaresini kamulaştırma’ ve zenginlere yüksek vergiler getirilmesi gibi partideki koyu sol kanadı memnun eden bir dizi vaatte bulunur. Lider seçildikten sonra AB içinde serbest dolaşım, eğitimde reform ve sosyal güvenlik de dahil olmak üzere çoğu vaadinden U-dönüşü yapan Starmer, parti bürokrasisinde kadro değişikliğine gider.
Bir insan hakları örgütünün Corbyn liderliğindeki partinin Yahudi düşmanlığı konusunda “ciddi kusurları” olduğu yönündeki raporunun ardından Corbyn’in parti üyeliği askıya alınır. Starmer’ı bugün kendi seçmeni İsrail-Hamas savaşı konusunda İsrail’e karşı yeterince güçlü bir pozisyon belirleyememekle eleştiriyor.
4 Temmuz seçimlerine bağımsız milletvekili adayı olarak gireceğini açıklayan Corbyn, İşçi Partisi’nden ihraç edilmiş bulunuyor. Starmer “İşçi Partisi politikalarını etkileyen Corbyn günlerinin geride kaldığını” söyleyerek kendisine siyasette merkeze daha yakın bir yol haritasını çizdiğinin işaretini verdi. İşçi Partisi’ni “Değişim” sloganıyla iktidara taşıyacağını söyleyen Starmer’ın başbakan olarak nasıl bir politika izleyeceği ise pek çok kişi için halen gizemini koruyor.