PYD Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü şantaj politikasının tükendiğini ve ‘hesap verme’ sürecine girildiğini kaydetti. Müslim, Şam yönetimiyle de Rusya arabuluculuğunda görüşmelerin sürdüğünü belirtti
Suriye iç savaşı 9’uncu yılında devam ederken, Heyet Tahrir el-Şam’ın kontrolündeki İdlib kentine yönelik operasyonlarını sürdüren Suriye ordusu ile Türk ordusu arasında yaşanan çatışmada 7’si asker 8 kişinin hayatını kaybetmesi bölgedeki tansiyonu yükseltti. Bölgesel ve uluslararası güçleri karşı karşıya getiren İdlib’de süren savaş, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin de yakın takibi altında.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim, bölgede yaşanan son gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Nazım Daştan’a değerlendirdi.
Müslim, bölgedeki krizin daha da derinleşip, sahada bazı gelişmelere neden olacağını söyledi. Suriye’de patlak veren krizin kendiliğinden ortaya çıkmadığını ifade eden Müslim, Suriye halklarının despotik rejime karşı özgürlük ve eşitlik arayışlarının olduğunu kaydetti. Sürecin sonradan değiştirildiğini dile getiren Müslim, dış güçlerin bazı kesimleri silahlandırıp desteklediğini söyledi. Bu temelde bazı planların devreye konulduğunu aktaran Müslim, bu planlara karşı durmaya çalışan rejimin hala yerinde olduğuna işaret etti.
Asıl güçler sahaya indi
İdlib’e yönelik hesapları olan güçlerin taşeronlarını dışta bırakmak zorunda kaldıklarını ve kendilerinin Suriye sahasına girdiğini söyleyen Müslim, “Türkiye olsun, ABD olsun ve diğer güçler bu şekilde davrandılar. Rusya başta yoktu. 2015’te yapılan anlaşmalardan sonra devreye girdi. Kriz başladıktan 4 yıl sonra devreye girdiler. Türkiye sahada yoktu, ancak her şeyin başıydı. Silah, para, lojistik, savaşçılar ve eğitim onların üzerinden gerçekleştiriliyordu” sözlerini kullandı.
Türkiye’nin Misak-ı Milli zihniyetiyle hareket ettiğini ifade eden Müslim, önce vekil güçleri kullandığını, bu olmayınca kendisi sahaya inerek Efrîn, Gîre Spî ve Serêkanîyê’ye saldırı başlattıklarını söyledi. Müslim, Türkiye’nin “Al-ver” yaklaşımını da hatırlatarak “Guta’ya karşı Efrin’i verdiler. Yine Halep ve Şehba durumunda da yaşandı” dedi.
‘Sen getirdin, sen temizle’
İdlib krizinin başlamasıyla devreye giren Astana görüşmelerini hatırlatan Müslim, o dönem çözüm odaklı tavır aldıklarını ve bunu taraflara da ilettiklerini dile getirdi. Astana’da ilk iki toplantıda kendilerinin de var olduğu ancak daha sonra yer verilmemesini anımsatan Müslim, “Sonra kendi aralarında farklı bir yöne kaydırdılar. Biz bunun bir taktik olduğunu anladık. Amaç silahlı grupları bir köşeye sıkıştırıp, Türkiye’ye ‘sen bunları getirdin, şimdi sen onları temizleyeceksin’ dediler. Şimdi o süreç yaşanıyor. Uygur, Kaide ve dünyanın dört bir tarafından oraya getirilenler oldu. Türkiye’ye, ‘verdiğin sözlerini yerine getir’ diyorlar” diye belirtti.
Krizin son noktası: İdlib
Türkiye’nin verdiği sözleri yerine getirmediğini, İdlib’teki krizin daha da derinleşeceğini kaydeden Müslim, sözlerini şöyle sürdürdü: “Meselenin iyice ayuka çıktığı M5 ve M4 yolları var. Özellikle M4 yolu Lazkiye’de dağlar arasından geçiyor. Şimdiye kadar o dağların durumunu netleştirmediler. El Kaide, Çeçen, Uygur ve yabancı cihadçıların hepsi bu alanda kümelenmiş durumda ve buralarda gerilla savaşı yürütüyorlar. Bu durum daha da devam edecek. Belki Türkiye’yi onlardan koparıp, onları silahsızlandırma yoluna da gidebilirler. Ancak kriz tam anlamıyla başlamış değil. Şuan olan savaş ovada gerçekleşen savaştır. O bölgenin dağlarına yerleşen güçleri ne Suriye rejimi ne de Rusya bitirebilir. Türkiye de onları bitiremez. Yapmak istedikleri şey; Türkiye’yi yanlarına çekerek, onlara karşı savaştırma. Çünkü onları oraya getirip, silahlandıran Türkiye oldu. Diğer tarafların istediği budur. Ancak Türkiye bundan korkuyor. Olası bir durumda kendileri üzerinde büyük bir etkisi olacak. Bu süreçte Rusya ve Türkiye’nin uzlaşacağı bir alan da çok kalmadı. Rusya, ısrarla Türkiye’nin 14’üncü Astana oturumunda verdiği sözleri yerine getirmesini talep ediyor. Ancak Türkiye bunu yerine getirmiyor. Bu kapsamda Türkiye’de yapılan görüşmelerde de sonuçsuz kaldılar.”
Temel politika Kürt karşıtlığı
Müslim, Türkiye’nin Halep, Şam, Emevi Camisi ve rejimi düşürme gibi hayallerinin suya düştüğünü belirterek, temel politikanın “Kürtleri nasıl yok edebilirim” üzerine kurulu olduğunu ve bunun için Efrîn, Girê Spî ve Serêkanîye’ye yönelik saldırıların da bu politikaların sonucu olduğunu vurguladı. Bu politikanın bu kez İdlib’te yürütülmek istendiğine dikkat çeken Müslim, Kürtlerin buna karşı hem kendi aralarında hem de diğer halklarla birliktelik kurduğunu ve Türkiye’nin bu durumdan rahatsız olduğunu kaydetti.
Müslim, Türkiye’nin her konuda “takas” pozisyonunda olduğuna değinen Müslim, “ ‘Siz bunu yapın ben de bunu yaparım’ aklıdır. Bu ne kadar sonuç alır bilinmez, ancak Efrîn’e iki yıldır girmiş durumdalar ama bugüne kadar rahat değiller. Oradaki halklar sabah akşam oradalar ve kentlerine her gün dönecekleri umudu ile direniyorlar. Türkiye burada her şeyden olabilir. İdlib’ten, Libya’dan ya da Kırım’dan da vazgeçebilir. Ancak Kürtlerin bir şey elde etmemesi karşılığında böyle hareket edebilirler” ifadelerini kullandı.
Şantaj dönemi geçti
Türkiye’nin Avrupa, ABD ve Rusya ile geliştirdiği “şantaj” politikasının geri dönüşünün kötü olacağını belirten Müslim, şunları ekledi: “NATO’ya gidip işte ‘YPG ve DSG’yi terörist ilan et, benim yerime onlarla savaş. Benim yürüttüğüm siyasete göre git’ diyorsun. Cevabı ise; ‘Her şey senin istediğine göre gitmiyor’ oldu. Ondan sonra da mecbur kalıp, Rusya’dan S-400 füzelerini aldı. Şimdi de aynı politikayı Rusya ile birlikte yürütmek istiyor. Bu şekilde sonuna kadar gidilmez. Ne NATO ile ne de Rusya ile bu şekilde gidemez.”
‘Türkiye NATO’ya yaklaşırsa…’
Rusya-Türkiye ilişkilerine de değinen Müslim, ikili arasında ticari, siyasi ve askeri bir sürü anlaşmanın var olduğunu dile getirdi. Gaz akımı projesi, turizm, S-400’ler ve ticarete dayalı çok yönlü bu ilişkinin sonucunun meçhul olduğunu vurgulayan Müslim, şöyle konuştu: “Eğer Türkiye bu saatten sonra NATO güçlerine biraz yakınlaşmaya çalışırsa, Rusya birçok yönden Türkiye’nin canını acıtabilir. Değil YPG’yi, Rusya PKK’yi bile terörist görmeyen bir güç. Türkiye bunun üzerinden de onlara yaklaşamıyor. Dolayısıyla Türkiye bir anda Rusya’yı kenara atamaz. Bunun ağır bedelleri olur. Onun için bazı şeylerde Türkiye, Rusya’ya göre hareket etmek zorunda.
NATO’ya gelince Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un NATO için söylediği tespit doğrudur. Evet, zamanı geçti NATO’nun. Siyasetini değiştirip, yeni amaç ve hedefleri önüne koymalı. Eski şeylerle bu birliktelik sürdürülemiyor. Aslında NATO’nun değişmemesi için en çok uğraşan ve ona bağlı olan Türkiye’dir. 50 yıldır NATO’nun silahları ile Kürtlerin savaşını yürütüyorlar. Ve bölgesel bir güç olmayı NATO sayesinde başardı. Onun için Türkiye, NATO’dan çıkmayı istemez. Tam aksine NATO’ya muhtaçlar. Onun için durumları çok kötüdür. NATO’da kalabilmeleri için bazı şeylerden taviz vermek zorundalar. Aynı zamanda Rusya ile de ilişkilerini sürdürebilmek için tavizler vermek zorunda. Artık şantaj zamanından çok, hesap zamanı geldi. Erdoğan’ın bağırıp çağıracağı çok bir şey kalmadı. Yine de temel gündemleri Kürtlerdir. Sadece Rojava da değil. Kuzey, Güney ve Rojhilat bölgesinde de aynı şekilde hareket ediyorlar.”
Şam ile görüşme
Çözüm için birçok güç ile ilişki ve iletişim halinde olduklarını söyleyen Müslim, çözümün gelişebilmesi için gerekirse Türkiye ile de oturabileceklerini söyledi. Ancak “işgal” algısının değiştirilmesi gerektiğinin altını çizen Müslim, Şa hükümeti başta olmak üzere bu konuda görüşmelerinin devam ettiğini söyledi. Son günlerde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin de aralarında bulunduğu bir heyetin önce Rusya’nın Suriye’deki askeri üssü Hmeymim, daha sonra da Şam’a gittiği bilgisini veren Müslim, diyalog yollarının açık olduğunu söyledi. Tartıştıkları birçok konu olduğunu, ancak şu ana kadar aralarında resmi olarak anlaşmaya varılmadığını ifade eden Müslim, görüşmelerle güven ilişkilerini güçlendirdiklerini ve bazı kesimlerin kendilerinin de Cenevre’de yer almaları için sesini yükselttiklerini kaydetti.
‘Kahire’ye gideceğiz’
Gerçekleştirilecek olan Kahire Kongresi’nin bu kapsamda yürütüldüğünü dile getiren Müslim, devamla şunları kaydetti: “Şimdi Diyalog Komitesi’ne 35 kişi seçilmiş durumda. Bunların seçimini de kendilerine göre oluşturmuşlar. Bu toplantılarda bazı masalar var. İşte Kahire Masası, Riyad Masası ya da Moskova Masası gibi. Onun dışında silahlı gruplar da var. Bizi de buraya katmak istiyorlar. Bizim için mesele şudur. Yani ‘biz gittiğimizde her şey çözülecek’ demiyoruz. Siyasi ve diplomatik anlamda muhatap olarak algılanacak. Ancak daha önemlisi, Özerk Yönetimin tanınmasıdır. Yoksa 150 kişilik listeye buradan 4 kişi katılırsa, çok bir şeyi değiştiremez de. Belirttiğimiz gibi, Suriye muhalefeti adına gelenlerin bakış açıları özgürse onlarla oturabiliriz. Ancak talimatlarını dışardan alanlarla bu iş olmaz. Onun için bizim oradaki varlığımız süreci değiştirir.”
Halkın İdlib’de yaşanan savaştan zarar gördüğünü belirten Müslim, onlara kapılarının açık olduğunu ve kimseden destek almadan böyle bir girişim başlattıklarını söyledi.
QAMİŞLO