Musa Anter davasının zaman aşımına uğramasına sadece 8 gün kaldı. Dava avukatı Selim Okçuoğlu, ‘Davada hukuk dışı illegal karanlık yapıların korunduğunu’ ifade etti
Musa Anter’in 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da katledilmesine dair açılan davanın duruşması, 15 Eylül 2022’de Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
JİTEM Ana Davası ve 1993 yılında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürülen Ayten Öztürk davasıyla birleştirilen davanın duruşması, zaman aşımına 5 gün kala görülecek. Avukatlar bu birleştirme kararına karşı çıkarken, davada geçen bu sürede her hangi bir adım atılmış değil.
MA’dan Fırat Can Arslan’ın sorularını yanıtlayan dava avukatı Selim Okçuoğlu, devletin illegal yapılarının korunduğunu ifade etti.
Söyleşide öne çıkan başlıklar şöyle:
- Musa Anter Davası’nın diğer iki davadan tefrik edilmesi için defalarca talepte bulunuldu ancak sonuç alınamadı. Ret gerekçelerini hukuki boyutta nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara 6’ncı Ağır ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada talebimiz üzerine çok sayıda tanık dinlendi, bazı kurum ve kuruluşlardan ise eksik de olsa bilgi ve belge toplanmasına çalışıldı. Bildiğiniz gibi bizim davamızda tetiği çeken kişi olarak “Şırnaklı Hamit“ olarak belirtilen ve itirafçı Abdulkadir Aygan tarafından kesin olarak teşhis edilmiş olan Hamit Yıldırım isimli korucu sanık, 5 yıl süre ile tutuklu olarak yargılandı. Hamit Yıldırım daha sonra yasal tutukluluk sınırı dolduğu için yurtdışı yasağı ve imza verme biçimindeki adli kontrol kararıyla birlikte tahliye edildi. Daha sonra, başta Yeşil Kod isimli Mahmut Yıldırım ile bazı kamu görevlileri ve itirafçılar aleyhine açılmış olup Diyarbakır JİTEM Ana Davası olarak bilinen dava ile Dersim’de Ayten Öztürk’ün kaçırılıp katledilmesine ilişkin olarak Elazığ’da açılan davaların bizim davamız ile birleştirilmesine karar verildi. Biz bu karara başından itibaren karşı çıktık.
Dosyamız sanıklarından ve halen İsveç’te siyası sığınmacı olarak yaşayan Abdulkadir Aygan’ın savunmasının alınması sürecinin sağlıklı bir şekilde işlememiş olması sonucunda yargılama sürecinin tıkandığını söyleyebilirim. Bu tıkınmanın aşılması amacıyla, zamanaşımı süresinin dolma riskine dikkat çekerek, Abdulkadir Aygan hakkındaki yargılamanın tefrik edilmesi, bir başka deyimle ayrılması ve mevcut delillerle bir karar verilmesine yönelik ısrarlı taleplerimiz mahkeme tarafından her defasında reddedildi.
- Zaman aşımıyla davanın sonlandırılmasının önüne geçilebilecek herhangi bir hukuki yol var mı? Hukuki süreç, zaman aşımı sonrası sizin tarafınızdan nasıl işletilecek?
Türkiye’deki hukuk düzeni açısından zamanaşımı kuralının önüne geçecek bir ihtimal ne yazık ki görünmüyor. Yargılamanın bu biçimde sonuçlanması halinde öncelikle Anayasa Mahkemesi’ne, sonrasında ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yapmak dışında hukuki bir imkân bulunmuyor.
Sizin 22 Şubat 2000’de soruşturma sürecine dair AİHM’e bir başvurunuz olmuştu. AİHM kararlarının Türkiye’de işlevsizliğini ortaya koyan örneklerden biri olan başvuru ve sonucuna dair bilgi verebilir misiniz?
AİHM, 2007 yılında “yaşam hakkının hem maddi hem de usul açısından ihlal edildiğine” karar verdi. Ayrıca, olayın ardından ortaya çıkan ve Anter’in öldürülmesiyle doğrudan ilgisi olan, Meclisin 1998 tarihli “Susurluk raporu” gibi bazı önemli delillerin de yetkililer tarafından kullanılmadığını tespit etti. AİHM, Türkiye’yi yaşam hakkı ihlali ve etkili bir iç hukuk soruşturması yürütülmediği gerekçeleri ile mahkûm etti. Kararında çeşitli tespitlere yer verdi. AİHM’e göre Türkiye, kontrgerilla olarak adlandırılan devlet içinde oluşturulmuş hukuk dışı yapıların faaliyetlerinin ortaya çıkarılması için hiçbir çaba içerisinde yer almamıştır.
- Tanık olarak dinlenen Mehmet Eymür, ifadesinde, “Tüm bilgiler MİT’te ve Genelkurmay’da vardır” demişti. Buna benzer başka isimlerin ifadeleri de var. Mahkeme neden kayıtsız kalıyor?
MİT ve Genelkurmay’da konuya ilişkin olduğu belirtilen tüm belge ve bilgilerin getirtilmesi amacıyla yapmış olduğumuz taleplerimiz sonucunda mahkeme ara kararlar oluşturarak söz konusu kurumlara yazılar yazdı. Bu yazıların bir sonucu olarak MİT’ten Yeşil Kod Mahmut Yıldırım’ın konuya ilişkin beyanları olduğu belirtilen bazı dokümanların gönderilmesi ile yetinildi.
- Davanın siyasi saiklerle kapatılmaya çalışıldığı tartışmaları sürerken, siz bu durumu nasıl okuyorsunuz?
Türkiye’de devletin bir hukuk devleti niteliğinden uzak bir noktada olduğu açık. Esas olarak “devletin sürekliliği” denilen olgunun yalnızca devletin görünen yüzü ile sınırlı olmadığı, devletin hukuk dışı illegal yapılarının da bu devamlılığın bir parçası olduğunu söylemek mümkün. Dolayısıyla korunan şey aslında bu hukuk dışı illegal karanlık yapılardır.
- Musa Anter’in katledilmesi karanlık bir sürecin başladığı tarihlere denk geliyor. Anter’in katledilişi o dönem için nasıl bir düşünce biçiminin ürünüydü? 90’lardan bugüne on binlerce faili meçhul cinayet, köy yakmalar ve gözaltında kayıplar yaşandı. Bunların karşısında adaleti arayanlar ise sonuç bulamadı. JİTEM ve benzeri yapılanmalar ne zaman gündemden düşecek?
Doksanlı yıllar devletin “topyekûn savaş” politikasının, dolayısıyla hukuk dışı yöntemlere başvurmasının en yoğun yaşandığı bir dönemi ifade etmektedir. Bu dönemde Kürt aydınlarının, siyasetçilerinin ve ileri gelenlerinin illegal yapıların hedefi haline gelmesinin temel nedeni Kürt meselesi ekseninde hızla gelişmekte olan kitlesel siyasal bilincin önüne geçmek, meseleyi bir şiddet sarmalına hapsederek boğmak ve bu konuda en basit demokratik çözümün bile ihtimal dışı kalmasını sağlayarak klasik ret ve inkâr politikalarının bir gereğini yapmaktı. Bu nedenle toplumun ileri gelenlerinin etkisizleştirilmesi, geniş halk yığınlarının sindirilmesi hedeflendi ve bu durum beraberinde köy boşaltmalar, faili meçhul cinayetler, zorla göçertme politikaları ile kendini gösterdi. Türkiye’de JİTEM örneğinde olduğu gibi tüm karanlık illegal yapıların gündemden düşmesinin tek yolu çoğulcu, demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı bir hukuk devletinin kurulması ile mümkün.
HABER MERKEZİ