Geçmişi geleceğe bağlaması, Türk devleti ve halkını tanıması, mizahı, boyun eğmez karakteri ile hakiki bir aydındı Apê Musa.
Ragıp Duran
Neredeyse kırk yıl oluyor devletin Apê Musa’yı kanlı bir şekilde aramızdan koparıp alması. Ona hala çok ihtiyacımız olduğu için özlüyoruz gümüş saçlı bilgeyi.
Kendimi şanslı sayarım: Dragos’daki evinde de, Nusaybin’deki köyünde de, Diyarbakır’da, Özgür Gündem gazetesinde de onunla beraber olmuştum. Sohbetlerinde, kitap ve yazılarında kürsüdeki ukala/bilgiç profesör kılığına girmeden, çok şeyler öğretti hepimize. Anı anlatıyordu sanki ama aktardıkları Kürdistan, Kürt ve Türkiye tarihi idi, coğrafyası idi, fiziği, kimyası, botaniği… her şeyi idi. Mizahı, boşvermiş görüntüsü, bakışları ama esas olarak bin tecrübeden süzülmüş yaşadıkları Kürtlük, bağımsızlık, özgürlük konularında çok zengindi.
Musa Anter’in çevresindeki insanlar, kitaplarda, ansiklopedilerde, bilimsel çalışmalarda yer almayan, hakiki Kürt ruhunu, Kürdün iç dünyasını, emel ve rüyalarını öğreniyordu. Ne kadar değerli bir bilgi ve tecrübe hazinesi…
Her ulusun, her ülkenin aydına, yazara, gazeteciye ihtiyacı vardır. Ermeniler, Filistinliler, Kürtler gibi mazlum milletlerin daha da çok ihtiyacı vardır fikir ve kalem insanlarına. Türklerin de var ama…
Apê Musa’nın, belki bilerek ve isteyerek belki de savrulan hayatının rüzgarları sayesinde edindiği önemli bir perspektif, Türkiye’yi ve Türk devleti ile Türkleri iyi bilmesi tanımasaydı.
Bu bağlamda, biraz kendi isteği biraz avukatlık mesleği sayesinde mesela Orhan Doğan da, Anter tarzı bir aydındı. Onu yok etmek isteyen devletin bile karşısında saygı duymak zorunda olduğu şahsiyetlerden biri.
Anter, kitaplarının çoğunu, gazete yazılarını Türkçe yazmıştı. Türk eğitim sisteminden geçmişti, ilkokuldan üniversiteye kadar. Evet, çevresinde esas olarak ve hep Kürtler vardı, çünkü o bir merkezdi. Kültürel ve siyasi bir merkezdi yaşıtları ve Kürt gençleri için. Ama gençliğinde olsun son dönemlerinde olsun Türk aydınlarıyla da hep yakın ilişkilerini korudu. Türk devletiyle hapislerde mecburen yakın temastaydı. 70 küsur yıllık hayatının galiba toplam 11.5 yılı hapislerde geçmişti. Sana düşmanca davranan kutbu bilmek, tanımak önemli.
Apê Musa’nın bu ilişkileri ve tabi ki kıdemi, karizması, Kürt meselesini anlamayan samimi Türkleri bilgilendirmek, ikna etmek için de önemli bir araçtı. O, en keskin muhalifi tarafından bile saygıyla karşılanan/anılan bir aydındı.
Türkiye’de Kürt meselesinin, 38 Dersim Tertelesi’nden 84’e kadar büyük ve uzun bir suskunluk dönemi geçirmesine rağmen, Musa Anter, gerek 49’lar zamanında gerekse siyasi içeriği kaçınılmaz olarak ağır basan edebiyat çalışmaları ile eylemsizlik döneminin tamamen sessiz geçmesini önlemişti. Zaten ilk gözaltısı Dersim ‘’harekatı’’ günlerine denk düşer. Tabi ki tesadüf değil…
Bütün toplumsal ve siyasal hareketlerin gücü biraz da tarihten, süreklilikten geldiği için kuşaklararası alış-verişler önemli. Geçmişi olmayanın geleceği olamayacağına göre, öyle sadece teknik düzeyde bir arkeolog ya da tarihçi gibi değil, misyon sahibi bir aydın olarak Apê Musa, Osmanlı dönemi Kürt aydınları (Aydınlanması) ile çağdaş Kürt siyasi mücadelesi arasında bir köprü vazifesi gördü.
Daha lise çağlarında Suriye’ye yaptığı ziyaretler sayesinde Bedirhanlar, Cemilpaşazadelerle ve o dönemin önde gelen Kürt aydın ve siyasetçileriyle tanışmıştı. Bu açıdan Musa Anter’e Kürt kültür ve siyaset belleği belki de Kürdistan Kütüphanesi payeleri yakışır. Hewler’de dikilen heykelini ilk gördüğümde kurmuştum bu bağlantıyı.
Sürmeli gözleriyle Mem û Zin filminde rol almıştı ama poz kesmiyordu, kendi hayatını canlandırmıştı. Aktör değil aktivistti.
Nihayet, unutamadığım bir sözünü aktarayım. Barış görüşmeleri konusu yavaş yavaş gündeme geliyordu. Dahası bu mesele giderek somutlaşıyor, ayrıntılar tartışılıyordu. Bir mecliste, masa konusu açıldı. Apê Musa’ya sordular : ‘’Kimler oturacak masanın etrafına?’’. İnançlı ve gülümser bir ifadeyle cevap vermişti. Mealen: ‘’Vallahi öbür tarafı bilmem, onlar tayin etsin kimin masaya oturacağına. Bizim taraftan bir kere mutlaka Kürt Silahlı Kuvvetleri’nin temsilcisi olması lazım. Çünkü onlar çok çalıştı, çok uğraştı, çok mücadele etti bu uğurda. Tabi ki Kürt siyasi partisi olmalı. E izin verirseniz bu yaşlı kardeşiniz de masada olmak ister!’’.
Gelecekte böyle bir masa kurulur mu kurulmaz mı şimdiden kestirmek zor. Ama kurulsa da kurulmasa da, Apê Musa’nın adı, kitap ve yazıları, yaptıkları, ruhu, gülümsemesi çoktan hak ettiği yeri aldı ve o mekan her geçen gün önem ve değer kazanıyor. (SON/RD)