Uluslararası Kızılhaç’ın araştırmasına göre Türkiye’deki mültecilerin %70’i koronavirüs salgınında işini kaybetti
Birleşmiş Milletler Göç Örgütü’nün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü öncesinde açıkladığı Küresel Eğilimler Raporu’na göre 2019 yılı sonu itibarıyla dünyada 79,5 milyon kişi zorla yerinden edildi. Ulusal ve uluslararası kuruluşlarca yapılan araştırmanların hemen hepsi, mülteciler için hayatın giderek daha zor hale geldiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de ise yüzde 92’si Suriyeli olmak üzere toplam 3,9 milyon yerinden edilmiş kişi yaşıyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de evlerini terk etmek zorunda kalmış yaklaşık 3,6 milyon Suriyeli göçmen bulunuyor ve bunların 1,6 milyonunu çocuklar oluşturuyor. Geçim sıkıntısı, yoksulluk, eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimde zorluklar yaşayan mülteciler, koronavirüs salgını sürecinden de en çok etkilenen dezavantajlı gruplar arasında yer alıyor.
Büyük ekonomik uçurum
Dünya Mülteci Günü öncesinde yayımlanan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu araştırması, Türkiye’de yaşayan mültecilerin koronavirüs salgınından nasıl etkilendiklerini inceledi. Türkiye’de araştırmaya katılan mültecilerin yaklaşık %70’i pandeminin başlangıcından bu yana işlerini kaybettiklerini raporladı. Ek olarak, %80’e yakını gündelik masraflarının gözle görülür şekilde arttığını belirtti.
Araştırmada, bu ve diğer faktörlerin çok sayıda mülteci ailenin aşmakta zorlandığı büyük bir ekonomik uçurum yarattığı belirtilen çalışmada, mülteci ailelerin yarısından çoğunun bu masrafları karşılamak için borç almayı da içeren çeşitli yollar bulmaya mecbur bırakıldığı ifade edildi.
‘Az gelirlerini de kaybettiler’
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Başkanı Francesco Rocca araştırmanın bulgularıyla ilgili şunları söyledi: “Covid-19, dünyanın en korunmasız insanlarının bazılarının yaşadıkları güçlükleri iyice arttırıyor. Çoğu mülteci zaten yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve geçimlerini sağlayamıyorlardı. Şimdi, kazandıkları az geliri de kaybettiler, bu da onları ilaç ve gıdayı da içeren temel ihtiyaçlarından kısmaya zorluyor. Bu sosyo-ekonomik etkiler zamanla daha da kötüleşecek, sadece gıda güvenliği ve kötü beslenme değil, ailelerin üzerinde kurulan baskı ile çocuk işçiliği ve cinsiyet temelli şiddet gibi ciddi korunma riskleri potansiyelini de ortaya çıkartacaktır.”
Kaynak: BBC Türkçe