Meclis’te konuşan HDP milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir: ‘Mülteciler niye geliyor sorusunu sormadan önce savaş politikalarına karşı çıkın. İnsanların yerinde kalmasını istiyorsanız öncelikli yapılması gereken şey bu. Meclis’i barışın sesini yükseltmeye, diyaloğun sesini yükseltmeye davet ediyorum’
Meclis Genel Kurulu’nda AKP milletvekillerinin imzasıyla getirilen “Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” görüşüldü.
Tasarının 4’üncü maddesi üzerine verilen önergeleri adına kürsüden konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, geçtiğimiz hafta içerisinde mültecilere yönelik ırkçı saldırılara dikkat çekti.
İki ırkçı saldırıda 2 mültecinin yaşamını yitirdiğini ve 8 Haziran’da da Bağcılar’da 3 Suriyeli işçinin saldırıya uğradığını ifade eden Taşdemir şunları söyledi: “Bu saldırı sonucunda Şerif El Ahmed ismindeki Suriyeli mülteci işçi öldürüldü, katledildi. Diğer ırkçı saldırı ise Rize’de gerçekleşti; bu saldırıda da Afgan bir mülteci sadece Afgan olduğunu söylediği için bir ırkçı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi. Yani mültecilere yönelik bu saldırılar… Yaşanan ekonomik kriz ve kimi popülist siyasetçilerin söylemiyle yarattığı bu iklim sonucunda katlediliyorlar, saldırıya uğruyorlar.”
‘ÖSO, IŞİD ve envaiçeşit çetenin cirit attığı bölgeler…’
AKP’nin bir mülteci politikası olmadığının altını çizen Taşdemir, AKP’nin çıkarı için mültecileri kullandığını vurguladı. AKP’nin yeri geldiğinde mültecileri Avrupa’ya yeri geldiğinde Suriye’ye karşı kullandığını aktaran Taşdemir şöyle devam etti:“Şimdi, ne tartışılıyor? Deniliyor ki: ‘Zaten mülteci değiller, geçici olarak koruma altındalar, biz bunları güvenli bölgelere zaman içerisinde göndereceğiz.’ Bir dönem ‘Gönüllü göndereceğiz’ bir dönem ‘Zorla göndereceğiz’ denildi. Şimdi bu mesele, güvenli bölge meselesi tartışılıyor. Açıkçası, biz de soruyoruz: Hangi güvenli bölge? ‘Güvenli bölge’ dediğiniz yerler, şu an ÖSO, IŞİD ve envaiçeşit çetenin cirit attığı bölgelerdir. Bakın, Suriye İnsan Hakları Örgütünün bu güvenli bölge olarak tarif edilen yerlerde yaşanan hak ihlallerine dönük yüzlerce raporu var. Bu raporlarda mala el koyma, taciz, fidye, insan kaçırma, zorla mallarına çökme gibi binlerce insanlara karşı, insanlığa karşı suç işlendiğini ifade ediliyor.”
‘Savaş politikalarına karşı çıkacaksınız’
Efrîn’e yönelik işgal girişimi ardından bölgenin demografik yapısına yönelikte girişimler olduğunu aktaran Taşdemir, “Şimdi, savaş politikalarına karşı çıkmadan mülteciler niye geliyor diye sormak ne ahlakidir ne vicdanidir ne de insanidir. Bakın, 2011 yılında Suriye savaşı başladığında ne deniliyordu? ‘Biz, Emevi Camisi’nde namaz kılacağız’ deniliyordu. Yani Emevi Camisi’nde namaz kılma hayali binlerce, milyonlarca insanın yaşamına mal oldu; milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmesine neden oldu. O dönem bu savaşı alkışlayanlar, ‘Önde yürüyelim’ diyenler, ‘Bizi götür Reis’ diyenler ya da bunun yanında duranlar, sessiz kalanlar, şimdi durmuş diyorlar ki: ‘Bu mülteciler niye geliyor?’ Mülteciler niye geliyor sorusunu sormadan önce bir kere savaş politikalarına karşı çıkacaksınız, barış siyasetini savunacaksınız. İnsanların yerinde kalmasını istiyorsanız öncelikli yapılması gereken şey bu” ifadelerini kullandı.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı planı
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı planlarına dair de Taşdemir, şunları söyledi: “Bu sefer gerekçe olarak da Kürt düşmanlığı, Kürtlerin oradaki varlığı sebep hâline getiriliyor; bir algı operasyonu düzenleniyor ve bir operasyon hazırlığı yapılıyor. Şundan bir kere ders çıkarılmadı, 2011’den beri yaşanan trajedi, kriz, insanlık krizi bir kez daha tekrarlanmak isteniyor ama yine bu operasyona, bu savaşa karşı ses yükseltilmiyor. Bu operasyonun da bir mülteci krizi yaratacağını, derin bir ekonomik kriz yaratacağı bilindiği hâlde bu savaş siyasetine herkes sessiz kalmak istiyor, bir şekilde onaylanıyor. Şimdi, AKP’nin tek bir gündemi var; algıyla, zorla, şiddetle, baskıyla, her ne yöntemle olursa olsun, savaşla, operasyonla iktidarda kalmak; bir tek derdi var, bir tek amacı var, iktidarımı nasıl sürdürebilirim arayışında ama bizler şunu çok iyi biliyoruz ki: Bu savaş, operasyon, işgal ancak AKP’nin antidemokratik yönetim anlayışını, zihniyetini sürdürmesine vesile olur. Onun için de mültecilerin hedef yapılmasına, savaş politikalarına karşı bir kez daha barışın sesini yükseltmeye, diyaloğun sesini yükseltmeye tüm Meclis’i ve bizi izleyen bütün halkımızı davet etmek istiyorum.”
Necdet İpekyüz: Rant ve kâr hırsıyla doğayı altüst ediyorlar
Görüşmeler sırasında HDP milletvekilleri Necdet İpekyüz ve Nuran İmir de Kürt illerindeki orman yangınları ve ağaç kıyımına dikkat çekti.
HDP Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, “Doğaya sahip çıkarsak özgürlüklere de yaşama da sahip çıkmış oluruz ama geldiğimiz aşamada biz görüyoruz ki sermaye doymuyor, sermeye rant ve kâr hırsıyla giderek doğayı altüst ediyor. ‘Orman yangınları’ deyince akla hemen şu geliyor: Dünyada iklim değişikliğiyle beraber Avustralyasından birçok deniz ülkesine, birçok yerde orman yangınları çıkıyor, Türkiye’de de çıkıyor ve dünyada bunu önlemek, korumak, söndürmekle ilgili bir yığın çalışma yürütülüyor. Ama Türkiye’de orman yangınlarını -uçaktan tutun, sulamadan tutun- önlemek dışında, özellikle Dersim’de, Bingöl’de, Lice’de, Cudi’de, Botan’da, Siirt’te, Zilan’da orman yandığında ormanları söndürmeye gidenler engelleniyor” dedi.
Ormanları yakmanın suç olduğunu dile getiren İpekyüz, “Peki ormanları söndürmeye gidenleri önlemek suç değil mi, söndürmeye gidenleri engellemek suç değil mi? Telefona çıkmayan valiler, kaymakamlar… Giden vekiller, belediye eş başkanları engellendiğinde suç değil mi? Bu engelleyenlerle ilgili herhangi bir işlem yapmamak suç değil mi?” sorularını yöneltti.
Nuran İmir: Cudi ve Besta’da ağaç kesimi yapılıyor
HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir de, Şırnak’ta güvenlik politikaları gerekçesiyle kurulan karakollar için kesilen ağaçlara dikkat çekti. İmir, “İki yıldır bizzat devlet eliyle Cudi ve Besta’da ağaç kesimi yapılıyor. Bir söz var: ‘Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.’ İşte sizin de ekolojik politikanız bundan ibarettir. Şırnak’ta bir başka sorun da doğa kırımı, maden aramadır. TEMA Vakfı raporuna göre Şırnak’ta madencilik çalışma alanı 927 maden ruhsatına bölünmüş. Buna göre çalışma alanlarının yüzde 34’ü, ormanların yüzde 21’i, büyük ovaların yüzde 13’ü, koruma alanlarının yüzde 30’u, önemli doğa alanlarının yüzde 56’sı, doğal sit alanlarının ise yüzde 45’i maden ruhsatlarıyla ruhsatlandırılmış. Ruhsatlandırılan alanların en büyük olduğu yer ise yüzde 96’yla Cudi Dağı’dır. Beytüşşebap ve Uludere ilçemizde de neredeyse alanların tamamı madencilik faaliyetleri için ruhsatlandırılmaya uygun görülmüştür” diye konuştu.
Şırnak’ta yaşam alanı bırakılmadığını tüm doğanın güvenlik ve rant uğruna talan edildiğini aktaran İmir, “Bu doğa kıyımından vazgeçin diyoruz. Birkaç yandaşınız kazansın diye insanların yaşam alanlarını kurban edemezsiniz. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Bizler HDP olarak kentlerimizdeki her bir ağaçtan, derelerde akan her bir damla sudan, yaşayan her türlü canlıdan kendimizi sorumlu hissederek hareket etmeye ve mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Nuran İmir, Dicle Nehri’nde açılan kuyuların da can aldığına dikkat çekti: “İnsanlığın nefesi olan Dicle Nehri şu an çocuklarımızın mezarına dönüşmüş durumda.”
Şevin Coşkun: Önceleri JİTEM, Hizbullah şimdi iktidar polisi
HDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun ise Diyarbakır’da yapılan operasyonda gözaltına alınan gazetecilere dikkat çekti.
AKP’nin 20 yıllık iktidarında neredeyse her yerin suç mahaline dönüştüğünü dile getiren Coşkun, “Yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere, hak ihlalleri artarak devam etmektedir. İktidar, bu hukuksuzluklarla mücadele etmek yerine hak savunucularını cezalandırmaktadır. TİHV’in verilerine göre 2022 yılının ilk dört ayında bin 415 insan hakları savunucusu tehditle yargısal ve idari taciz gibi uygulamaya maruz kalmıştır, İnsan hakları faaliyetleri nedeniyle, 23 kişiye, toplamda 1 ağırlaştırılmış müebbet, iki yüz on bir yıl dört ay on gün hapis cezası verilmiştir. İktidar, yaşanan bu hak ihlalleri karşısında itirazları kabul etmiyor, toplumun sessiz kalmasını istiyor, hakikati yazanlar ise âdeta hedef gösterilmekte, sindirilmek istenmekte ve tutuklanmaktadır. Bu saldırılara en çok maruz kalanlar arasında özgür basın emekçileri gelmektedir” diye konuştu.
Özgür basına yönelik öfke ve düşmanlığın hiç dinmediğinin altını çizen Coşkun, 1990’lı yıllara işaret ederek, “Önceleri JİTEM, Hizbullah, cemaat eliyle yürütülen saldırılar bugün iktidarın polisi, savcısı ve yargısı eliyle yürütülmektedir” dedi.
Özgür Gündem Diyarbakır muhabiri Hafız Akdemir’in ölüm yıldönümü olduğunu da hatırlatan Coşkun, “Özgür basının bugün karşı karşıya olduğu zihniyet 1980’lerde, 1990’lardaki zihniyetin devamıdır. Bunun son örneği Diyarbakır’da Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin yönetici ve üyelerine son bir haftada yapılan 2 operasyondur. Dün, Diyarbakır’da JINNEWS’e baskın düzenlendi, DFG ve Mezopotamya Ajansı muhabirleri hedef alındı. Gazetecilere yönelik hak ihlallerini rapor hâline getiren DFG Eş Başkanı gazeteci Serdar Altan, JINNEWS Müdürü Safiye Alagaş’ın da aralarında bulunduğu 7’si kadın 21 gazeteci gözaltına alındı. Yapılan operasyonda, tekçi ve erkek iktidar, özellikle kadın kalemini hedef almıştır” ifadelerini kullandı.
’60 gazeteci cezaevinde’
Kadın ajansı olan JINNEWS’e şimdiye kadar 43 kez erişim engeli getirildiğinin altını çizen Coşkun şöyle devam etti: “Basına yönelik şiddeti, hak ihlallerini her ay raporlaştıran DFG’nin verilerine göre Haziran 2022 itibarıyla 60 gazeteci cezaevinde, 56 gazeteci gözaltına alındı, 28 gazeteci kötü muameleye maruz kaldı. 32 gazeteciye toplamda 1’i müebbet, yetmiş yedi yıl on bir ay hapis cezası verildi, 31 gazetecinin işine son verildi, 53 haber takibi engellendi, 242 habere erişim engeli getirildi. Rapordan da anlaşılacağı gibi bu toplumun haber alma hakkını sağlayan gazeteciler sürekli hedef hâlindedir. İktidar yoksulluk, işsizlik ve şiddet üreten politikaların toplum tarafından bilinmesini istemiyor. Kadın cinayetlerinin, çocuk ölümlerinin, cezaevinde yaşanan ölümlerin gizli kalmasını istiyor. Savaş politikalarının derinleştirdiği ekonomik krizin yazılması iktidarın işine gelmiyor. Kürtçeye, müziğe, sanata ve özgür basın emekçilerine düşmanlık devam etmektedir ve basını susturmaya da çalıştırmaktadır.”
Özgür basın emekçilerinin bugün Diyarbakır’da yaptığı açıklamada “Ape Musa’nın generalleri, Gurbetelli Ersözlerin ardılları karanlıkları aydınlığa çıkarmak için gerçekleri yazmaya, hakikati halka ulaştırmaya devam edecekler” mesajını verdiğini vurgulayan Coşkun, “Şu iyi bilinsin ki özgür basın çalışanları saldırılarınızdan daha güçlü ve iradelidir. Bu iradeyi hiçbir gözaltı, tutuklama ve saldırı teslim alamaz; gazeteciler derhâl serbest bırakılsın” dedi.
ANKARA