2021’de en az 2 bin 170 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirirken, en az 94’ü mülteciydi
Ülkelerindeki savaş ve baskıdan kaçarak göç yollarına düşen insanlar, yeni bir yaşam kurma umuduyla gittikleri ülkelerde de yine çeşitli baskı biçimleriyle karşı karşıya kalıyor. Özellikle kadınlar ve çocuklar göç yollarında sık sık taciz ve istismara maruz kalırken, geçimini sağlamaya çalışan mülteci işçiler, işverenlerin sömürü uygulamalarının başlıca hedefi haline geliyor.
Ucuz iş gücü: Mülteciler
İşyerlerinde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, birçok tehlikeyi beraberinde getiriyor. Ucuz iş gücü olarak görülen mülteci işçiler ise güvencesiz şekilde ağır koşullarda çalıştırılıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporlarına göre 2021’de en az 2 bin 170 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken, aynı yıl meydana gelen iş cinayetlerinde en az 94 mülteci işçi hayatını kaybetti. Son olarak, 12 Şubat’ta İstanbul’un Güngören ilçesinde tekstil malzemeleri üretilen bir işyerinde meydana gelen yangında 5 mülteci işçi yaşamını yitirmişti.
24 saatleri işyerinde geçiyor
Mülteci işçilerin çalışma koşullarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Mülteciler Dairesi Başkanı Seyit Aslan, Güngören’de yaşanan iş cinayetinde hayatını kaybeden mülteci işçilerin, asgari ücretin yarısına çalıştıklarına dikkat çekti. Daha önce bu ilçede işçi olarak çalıştığını belirten Aslan, işyerlerinin ne yerel ne ulusal kurumlar tarafından denetlendiğini söyleyerek, “Denetlense bile birtakım toleranslar gösteriliyor. Bu işletmeler küçük atölyeler. Yasal olarak 30’un altında işçi çalıştırıldığı için işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından denetim dışında kalmış yerlerdir. Göçmen ve mülteci işçiler ise buralarda yaygın bir biçimde çalışmakta” dedi. Aslan, işçilerin barınacak yerleri olmadığı için işyerlerine kaldığına dikkat çekerek, şunları söyledi: “İşyeri ortamında en ilkel koşullarda kalıyorlar ve hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 24 saatleri burada geçiyor. Bunların bir bölümü ilk kayıt oldukları illerde kalmadıkları için işverenlere hiçbir itirazda bulunamıyor. İşveren ne dedi ise kabul ediyorlar. 24 saatlik zaman diliminin belki de 16 saatlik diliminde çalışmak zorunda kalıyorlar.”
‘Doğrudan cinayet’
Güngören’de yaşanan olayda, imkan bulabilen işçilerin kaçtığını dile getiren Aslan, “Kaçamayanların da ‘tuvalete saklandığı’ yönünde iddialar var. Ama başka yerlerde de gördük ki işçiler kaçmasınlar diye işyerlerine dışarıdan kilitleniyorlar. Burada da muhtemelen ‘yangın kısa sürede söndürülür’ denilerek işçiler dışarıdan kilitlendi. Yoksa yangın çıkan bir işyerinde hangi canlı olursa olsun ilk yapacağı şey yangın yerinden uzaklaşmaktır. İçeriye kilitlemezler. Dolayısıyla da bu doğrudan bir cinayet olarak karşımıza çıktı. Vahim tarafı yangın söndürüldükten sonra yaralı bir işçinin ifadesiyle tuvaletteki işçiler bulunuyorlar” diye konuştu. DİSK olarak olaya ilişkin davaya müdahil olacaklarını ve hayatını kaybeden işçilerin ailelerine ulaşmaya çalıştıklarını belirten Aslan, “Aileleri bulamayıp vekalet alamazsak da göçmen ve mülteci işçilerin yaşamış olduğu sorunlara dikkat çekmek ve sahiplenmek açısından da her duruşmasına katılıp davanın takipçisi olacağız” ifadelerini kullandı.
‘Sendikaların taraf olması gerekiyor’
Aslan, devlete bağlı kurumların, denetim yapmamaları nedeniyle söz konusu çalışma koşullarını teşvik ettiğinin altını çizerek, “Devletin bu tür işlerde müdahil olması gerekiyor. Görüyoruz ki böyle bir şey söz konusu değil. Hatta dosyaların bir an önce görülmesi, kapatılması, kamuoyu gündeminde kalmaması için özel bir uğraş içerisindeler” diye belirtti. Sendika ve sivil toplum örgütlerinin de mülteciler konusunda yetersizliklerinin olduğunu söyleyen Aslan, şunları ekledi: “Türkiye’de bütün sendikaların bu işte bir taraf olması gerekiyor. Emek ve meslek örgütlerinin de taraf olması gerekiyor ki bu ihlalleri yaratan koşulları değiştirebilme imkanı ortaya çıksın. Burada sesini çıkaran insan sayısı çok az. Bunu değiştirebilirsek kamunun üzerinde bir denetleyici bir rol oynayabiliriz. Çalışma izninin işverenlerden alınıp işçinin kendisine bir hak olarak verilmesi gerekiyor.”
İSTANBUL