Mülteci kadın anlatıyor: ‘Bu son denemeydi benim için. 28 gün kaldım Subotica ormanlarında. Soğuktan, açlıktan ve kötü koşullardan dolayı tanınmayacak haldeydim. Hiç düşünmeden Belgrad’a giden otobüse bilet aldım. Artık daha fazla dayanamazdım. Gücüm kalmamıştı. Otogarda kendime aynadan baktım. Ölü gibiydim…’
Bedri Adanır
Mülteci yollarına tünemiş leş kargaları; insan kaçakçıları, polisler, taksiciler, esnaflar ve çeteler… Adeta insanlar bir cehennemden kaçarken başka bir cehenneme düşüyor bu yolculukta. Ne yazık ki aksiyon dolu bir film tadında okuyacağınız bu hikâye yıllarca siyasi nedenlerle hapishanelerde tutulmuş genç bir kadının ‘gerçek hikayesi!’ Tehdit, işkence, taciz, açlık, soğuk, …
Genç kadın anlatıyor
Genç mülteci kadın 28 günlük ‘cehennem’ yolculuğunu anlatıyor:
“Belgrat’tan dokuz saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından Subotica otogarına vardım. Eski, yıkık dökük bir otogar. Biraz da ürpertici. Çok az ışığın aydınlattığı geniş meydanda birkaç, sakallı esmer erkek bekliyordu. Telefonda konuştuğum bunlardan biri mi acaba diye düşündüm. Beni buradan alacaklarını söylemişlerdi ama bana doğru gelen kimse yoktu. Aramaya karar veriyorum. ‘Bir taksiye bin gel,’ diyor telefondaki ses. Geleyim de nereye? Yaklaşık bir saat sonra bir taksi durdu önümde. Buranın yerlisi olduğu belli. Çat pat İngilizce konuşuyor. Pasaportumu istiyor. Vermek istemiyorum. Şebekeye götüreceğini söylüyor ama ormana gidiş ücretini peşin vermek şartıyla. Mecbur kabul ediyorum. Bir süre sonra karanlık bir orman yoluna sapıyoruz. Ortalık zifiri karanlık. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Yavaştan korkmaya başlıyorum.
Polislerin geçim kaynağı
“Yola çıktıktan beş dakika sonra polis durdurdu bizi. Korkma, dedi taksici: ‘Sadece para isteyecekler senden.’ Aynen öyle oldu. Sonradan anlıyorum ki buradaki polislerin ek geçim kaynağı haline gelmiş bu yöntem. Defalarca kez bu polislere yakalandım ve her defasında ciddi miktarda paralar verdim, sadece o ormana gidebilmek için. Neyse ki sonunda bahsettikleri ormana geliyoruz. Şaşkınlık içindeyim. Burası bir kamp alanı nerdeyse. Her yerde çadırlar kurulu. Beni Afgan bir grup teslim alıyor. Hepsi çok genç ve çoğu Türkçe biliyor. Gruba yetişemediğimi söyleyip beni bir çadıra yolluyorlar. Tek kişilik, incecik bir kamp çadırı. Uyumaya çalışıyorum incecik bir battaniyeyle. Şubatın ortası. ‘Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası’ bu olsa gerek diyorum. Sabaha kadar ısınmaya çalışıyorum ama nafile.
Kaçakçı yollarında herkes vampir
“Sabah uyandığımda her şeyi daha net anlamaya başladım. Şebeke üyelerinin çoğu silahlı. Tam bir imparatorluk kurulmuş bu ormanlarda. Beni Afrinli Kürtlerin olduğu şebekeye teslim ettiler. Yaklaşık 10 kişilik bir grup vardı ellerinde. Hepsi Türkiye’den gelen Kürtlerden oluşuyordu. Sabaha karşı teli geçeceğimizi söylediler. O teli bir hafta boyunca defalarca kez geçmeyi denedik ama bir kere olsun geçemedik. Her defasında Macar polisleri telin diğer tarafında bizi bekliyorlardı. Bir hafta boyunca Şubat’ın ortasında, ormanda incecik tulumlarda kaldık. Saatlerce geçmeye hazır pozisyonda bekledik ama geçemedik. Yemek yok, su yok, uyku yok. Yanımızda getirdiklerimiz de çoktan tükenmişti zaten. Otele gitmek istiyoruz, şebeke izin vermiyor. Telefonlarımızı kullanamıyoruz. Herkes ya kendine ya da başkasına zarar verebilecek aşamada. Sinirler harap.
Mülteciler üzerine ‘ticaret’
“Bütün grup bir olup şebekeden kurtulmaya karar verdik. Zor oldu ama kendi imkanlarımızla çıktık o ormandan. Bir otele gittik, ‘Europa Otel’ diye bir yer. İşletmecileri tam anlamıyla vampir bu otelin. Odalar pislik içinde olmasına rağmen fahiş fiyatlara veriyorlar. Yemek içmek ayrıca uçuk fiyatlarla satılıyor. Tam bir mülteci sömürüsü kurulmuş, mülteciler üzerine kurulmuş bir ‘ticaret’ düzeni. Kendileri de şebekelerle ortak çalışıyorlar. Her türlü kirli işin döndüğü tam bir bataklıktı bu oteller.
‘Kadın olduğum anlaşılmasın…’
“Birkaç günlük bir dinlenmeden sonra başka bir şebekeye yönlendirildim. Başka bir ormanda. Asıl korkunç olaylar bu ormana gittikten sonra başladı. Burası da olduğu gibi Afganların kontrolündeydi. Yine çoğu silahlı. İlk gece yine teli geçemedik. Üstelik şebeke bizi ormanın ortasında bırakıp kaçtı. Peşimizde polis arabaları, nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Kaybolduk. Ağaçların sık olduğu bir kuytuluk bulup saklandık. Tek kadın benim. Her uyruktan bir sürü erkek. Beremi çıkarmıyorum ki kadın olduğum anlaşılmasın. Hiç konuşmuyorum, Tanıdığım kişilerden de koptum polis kovalayınca. Birlikte kaçtıklarımızı hiç tanımıyorum ama takip etmek zorundayım.
‘Vur, dersen öldüreceğiz’
“Sabah olunca kamp alanını bulduk. Hiçbir şey olmamış gibi çadırlara girip uyuduk. Birden kalçamda bir el hissettim. Birinin battaniyenin altından bana dokunduğunu hissettim. Hışımla ayağa fırladım Afganlardan biri beni taciz ediyordu. Bağırmaya başladım. Şebekenin liderleri başka bir çadırdan çıkıp geldiler. Beni taciz eden pisliği alıp götürdüler. Sonra beni dışarıya çağırdılar. Ağzı burnu kan içindeydi. Kafasına silah dayamışlardı. Bana ‘eğer vur, dersen şimdi öldüreceğiz bunu,’ dediler. Bırakmalarını söyledim. Ama buradan gitmesi şartıyla. O tacizci de sınırı geçmeye çalışanlardan biriydi.
‘Tek umudum teli geçmekti’
“Buradaki bir denemede yine şebekeden birinin tacizine maruz kaldım. Telleri geçmek için dışarıda tulumların içinde uyuduğumuz bir gece birinin bana arkadan sarıldığını fark ettim. Bağırmaya başladım. Ayağa kalkıp gitmek istedim, beni durdurdular. Nereye gideceğimi bile bilmiyorum tabi. Telefonum onların elindeydi. Tek umudum teli geçmekti. Bu akşam da geçemezsem kaçacağım, diyordum ama nasıl? Her tarafta silahlı elemanları vardı. Burada sadece onların yasaları işliyordu. Hepimiz birer rehineydik. Kendi aralarındaki çatışmalardan dolayı birbirlerini öldürdüklerini duyuyorduk sürekli. Tam bir suç dünyasıydı burası…
‘Şebekeden korkup geri döndü’
“Burada 10 gün kaldım ama teli yine geçemedim. Defalarca kez şehre gitmek istedim ama şebeke izin vermedi. Beni ve Türkiye’den gelen başka bir çocuğu silahla tehdit ettiler. Çocuğun kafasına silah dayadılar. Buradan hiçbir yere gidemezsiniz, dediler. 10 gün boyunca bu şebekenin elinde rehin kaldık. Liderlerinin kampta olmadığı bir gece bu çocukla beraber onların elinden kaçmayı başardık. Şehirde bir otele yerleştik. Çocuk şebekeden korktuğu için aynı gece Türkiye’ye döndü. Ben kaldım. Başka bir şebeke bulmak zorundaydım. Bir şekilde başka bir şebekeyle iletişime geçtim. Daha önce bir hafta kaldığımız orman yolunu tekrar denedim.
‘Bebek açlıktan ağlıyordu’
“İlk denemede teli geçtik ancak 6 saat yürüdükten sonra vardığımız noktada bizi almaya gelecek araba gelmediği için Macaristan polisleri tarafından yakalandık. Terk edilmiş ve herkes tarafından ifşa olmuş bir evde sabaha kadar araba beklerken polis silahlarla içeriye girip hepimizi yaka paça gözaltına aldı. Macar polisinin tavrı korkunçtu. Dayak, hakaret, gasp her türlü gayri-insani tavır sıradan uygulamalardı. Zihnimden hiç silinmeyen bir fotoğraftır o gün. Genç bir kadın iki küçük çocuğuyla gelmişti. 6 saat boyunca bebeğiyle karda yağmurda yürüdü. Yakalandığımızda bebek durmadan ağladı. Ayakkabıları düşmüştü yolda. Soğuktan, açlıktan ağlıyordu bebek. Annesi ağzıyla ayaklarını, ellerini ısıtmaya çalışıyordu ama nafile. Macar polisleri yaklaşık 7 saat boyunca bizi o karda açık havada beklettiler ve sonrasında bizi tekrar Sırbistan tarafına attılar. Birçoğumuz donma tehlikesi atlattık. Defalarca teli aştık, saatlerce yürüdük her defasında yakalandık. Benim için adeta Sisyphos’un kayasına dönmüştü o yol…
‘Her defasında yakalandık’
“Bir defasında çantamı şebeke elemanlarından biri aldı artık yürüyemediğim için. Polislerin gelmesiyle herkes farklı yerlere kaçıştı. Kuryeyi kaybettim üstelik çantam da onda. Ormanda tek başıma kaldım. Polis yakalayıp tekrar sınırın diğer tarafına attı bizi. Kurye polisleri görünce çantamı atmış. Her şeyim o çantadaydı. Pasaportum da. Otele pasaportsuz almıyorlardı. Telefonumu ise Macar polisleri almıştı. İki gün boyunca sokakta yattım. Hiçbir otel beni almadı. Bizim oralılar dahil, sokakta kalacağımı bile bile. Ertesi gün kendi imkanlarımla tekrar şebekeye ulaştım. Çantamı bulmuşlardı neyse ki. Son bir kez daha deneyecektim. Teli geçtik tam araba noktasına ulaşacağımız esnada yine yakalandık. Yüzüm gözüm yara bere içindeydi. Polisleri atlatabilmek için saatlerce koşmuştuk. Bataklığın içinde, buz gibi havada saatlerce beklemiştik ama yine yakalanmıştık. Tekrar Sırbistan sınırına atıldık.
‘Aynadan baktım, ölü gibiydim’
“Bu son denemeydi benim için. 28 gün kaldım Subotica ormanlarında. Soğuktan, açlıktan ve kötü koşullardan dolayı tanınmayacak haldeydim. Hiç düşünmeden Belgrad’a giden otobüse bilet aldım. Artık daha fazla dayanamazdım. Gücüm kalmamıştı. Otogarda kendime aynadan baktım. Ölü gibiydim. Yüzümde bodur ve dikenli ağaçların açtığı yaralar kanıyordu. Kir pas içindeydim. Bacağım çok kötü durumdaydı. Telden atlarken derin bir kesik oluşmuştu. Yürürken fark etmemişim bile. Ama topallıyordum. Bütün bedenim kötü koşullardan dolayı alerjik reaksiyon göstermişti. Dokunamıyordum bile bedenime. Psikolojik olarak berbat bir durumdaydım. Ama bir daha o ormanlara gitmeyecektim. Bundan emindim.
‘Cehennemi yaşadım’
“Bir ay boyunca orada cehennemi yaşadım. Detaylandıramadığım bir yığın kötü şeyle karşılaştım. Cehennem neresidir diye sorarlarsa hiç ikilemde kalmadan ‘Subotica,’ derim. Afgan çeteler korkunç bir iktidar alanı yaratmışlar orada. Bu ağın içerisinde Sırp polisi de var, yerel halk da var, esnaf da var. Denilebilir ki Subotica’da mülteciler üzerinden korkunç bir sermaye ağı yaratılmış. Afganlar oranın mutlak hâkimi. Diğer şebekeler onlardan izin almak zorunda geçiş yapmak için. Bir yolcuyu geçirmeyin, derse Afganlar diğer hiçbir çete geçirmez. Yanımızda namaz kılanı da vardı, porno izleyeni de. Çok geniş bir yelpazesi var insan kaçakçılığının. Uluslararası bir örgütlenme ağına sahip. Kendi içlerinde ‘suç-ceza’ mekanizmaları var. Bu mekanizmaya geçiş yapacak yolcularda tabi.
‘Hayati olmadıkça asla…’
“Hiç kimsenin o korkunç koşulları yaşamasını istemem. Gidiş için herkesin farklı nedenleri olabilir. Ama hayati bir durum olmadıkça asla tercih edilmemeli. Zaten orada hiç kimsenin hayati güvencesi yok.”
BİRİNCİ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-yollari-1-taciz-iskence-fidye/
İKİNCİ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-yollari-2-batinin-demokrasisi-kendine/
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-hikayeleri-3-avrupanin-koleleriyiz/
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-hikayeleri-4-kamptan-kampa-suren-eziyet/
BİTTİ