Evrensel hukukun sürgünleriyiz. Ceza ve eşitlik birbiriyle sürekli tezat durumda. Acımasız intikam örneklerinin hemen hemen her gün vuku bulduğu coğrafyada herkes gözaltında. Hak ve fırsat birbirine karıştığından beri adalet bir kadavra.
İsimler ve isimlerin tarihi var. Bazı yerlerde isimler bir nam salma bazı yerlerde ise bir hafıza tembihleme işlevi görüyor. Kıyama ve şenliğe dair tutumlar, ezberlerle zamanı durduran politikaların yazdığı tarihler var. Eskiyi tekerrür eden, kuşaklar boyu devam lanetler bir taraftan hücum ederken elbette diğer tarafta tarihin bu tekrarına şirk koşan serüvenciler de var. Meydan okumak tarihte yeni bir sayfa açmaktır, o tarihin vakanüvisi ise yankıyı hiç unutmayanlardır.
Burada her şeyin bir adı var da hukuk sürekli isim ve renk değiştirerek hayatlarımızın tam ortasında beliriyor. Devlet hukukuna dahil edilen cinayetler, bir hak gibi reva görülen kayıp edilmeler… Şeklini inkar edebilme özgürlüğünde bir çember etrafımızda dönüyor. Bir çember sıkıştırıyor. Cüretimiz bazen, çember yoktur sadece rivayeti vardır, diyor. Buna bizi fena halde inandırıyor. Çünkü özgürlük ve değişim birbirini sürekli kolluyor. Biri diğerini esir alırken biri de firar edebiliyor. Özgürlüğün de bir özgürlüğü var ve bu bir teselli değildir. Tıpkı gerçeğin özgür olduğu gibi…
Yaşadığımız bu günler kahır ve umut arasında sallanıyor. Bir şeyler değişecek gibi oluverirken bir şeyler olmayacak ve ezberinden şaşmayacak gibi. Karantina ve salgın günlerinde her şeye açığız. Her şeye açız da. Bugünlerde ölümün adı koronavirüs. Cinayetin adı ise her daim hazır ve meşru. Devletler ve çürümüş sistemler fail olmaktan muaf tarihten beri. Münferit cinayetler devletin hukukuna alındı çünkü askıda her insan ölümü.
Hepimizin takip ettiği gibi bu günlerde Meclis’te bir yargı paketi görüşülüyor. İçeriği az çok belirlendi. Soma, Çorlu, Aladağ katliam sanıkları, Gezi’de çocuk genç demeden öldürenler, Kürdistan’da sivil öldürüp hasbelkader ceza alanlar, kadın katilleri, nefret suçu işleyenler, çocuk tecavüzcüleri yani bir yakın tarih Türkiye aklanacak. Diğer tarafta ise halkın hak alma özgürlüğüne sahip çıkan gazeteciler, düşüncelerini açıklamaktan korkmayanlar, kuşaklar arası yol göstericiler yani serüvenciler bu yargı paketinden muaf tutulacaklar. Salgında ayrımcılık dayatıyorlar ve bunun lazım olduğuna bizi inandırmaya çalışıyorlar. Kendi meşreplerine göre suç işleyenlere mükafat, işledikleri suçları ifşa edenlere ve karşı çıkanlara virüs cezası verecekler.
Aslında bu yargısal değişiklik ile bir tehdit savuruyorlar. Kürt meselesinde onurlu barışı savunanları, Soma katliamında meydanlara çıkanları, yasaklara isyanlarıyla damga vuran kadınları, nefret cinayetlerinin politik olduğunu haykıranları, Gezi’yi hayatlarının aydınlatıcı dönüm noktası olarak görenleri, Aladağ’da yanan çocuklara içi yananları ve tüm bunların etrafında muhalefetini diri tutanları tehdit ediyorlar. Michel Foucault’nun ısrarla belirttiği biyopolitika ile bir tertibat öngörülüyor. Demir parmaklıklardan kapandığımız dört duvara kadar. Tecritten biz karantinadakilere bir gözdağı.
Eskiden beri gelenektir; devlet aygıtı bir adım atarken gölgesinin uzunluğunu hesap eder. Günbatımı veya gündoğumu hatta tepedeki güneşin konumuna aldırmadan da yapabiliyor bunu. Mantığa ihtiyaç duymaz çünkü devletin ve adaletin yan yana yürümediğini biliyorlar. Bunu sürekli yaparak da kanıksatmayı dayatıyorlar. Hukuk devletlerin avukatı olduğundan beri fail olmanın kıyısından, ortasından veya yanından geçse de aklıyor kendini.
Adaleti kimse yanlış anlayamaz. İktidar ancak adaleti yanlışlar ve bu yanlışı karşısında hiçbir doğruya şans tanımaz. Ama neyse ki her yanlışın bir düzeltilme borcu var. Eline geçen her şeyi fırsata ve lütfe çeviren iktidar, siyasi arenada rekabet edemediğini salgının insafına terk etmek istiyor. Cezaevlerinde salgının yayıldığı haberleri her ne kadar iktidar sansürüne takılsa da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ilk ölüm ve gizlice gerçekleşen defin, bugün yakınları dört duvar arasında olan herkesi tedirgin ediyor. Haklı bir tedirginliğe ses olmak ise hepimize bir hak. Tecavüzcülere ve sübyancılara mükafat, muhaliflere ölüm olan bu düzenlemeye hayır.