Bunu ben demiyorum. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel söylüyor. Kuzey Irak saldırısından önce Özal dedi ki: “Teröristleri her yerde vururuz, ister yurtiçinde olsunlar, ister yurtdışında.”
Kuzey Irak’taki PKK kampları veya sığınma yerleri, kahraman hava ve kara kuvvetlerimizle vuruldu. Kıbrıs gibi, Kürdistan’da deniz olmadığı için, deniz kuvvetlerimiz istirahatte kaldı. Ordu teşkilatımızda jandarma dördüncü sınıf olduğu için kaale alınmadı ama av köpekleri durumunda olan köy korucuları, bu sefer köy korumalarında değil de yurt korumasında kullanıldı.
Ama Özal’ın bu emri, ondan daha faşist ve hunhar olan Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’i ters yönden etkiledi. Demek istediler ki, ne de olsa Özal’da Kürt kanı var. Kürt partizanlara bir nevi işaret verdi. “Aman çocuklarım, ordu karar vermiş, sizi vuracak, tabyalarınızı değiştirin! Ve uyanık olun.”
Bu yetmezmiş gibi, şimdi bizim Özal şimşekleri daha da üstüne çekiyor. Zaten ilk konuşmasından dolayı eğer İsrailli Coşkun Kırca’ya kalsaydı, Özal Kürt casusu olarak yüksek mahkemeye verilecekti. 23 Ağustos 1991’de televizyonda, Özal şunları söyledi: “Demokrasi isteyin. Herkes kuzu kuzu boynunu eğerse, o ülkede demokrasi gelişmez. Gelişmesinde çok büyük zorluklar olur. Benim sadece seçim sandığında vazifem var, demekle olmuyor. Bir takım meseleleri alacak, götürecek, fazlasını yapacak insan lazım. Eğer katılımcı bir demokrasi istiyorsak, bunların olması lazım.”
Yahu iyi ki hepimiz sapıtıp deli divane olmuyoruz. Eski İstanbulluların tipik bir duası vardı. Derlerdi ki, “Aklım gözüm sana emanet ya Resulullah.” (Biliyorum yarın Demirel, Ecevit ve onların şakşakçısı renkli basının yazarları Coşkun Kırca, Oktay Ekşi ve diğerleri, (Ahmet Kahraman’ı tenzih ederim. O, çamura düşmüş pırlanta gibi, kıymetinden kaybetmez) “Özal, Kürtleri isyana teşvik ediyor” diyecekler. Ama gelin Özal’ı bana sorun. Kıçı yere yakın Özal, sen değil miydin ki Demirel ve paşazade Erdal İnönü’yü Çankaya’da eski Rum bağ konağına çağırıp, “Olağanüstü Hal Bölgesi Kanunu”nu onlara kabul ettirmek için ayağına getirten?
Görülüyor ki Kürt, Reis-i Cumhur dahi olsa, devletin resmi görüşünün şerrinden kurtulmuyor.
22 Eylül 1991