Türkiye iyiden iyiye, yerel seçim havasına girmiş durumda. Başta iktidar olmak üzere, muhalefetteki partilerin açıklamaları, bu yerel seçimlerin geçmiştekileri aşan bir biçimde, önem kazandığını gösteriyor. Malum! Ülkedeki ‘demokratik rejim’ genel seçimleri, her seferinde baskın seçim haline getirip iktidarını kalıcı kıldığından, bu yerel seçimleri bir fırsata dönüştürme eğilimi ağırlık kazanmakta. Genel seçimlerde yapılamayanı, yerel seçimlerde yapma iddiası gün geçtikçe büyüyor. Burada bir parantez açmakta fayda var: Genel kanaate göre Türkiye’deki faşist iktidar, her seçimde sandıklarda oy çalmaktadır. Ki bu gerçektir. İktidar her seçimde, mutlak suretle sandıklardan oy çalmaktadır. Fakat daha da önemlisi ve sonuca doğrudan etki eden hile, Yüksek Seçim Kurulu’nda yapılmaktadır. Herkes gözünü yerellerde kurulan sandıklara verirken, merkezde deyim yerindeyse alicengiz oyunları ile sonuçlar değiştirilmekte ve iktidar lehine açıklamalar olmaktadır. Görünen o ki, bu faşist yönetim oldukça da, ülkede demokratik bir yarış seçimden söz etmek, seçimler yoluyla iktidarın alaşağı olacağını söylemek oldukça zordur. ‘Görünen köy kılavuz istemez’ misali, faşist yönetim, ne yapıp edip, seçimlerden kendisini galip çıkarmayı bilmektedir.
Genel seçimler için böylesi bir handikap söz konusu olsa da, yerel seçimlerde durumun hiç de bu kadar kolay olmadığı aşikardır. Özellikle belli şehirler için muhalefetin belli bir güce sahip olduğu, iktidar ile belli bir denge kurduğu iller- böylesi bir realite vardır. Eğer örgütlü davranılırsa, il seçim kurullarında iyi bir kontrol mekanizması sağlanabilirse, seçimlerden muhalefetin görece bir zafer ile çıkmak imkan dahilindedir. Kuşkusuz il ve ilçelerde de, iktidarın denetimi vardır. Buralarda da, iktidar güdümünde kurulların olduğu muhakkak. Fakat merkezi seçim kurulu kadar, hakimiyet söz konusu değildir. Bu merkez – yerel ayrımının, doğası gereği de böyledir. O halde bu yerel seçimlere bir de buradan bakmakta fayda vardır. Bu değerlendirme- yorum ‘verili iktidar gitmez, değiştirilemez’ manasında da ele alınmamalıdır. Her faşist iktidar gibi, Türkiye’deki faşist iktidar da, örgütlü mücadele ile gidecektir. Kastedilen, yerel seçimlerin, bu yolda önemli bir dönemeç vazifesi gördüğü, iktidarın sonunu yakınlaştıran bir rol oynadığı gerçeğidir.
Dikkat edelim! Erdoğan ve kurmayları son günlerde, hummalı bir çalışma içerisindedirler. Gerek Erdoğan gerek de ekibi, gece gündüz koşturmakta, yaklaşan yerel seçimlerde kaybetmemek için uğraş vermektedirler. Evet sözün tam manasıyla, Erdoğan ve çevresi için, bu seçimler ‘büyük kaybetme’den kurtulma seçimleri olmaktadır. Erdoğan ve ekibi de bilmektedir ki, toplum başta ekonomik kriz olmak üzere, iktidarın uygulamalarından, toplumu kutuplaştıran yaklaşımından rahatsızdır. Bu rahatsızlığın seçimlere yansıma boyutu, elbette ki, değerlendirme konusu olmakta ve iktidar sahiplerini korkutmaktadır. Bundandır ki, AKP bir süredir yol arkadaşlığı – daha doğru bir ifadeyle koltuğuna aldığı- yaptığı MHP’den kurtulmak istemektedir. Erdoğan, MHP ile artık bir yere varılamayacağını, MHP’nin kendisini dar bir alana sıkıştırdığının farkındadır. ‘Köprü’ de geçildiğine göre MHP’ye ihtiyaç kalmamıştır. Zaten toplum algısında artık, esas ‘Milliyetçi-Irkçı’ Erdoğan olarak bilinmektedir. Ki! Gerçeklikte bu yönlüdür. Erdoğan tamamen sayısal çoğunluk elde etmek için Bahçeli ve partisine ihtiyaç duymuş, fakat gelinen aşamada AKP için MHP bir kambura dönüşmüştür. MHP ile hareket etmek, Erdoğan’a güç vermemekte, zayıflatmaktadır. Hem içerde hem de dışarda Erdoğan, MHP ile birlikte yürümesinden dolayı zorlanmaktadır. Bu Erdoğan’ın çok farklı düşündüğünden ya da ayrı politikalar benimsediğinden kaynaklanmamaktadır. MHP ile yaşanan sorun; sadece bir yol ve yöntem sorunudur. Erdoğan dolaylı bir dil kullanıp, sıkça manipülasyona başvururken, bahçeli düz ve kestirmeci bir üsluba başvurmaktadır. Fark budur.
Bu nedenle Erdoğan, bahçeli ile birlikte görünmekten kaçınmaktadır. Erdoğan, MHP ile hareket etmenin yerel seçimlerde kendisine bir getirisinin olmayacağını öngördüğünden, Kürt oylarına göz kırpmaktadır. ‘Andımız’ başta olmak üzere, farklı birçok konuda MHP ile kamuoyu önünde açıktan karşı karşıya gelinmesi bununla bağlantılıdır. MHP ile araya bir mesafe konulup uzak durulursa, metropollerdeki Kürt oylarının kendilerine döneceği hesaplanmakta, dış kamuoyunda oluşan faşist algının yumuşayacağı düşünülmektedir. Erdoğan ve ekibi, herkes gibi görmekteler ki, eğer siyaseten bir değişikliğe gidilmez ise Türkiye’nin batısında, belli metropollerde kaybetme kaçınılmazdır. Zaten, Kürdistan’da kaybedileceği kesindir. ‘Seçimlerden sonra da kayyum atarız’ açıklaması, yine muhtarları görevden alma yaklaşımı, bu yenilginin, baştan itirafı olmaktadır. Sandıkta kaybedip YSK’de kazanma durumu da olmadığından – ya da bu imkan kısıtlı olduğundan-tedbir alınmak istenmektedir. Fakat sorun, seçim öncesi vaatte bulunma, göz bulamaya dönük siyaset geliştirmeyi çoktan aşmıştır. Erdoğan yürüttüğü kirli siyasetiyle artık teşhir olmuş, maskesi düşmüştür. Geriye, geniş toplumsal muhalefetin, oluşan bu imkanı doğru kullanıp kullanmayacağı kalmaktadır. Eğer bu imkan doğru değerlendirilirse, yerel seçimlerden yenilgi ile çıkacak olan Erdoğan için, meşruiyet krizi oluşacak, gidişi hızlanacaktır.