CHP, İyi Parti, DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti tarafından oluşturulan Millet İttifakı bir süredir üzerinde çalıştığı anayasa değişiklik taslağını kamuoyuyla paylaştı. 6’lı masa bileşenleri bu taslağın “geniş bir mutabakatla” hazırlandığını ifade etse de en nihayetinde taslak belli paydalarda bir araya gelen bir siyasi ittifakın taslağı ve öncelikli olarak bu partilerin siyasi eğilimlerini taşıyor.
Fakat ülkeyi yönetme iddiasında olan iktidar adayı partilerin anayasa taslağının daha cesur hazırlanması, toplumun her kesimine hitap etmesi daha da önemlisi Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm önermesi beklenirdi. Taslak kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklere yapılan güçlü vurgular, parlamenter sistemle birlikte yerel yönetimlerin merkezi yönetime karşı güçlendirilmesi vaadi, OHAL’in sınırlandırılması arayışı gibi birçok olumlu unsur barındırıyor. Ve elbette bu haliyle cepheden karşı çıkılamaz, içeriğindeki olumlu unsurlar göz ardı edilemez. Ancak bu taslağın ruhunu; geçmişin sorun yaratan anlayışlarının restore edilmesi, pansuman yöntemlerle tamir edilmesi oluşturuyor. Her maddesinde geçmiş güzellemesinin kendisini hissettirdiği bu anayasal önerme, “Nasıl oldu da Türkiye bugünkü otoriter düzene savruldu, nasıl oldu da sistem otoriterizm üretti ?” sorularını es geçiyor, görmezden geliyor. Deyim yerindeyse bu taslağa göre, geçmiş çok iyiydi hiç sorunu yoktu ama nasıl olduysa Türkiye bir anda hop diye otoriter düzene geçti. Oysa bu yaklaşım ne bilimsel ne de gerçekçidir. Bugünü yaratan, dünün anti demokratik yaklaşımlarıdır. Bugün toplumun yaşadığı pek çok sorun neredeyse 100 yıllık cumhuriyet ile yaşıttır ve bunları görmezden gelen hiçbir anlayış Türkiye’yi bugünkü durumdan kurtaramaz. O nedenle 6’lı masanın anayasa önerisinde tekçiliğin yarattığı Kürt sorunu ve onun tetiklediği diğer sorun alanlarına ilişkin herhangi bir çözümü yok. Taslak, darbe anayasasının ilk dört maddesini adeta dokunulmaz kılıyor. Vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitim gibi Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayacak meselelere dahi girilmemiş olması sunulan taslağın çözüm üretmekten uzak olduğu eleştirilerini fazlasıyla haklı çıkarıyor. Türkiye’de demokrasi sorunu ile Kürt sorununun iç içeliği dikkate alındığında Kürt sorununa çözüm önermeyen bir demokratikleşmenin ve değişimin nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirileceği sorularına da bu taslak cevap vermiyor.
“Hele önce bir iktidarı değiştirelim sonrasına bakarız, sonrası için Allah kerim” denilerek, sorunların yarına ertelenmesi bu sorunları sadece derinleştirir. Ayrıca bu yaklaşım son derece samimiyetsizdir, zaman kazanmaya ve toplumu oyalamaya yöneliktir. Taslak bu haliyle ilgili partilerin devletçi kodlarının ilanı, mevcut iktidarla tekçilik üzerinden zihniyet ortaklıklarının göstergesi olmaktan öteye bir anlam taşımıyor. O nedenle taslakta mesela yoksulluk sorunu, emek sorunu, kadın hakları sorunu gibi meselelerinin hiçbirinin yer almamış olması, ilgili partilerin bu konumlanmaları ve yaklaşımlarıyla ilgilidir. Haliyle taslağı hazırlayanların niyetlerini bir kenara bırakarak belirtmek gerekir ki en hafif deyimle bu taslak çözüm üretme konusunda ürkek bir taslaktır. Taslağa fazlasıyla mahcup bir tekçi-devletçi dil hakimdir.
Fakat bu kadarı bile iktidarın şimşeklerini üzerine çekmeye yetti. Erdoğan konuya ilişkin yaptığı ilk açıklamada, HDP’nin, Kürtlerin, emekçilerin, kadınların, yoksulların beklenti ve taleplerini asla karşılamayacak olan anayasa taslağında nedense HDP’yi gördü ve hedef aldı. Bu durum sadece iktidarın ilgili muhalefet partilerini HDP ile ilişkilendirerek kriminalize etme çabası olarak görülemez. Böyle bir siyasal okuma fazlasıyla yüzeysel ve hatta ezber olur. İktidar Türkiye’nin mevcut durumdan çıkışında, demokratikleşmeyi ve değişimi andıran en küçük öneride HDP’yi görüyor, bu yönlü arayışları HDP’nin temsil ettiği değerlerle ilişkilendiiyor. Yani her türlü demokratik talep ve beklentiyi HDP ve onun siyasi çizgisiyle eşdeğer tutuyor. Yani iktidar bu eleştirileri ile kendisine yakın gördüğü, zihniyet olarak pek çok konuda partner olarak tanımladığı 6’lı muhalefete “ne işiniz var ülkenin demokratikleştirilmesiyle, demokratikleşme hepimizin beslendiği zihniyet açısından tehlikelidir” demeye çalışıyor. Aslında Erdoğan’ın eleştirisinde “beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” diye kodladığı muhalefet partilerine yönelik hayal kırıklığı okunuyor.
Fakat iktidarın görmediği gerçek şu: Türkiye ve dünya koşulları değişimi fazlasıyla dayatıyor. Türkiye’nin yeni bir anayasa ihtiyacı bütün yakıcılığıyla varlığını sürdürüyor. İktidar bu değişime karşı direnirken hatta değişim talebini tersine çevirmeye çalışırken, muhalefet partileri değişmeden “değişime ayak uyduruyormuş” gibi yapıyor sadece. Oysa değişmeyen değiştiremez, geçmişle yüzleşmeyen, geçmişin marazlarından sonuç çıkarmayan başarılı olamaz. Bunu yapabilecek tek güç yeniyi temsil eden Emek ve Özgürlük İttifakı ve güçleridir. İktidarın öcü gibi korktuğu değişim, demokrasi laflarını duyarken HDP’yi görmesi bu açıdan da şaşırtıcı değil.