Erdoğan rejimi Türk milletinin psikolojisiyle adeta bir sihirbaz gibi oynuyor.
Dün ak dediğine bugün kara, dün kara dediğine bugün ak diyor ve Türk milleti neyin kara neyin ak olduğunu anlamaz hale geliyor, gelince de her denileni gerçek sanıyor.
İktidar partileri elbette her somut durumda politik çizgilerinde bazan çok köklü değişiklikler yaparlar. Ancak bunu yapmaları aniden olmaz. Önce kamuoyunu hazırlarlar. Adım adım giderler. Şimdi olduğu gibi ne “zırt” diye “değişim” lafı ederler, ne de “İsveç NATO’yu rüyasında görür” dedikten bir gün sonra İsveç Başbakanıyla NATO düğün salonunda nikah kıyarlar. Erdoğan seçimden bir gün önce önüne gelene “seçim rüşveti” kabilinden maaş zamları verdi, seçimden bir gün sonra milletin ümüğünü sıktı. “Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na üye olacağız” sözlerinin yankısı bile dinmemişken, “Avrupa Birliği’ne üye olmaktan” bahsetmeye başladı. “Dostum Putin’den, dostum Biden’a” bir gün içinde zıpladı.
İşte böyle milletin beynini mikser makinası gibi hamura çevirdi. Toplumsal alıklaşma öyle bir boyuta geldi ki, muhalefet bile bu alıklaşmanın etkisi altında ne edeceğini şaşırdı. Mesela “faiz sebep enflasyon netice” diyen Erdoğan’ı ve “epistomolojik Nebati’yi” gırgıra almanın keyfini yaşıyorlardı ki, Erdoğan “hoop” diyerek Altılı Masa’nın bilmem kaç binlik programından “ortodoks” ekonomik “sözde reform” programını alıverdi ve faizciliğe (gazetemizin başına iş açmamak için tefeciliğe demiyorum) başlayıverdi. Fukara muhalefet ağzı bir karış açık ne edeceğini bilemez oldu. Karşı çıksa Erdoğan onlara “sizin programınız doğruymuş, ben de onu uyguluyorum zaten, haydi gelin birlikte uygulayalım” dese itiraz edecek halleri yok. Mesela seçimin son gününe kadar Kılıçdaroğlu “biz NATO’nun asli, Avrupa Birliği’nin aday üyesiyiz, bu Erdoğan ne ediyor böyle” demişti ya, şimdi Vilnüs Zirvesi’ne bakıyor, “acep orada Avrupa Birliği üyeliğimizin önünü açın diyen ben miydim, yoksa benim kılığıma girmiş Erdoğan mıydı?” diye etrafına boş gözlerle tarassut ediyor.
Demek ki artık AKP ile CHP ve diğer muhalifler arasında “ekonomik ve dış politik” meselelerde herhangi bir fark kalmadı. “Faizse faiz, zamsa zam, NATO’ysa NATO, AB’yse AB” var mı Erdoğan’a aranızda yan bakan.
İşin daha beteri “hak, hukuk, adalet” salatasının da yenecek hali yok. “Çözüm sürecine” “hışımla” karşı çıkmışsın. “İmralı’yla pazarlık olmaz” demişsin. “Kandil’le müzakere de neyin nesi” diye höykürmüşsün. “Bir iktidar olayım Kandil’i yerle bir ederim” diye esmiş gürlemişsin. 15 Temmuz çakma darbesine gelinceye kadar “Gülen cemaati şanlı ordumuza, mukaddes yargımıza sızıyor, Erdoğan Türkiye’yi cemaat denilen CIA örgütüne teslim ediyor” diye naralar atmışsın. Erdoğan sana bıyık altından gülüyor. “Haklısın hemşerim, gel beraber birer PKK ve Cemaat mapusanesi ve mezarlığı yapalım” deyince apışıp kala kalmışsın. “PKK’ye ve FETÖ’ye hak yok, hukuk yok, adalet yok” diyerek hakkın, hukukun, adaletin ırzına geçilmiş, Anayasa rafta, Erdoğan Saray’da, astığı astık kestiği kestik, sende ne ses ne nefes.
“Ama biz şey diyoruz, Kavala diyoruz, Yanardağ diyoruz, kısık sesle de olsa Demirtaş diyoruz ya” diye mızmızlanmayın. Adım gibi biliyorum ki, Erdoğan muhalefeti bu konuda da “şapa” oturtur. Elinde on binlerce esir var. Mapusane kapılarında bir delik açar ve oradan birer ikişer esiri serbest bıraktığı gün artık daha öte diyecek lafınız da kalmaz. Adamın elinde “esir rezervi” müthiş. Damla damla boşaltsa on yılda bitmez. He mi de durup durup yeni “terörist” tutuklamaları yaptığında zaten muhalefetin sesi çıkmaz, zindandan çıkanların boşluğu fazlasıyla doldurulur. Sen “şunu da bırak bunu da bırak” diye mızmızlan dur.
Velhasıl Erdoğan Zati Sungur gibi bir adam. “Hokus pokus” diyor, Alaattin’in lambasından cin fırlıyor. Muhalefetin kaffesi de sıralarda bızdık çocuklar gibi oturmuş, göz boyacıyı ağzı açık ayran delisi gibi seyrediyor.
Muhalefet muhalefet olmaktan çoktan çıktı. Şimendüfer kör hatta. Muhalefet treni sallıyor. Mazlum yolcular da tren gidiyor sanıyor.
Türkiye’de muhalefet nasıl olur?
Birincisi; 2014 Çöktürme Planı’na ve 2016 çakma darbeye, bütün sonuçlarını yok sayarak, amasız mamasız karşı çıkacaksın. Tüm politik esirlere özgürlük sloganıyla sokaklara çıkacaksın.
İkincisi; iktidarı bu iki nedenle, yani savaş ve darbe nedeniyle gayrı meşru ilan edeceksin, yapılan ve yapılacak olan seçimleri geçersiz sayacaksın.
Üçüncüsü; Öcalan’ın üstündeki tecridi mahkum edeceksin ve onunla masaya oturmaktan yana olacaksın.
Dördüncüsü; “faiz sebep, enflasyon netice” ya da “enflasyon sebep, faiz netice” martavallarına son verecek, “savaş sebep, çoklu kriz netice” diye bas bas bağıracaksın.
Kuyruğu Çöktürme Planı’nın yapıldığı MGK’da ve NATO ordusuna karşı diktatörlük amacıyla tertiplenen çakma darbede Erdoğan’ın eline verdiğini anlayacak, işte asıl bu noktada halka hesap vereceksin.
Eh, o zaman “ana” mı, “baba” mı bilmem ama, dört dörtlük muhalefet olursun.