Her yerde savaş tamtamları. Milliyetçilik gemi azıya aldı. Mavi Vatan hikayeleriyle ülkenin üzerine kapkara bir kefen örtülüyor. Yıllardır içeride ve dışarıda uluslararası güçlerin de desteği ve oluruyla bugün bölgenin her tarafına yaydıkları savaşı Kürde karşı palazlandırdılar. Sonra herkesi çivi, kendilerini de çekiç sanmaya başladılar. “Her yerde savaş, her derde savaş” temel mottoları haline geldi ve kendilerini, iktidarlarını ancak böyle kurtarabileceklerini, işledikleri suçların üzerini ancak bununla örtebileceklerini düşünmeye başladılar.
Bir savaş koalisyonu olan AKP ve MHP ortaklığının oluşturduğu yönetim, apoletliler yönetimine dönüştü. “Askeri vesayete karşı sivil iktidar” söylemlerinin sonu AKP eliyle katıksız bir askeri yönetime çıktı. Her masaya silahla oturuyorlar. Silahsız bir çözümleri, savaşsız bir politik çözüm yöntemleri yok. Savaşı yaymadıkları coğrafya kalmadı. Suriye’de savaşla, Irak’ta operasyonla, Kürdistan’da kesintisiz saldırılarla, Akdeniz’de gerilim siyasetiyle, Libya’da selefi savaşçı ihracıyla ayakta kalabileceklerine inanıyorlar.
Ama artık iktidar için savaş siyasetiyle elde edilebilecek herhangi bir şey kalmadı. Aksine “tek kurtuluş yolu” olarak gördükleri bu siyaset tarzı gittikçe kendi sonlarını da getiriyor. “Varlığını savaşın sürekliliğine” borçlu olanlar için bile savaş siyaseti doygunluğa ulaştı. Toplum bu politikadan bezmiş durumda; eskiden de bu durumdan mustarip olan toplum, gerçeği artık daha berrak bir şekilde görüyor. “Bir mermi kaç para biliyor musunuz?” sözü ilk kez bu kadar sarih bir şekilde anlaşılıyor. Çünkü bu sözün anlamı emekçiler, çalışanlar, yoksullar açısından sofradan eksilen ekmektir, okula gönderilemeyen çocuktur, kapanan fabrikadır, artan döviz kurudur, hayat pahalılığıdır, hâsılı gittikçe yaşanmaz hale gelen, insanların nefes alamadığı koca bir ülkedir.
O yüzden büyük bir vaveyla ve kılıç gölgesinde açtıkları, baştan sona siyasi propagandaya dönüştürdükleri Ayasofya bile bekledikleri heyecanı yaratmıyor. “Dünyaya meydan okuyoruz, ülkemizi uçuşa geçirdik, Avrupa, Amerika, Rusya bizi kıskanıyor, Mavi Vatan kuruyoruz” sözlerinin artık mizahi bir değeri bile yok. Kısacası iktidar toplum nezdinde bütün kredilerini tüketti. 7 Haziran 2015’ten sonra kaybetmeye başlayan ve bunu savaş politikasıyla durdurmaya çalışan iktidar savaşla da kendisini kurtaramayacak bir sürece girdi. Toplumsal bütün alanlarda meşruiyet krizi yaşayan, 2015 yılından beri zora dayalı rıza üretmeye çalışan iktidarın yaklaşan sondan kurtuluşu yok. Yaptıkları 2023, 2071 hesapları gelecek perspektiflerinin olmasından kaynaklanmıyor, yaşam destek ünitesine bağlı yaşamları için hayal ettikleri yaşam süresine işaret ediyor.
İktidar kaybetmeye başladı ama muhalefet bu durumun farkında değilmiş gibi hareket ediyor. Bu da değişim isteyen toplumun en büyük talihsizliği. İktidarın kaybettiğini tespit eden ve kendisini iktidar alternatifi olarak hazırlayan, geleceğe yürüyen ve buna göre bir gelecek projeksiyonu oluşturan ciddi bir iktidar alternatifi henüz ortaya çıkmış değil. Muhalefet, toplumun canhıraş bir şekilde yeni bir yönetim aradığı koşullarda bile kendisini güç olarak görmüyor; hâlâ son derece yakınmacı, şikâyetçi bir pozisyondan bulunuyor. Hâlâ küçük hesaplar peşinde koşuyor. Hâlâ iktidarın kurduğu sınırları, çerçeveyi aşamıyor, kendi oyun kuralını kuramıyor. İktidarın “meşru” dediklerini meşru, gayri meşru dediklerini gayri meşru olarak kabulleniyor. Son dönemlerde, bu fırsatı değerlendirmeye yönelik “Kürt sorunun çözümü” yönünde muhalefetten kimi umutvar açıklamalar geliyor ama çok ürkekler.
Henüz muhalefet tam anlamıyla iktidarın kaybettiğini tespit edebilmiş değil ama iktidar muhalefetin bu halini fazlasıyla keşfetmiş durumda. O yüzden çok uzun süredir, muhalefetin içine oynuyor, onların ilişkilerini, örgütsel yapılarını, siyaset biçimlerini, düşünüşlerini belirlemeye çalışıyor. Sözünün karşılık bulacağına o kadar güveniyor ki, Meral Akşener’e “evine dön” çağrısı yaparken, Muharrem İnce’yi “ayrılıp yeni parti kurması” için teşvik ediyor. Söz geçiremediği tek yer var o da HDP ve Kürt siyasi dinamiği. O yüzden onları da siyaseten katı bir tecride alıyor, diğer muhalefet güçlerinin HDP ile ilişkilenmesinin önüne siyasetin en büyük barajlarını ve setlerini kuruyor. Çünkü en son 31 Mart deneyiminden de biliyor ki, HDP ve Kürt siyaseti hala bu ülkede, siyasetin belirleyici gücü. Biliyor ki, HDP ve Kürt siyasi dinamiği demokrasi rotasından çıkmaz, çözüm arayışından vazgeçmez. Biliyorlar ki, HDP düşüncesinin hâkim olduğu ortamda iktidar kesin kes kaybeder.
Bütün bunlara rağmen toplumun değişim arayışı gerçek umut nedenidir. Toplumun bu arayışı iktidarı da muhalefeti de değiştirecek ve ülkeyi bu uçurumun kenarından kurtaracak bir yönetim modelini mutlaka yaratacak. Bu da çok uzak bir ihtimal değil. Toplum değişim istiyorsa değişim mutlaka gerçekleşecek.