Sibel Özalp/Jinnews
Dünyada birçok ülkede olduğu gibi ataerkilliğin tüm yüzlerinin, dinlerin, mezheplerin ve sömürgeciliğin yansımalarının çıplak hali ve buna karşı kadın mücadelesinin en derinden yaşandığı ülkelerden biri Hindistan. Ataerkilliğin bu saldırgan yüzü ile kadın mücadelesi arasındaki savaş yüzyıllardır sürüyor. Yaşamın her alanında devrimler yaratan kadınlardan biri de Hindistan’da eğitim ve bağımsızlık için savaş veren Pandita Ramabai. Ramabai, “dul kadınların eşleri öldüğünde diri diri yakılması” geleneği olan Sati Geleneği’ne karşı hayatını adadı, mitolojik bir öyküden yola çıkarak, dinsel bir ritüele dönüşen bu ataerkil cins kırımına karşı mücadele etti.
Hinduizm’deki tanrıça
Hindistan’da 1876-1878 yılları arasında meydana gelen büyük kıtlık sebebiyle Ramabai’nin ailesi öldü. Ailesinden aldığı eğitimle mirasını sürdüren ve erkek kardeşi Srinivas ile Hindistan’ın dört bir yanında yolculuğuna devam etti. 1878 yılında Kalküta’ya gitti. Sanskritçe metinlerdeki olağanüstü bilgisi, üniversitedeki akademisyenleri şaşkına çevirdi ve sırasıyla “bilge kişi” anlamına gelen Pandita ve “Hinduizm’deki üç büyük tanrıçadan biri olan” Saraswati ünvanlarıyla ödüllendirildi. Kardeşi Srinivas’ın 1880’deki ölümünden sonra Pandita Ramabai, Bengalli bir avukat olan Bipin Behari Medhvi’yle Kalküta’da evlendi ve kızı Manorama burada doğdu. Ramabai, Hindistan’daki kadınların durumunu geliştirmek ve özgürleştirmek istiyordu. Eski ve baskıcı Hindu gelenekleri karşısında farkındalık yaratmak ve Hintli kadınların karşılaştığı sorunları ele almak isteyen Ramabai, kadınların bağımsızlığına inanmaya başladı ve bunun için de eğitimin önemine işaret etti.
‘Kadınlar tıp fakültelerine’
1882’de İngiliz sömürgeciliğine bağlı Hindistan Hükümeti, Hindistan’daki eğitime bakmak üzere bir komisyon (Avcı Eğitim Komisyonu) atadı. Ramabai, komisyonun kadınların eğitimini desteklemesi için dilekçe verdi. Öğretmenlerin eğitilmesini ve kadın okul müfettişlerinin de atanmasını önerdi. Ayrıca Hindistan’daki durumun, kadınların koşullarının, mevcut sosyal ortamda, sadece kadınların tıbbi olarak kadınları tedavi edebildiğini, bu nedenle de Hintli kadınların tıp fakültelerine kabul edilmeleri gerektiğini belirtti. Pandita Ramabai nın bu ifadeleri ve önerileri Hindistan toplumunda büyük bir ses getirdi ve haberler Londra’daki Kraliçe Victoria’ya kadar ulaştı. Kısa süre sonra Lady Dufferin’in başlattığı medikal hareket sonucunda Pakistan ve Delhi’deki Karaçi, Quetta, Shikarpur ve Hyderabad, Hindistan’daki Nagpor ve Kalküta’da açılan Dufferin Hastaneleri’nde Ramabai’nin büyük etkisi olduğunu söylemek gerekiyor.
Cins kırımına karşı mücadele
Pandita Ramabai, yıllarca bu ataerkil cins kırımı olan geleneğe karşı mücadele etti ve kişisel etkilenmeleri nedeniyle bu ritüele tepki için lince maruz kalmak pahasına din değiştirdi. Ramabai, “Dul kadınlar için yaşam olmalı ve bağımsız olmalı” fikriyle hala Hindistan’da bazı kastlarda süren bu geleneğe karşı mücadelesini 5 Nisan 1922 yılında, öldüğü güne kadar sürdürdü. Ülkesindeki, hatta tüm dünyadaki kadınların mücadelesinde önemli katkıları olan Pandita Ramabai, Hindistan’ın önde gelen kadın liderlerinden biri olmaya devam ediyor.
Pandita Ramabai kimdir?
Pandita Ramabai Sarasvati, Hindistan’ın Karnataka Eyaleti’nin Chennai, Madras olarak da bilinen Hindistan’ın dördüncü büyük metropol şehrinde yüksek bir kast olan Hindu Brahmin’de Rama Dongre adıyla 23 Nisan 1858 tarihinde dünyaya geldi. İlk eğitimini ailesinden alan Ramabai, kutsal mekanlara sürekli yolculuğa çıkan, kutsal hikayeleri anlatarak ve Hindu dininin emrettiği katılıkları uygulayarak hayatta kalmayı başaran bir ailede büyüdü. Sanskritçi bir bilgin olan babası Anant Shastri Dongre, Pandita’ya Sankskritçe’yi evde öğretti.