Artan koronavirüs vakalarını ve bu pazar yapılacak İstanbul Tabip Odası seçimlerini oda başkanı Prof. Pınar Saip ile konuştuk
Gülcan Dereli
Koronavirüs salgınının önü alınamazken, virüsten kaynaklı yaşamını yitirenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Diyarbakır, Antep, Mardin, Urfa, Van, Ankara, Batman başta olmak üzere birçok ilde vaka sayılarında hızlı bir artış söz konusu. Hastanelerde ise yer yok denilerek testi pozitif çıkan hastalar evlerine gönderiliyor. Sağlık çalışanları ise ağır iş yükü altında çalışmak zorunda bırakılıyor. Salgının yayılmasında birinci sorumlu ise gevşeme politikalarını devreye koyan hükümet olduğu yorumları yapılıyor. Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere birçok meslek örgütü uyarılarını sürdürüyor. Birinci dalga daha sona ermeden 1 Haziran’da devreye konulan “normalleşme” adımına tepki gösteren bilim insanları hükümeti görevini yerine getirmeye çağırıyor. Tüm bunları ve hafta sonu yapılacak İstanbul Tabip Odası seçimini odanın başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ile konuştuk.
- Hükümet, barolar ile ilgili yaptığı yasa değişikliğini TTB gibi kurumlarla ilgili de yapmak istedi ancak salgından dolayı geri adım atmak zorunda kaldı. Peki, bu risk devam ediyor mu? Neden böyle bir değişiklik isteniyor?
Risk devam ediyor. TTB, tabip odaları ve diğer meslek örgütleri ile ilgili tasarı ekim ayında Meclis açıldığında gündeme gelebilir. Demokrasinin kesintiye uğradığı dönemlerde meslek kuruluşları hep hedeftedir, yetkileri azaltılmaya çalışılır. Örneğin, 12 Eylül darbesinin ardından kamuda çalışan hekimlerin tabip odalarına üye olma zorunluluğu kaldırıldı. Tüm meslek örgütlerine yönelik yasa değişikliklerinin aynı anda gündeme getirilmemesinin nedeni oluşacak tepkileri azaltma ihtiyacı olabilir. Ayrıca belirttiğiniz gibi pandemi sürecinde hekimlerin rolü çok önemli, bu nedenle zamanlama da uygun değildi. Barolar yasa değişikliğine karşı çok önemli bir mücadele verdiler. Avukatların yüzde doksanının karşı olduğu bir düzenleme, avukatların ve temsilcilerinin görüşleri alınmadan yasalaştı. Anayasa’ya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi’nin bu yasayı iptal etmesini bekliyoruz. Ülkemizdeki salgın devam ederken, toplumun çözüm bekleyen birçok sorunu varken meslek oda ve birliklerinin gündeme getirilmesinin nedeni yapılması planlanan kamu yararını gözetmeyen girişimlerin halktan gizleme çabalarıdır. Sorunların görünür kılınması, sorumluların çözüm üretmeye, hesap vermeye çağrılmaları bağımsız oda ve birliklerinin varlığı ile mümkün olabilir. İnsan, çevre, hayvan ve sağlık haklarına ilişkin birçok olumsuz uygulama meslek örgütleri ve birliklerinin yürüttüğü yasal mücadelelerle engellenebildi. Meslek sahipleri çok doğal olarak sorunları çekinmeden dile getiren, mevcut iktidarla çıkar birliği içinde olmayan, bağımsız adaylara oy veriyor, seçim yoluyla iktidara yakın meslek birlikleri oluşturulamıyor. Bu kanun değişikliği taleplerinin altındaki ana neden diyebiliriz.
- Salgın döneminde toplum, Sağlık Bakanlığı’ndan daha çok TTB ve odalarının yaptığı açıklamalara güvendi. Ancak TTB’ye Bilim Kurulu’nda yer verilmemesi dikkat çekti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerçekten özellikle pandeminin ilk günlerinde halktan, sağlık çalışanlarından ve hekimlerden gelen sorular, sorunlar, talepler nedeniyle telefonlarımız hiç susmadı; halkın ve meslektaşlarımızın gözünde ne kadar güvenilir bir kurum olduğumuzu hissettik. Bu sürecin iktidardan bağımsız ve yetkisi olan başta TTB olmak üzere ilgili meslek birliklerini, ilgili uzmanlık derneklerini ve sendikaları kapsayacak şekilde halk sağlıkçılarının koordinatörlüğünde olan bir “Kurul” tarafından yönetilmesi gerektiğini başından beri vurguluyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın TTB’yi sürece dahil etmesi şeffaflığın ve güvenin sağlanması açısından da önemliydi. İlk vakanın mart ayında resmi olarak ilan edilmesi sonrası İstanbul İl Sağlık Müdürü ile görüştük, sahada meslektaşlarımızın yaşadıkları sorunları ilettik, il koordinasyon kurulu oluşturmasını istedik. İstanbul Tabip Odası olarak bu süreçte tüm desteği vermek istediğimizi bildirdik ama ne yazık ki sürece dahil edilmedik. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin (İBB) Bilimsel Danışma Kurulu’nda diğer ilgili meslek odaları ve uzmanlık dernekleri ile birlikte yer almaya devam ediyoruz. Birlikte çok güzel çalışmalar yapıyoruz. İBB pandemi mücadelesindeki izlediği yöntemler nedeniyle Avrupa Şehirler Birliği raporunda yer aldı.
Hükümet ve Sağlık Bakanlığı,
- Salgını nasıl yönetti sizce?
Devam eden pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının ve halkın sağlığını önceleyen şeffaf, tutarlı bir salgın mücadele politikasının yürütüldüğünü söylemek zor. Salgın stratejimiz ve süreci kimin yönettiği ile ilgili belirsizlikler var. Salgının ülkemize 2.5 ay geç gelmesinin avantajı değerlendirilemedi, bu sürede moral, bilgi ve tutum geliştirilemedi. İlk tanı koyma süresi, testlerin yaygın yapılması, ülke sınırlarının, İstanbul giriş çıkışlarının kapatılması gecikti. Filyasyon çalışmaları geç başladı ve deneyimli bir ekip tarafından yapılmıyor. Salgın başlangıcında ekonomik kaygılardan uzak bir şekilde erken bastırma stratejisi uygulanarak, hareketlilik asgariye indirilmeliydi. Ayrıca dayanışmaların engellenmesi, yöneticilerin başarı hikâyesi odaklı kibirli tutumları hep birlikte aşmamız gereken bu süreci zorlaştırıyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri ve sendikaların sürece katılımı da sağlanmadı. Sağlık çalışanlarının hastalık bilgisini bilmiyoruz. İstanbul’da 15 hekim arkadaşımızı, ülke çapında 52 sağlık çalışanını Covid-19 nedeniyle kaybettik, içimiz acıyor. Salgının birinci dalgası henüz bitmeden 1 Haziran’da tedbirlerin kaldırılması ile birlikte vakalar arttı. Kontrolsüz, denetimsiz bir süreç başladı. Bilim Kurulu’nun önerilerini tam olarak bilmiyoruz, sadece uygulananlar açıklanıyor. Önerilerin hepsi, uygulanmayanlar da dahil açıklanmalı. Demografik verilerin detaylarını, PCR testi negatif olan hasta ve ölüm sayılarını, kırılgan grupların durumlarını bilmiyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın izin verdiği araştırmalar yapılabiliyor. Salgın yönetiminde sağlık kurumlarımızın salgınla mücadele geçmişi, köklü kurum ve üniversitelerimizin varlığı, hissettirmeden dayanışma geleneğimiz, hekimlerin sağlık çalışanlarının bilgi ve özverisi hasta bakım becerisi, organizasyon kabiliyeti, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyelerimizin katkıları, sağlığın hâlâ kamusal niteliği ve böyle kalabilmesi için verilen mücadele gibi olumlu yönlerimiz de var. Ama geldiğimiz noktada sağlık çalışanları çok yorgun ve moralsiz, istifalar, erken emeklilik talepleri arttı.
- Hekimler ve sağlık emekçileri nasıl sorunlar yaşıyor? Döner sermaye gibi uygulamalar var. Çalışma koşulları konusunda ne tür zorluklar var?
Dünya Bankası’nın “sağlıkta dönüşüm” projesi olarak AKP tarafından 2002 yılından beri uygulamaya konan performansa dayalı sağlık sistemi, sağlığın giderek ticarileşmesi, özelleşmesi; sağlıkta şiddet, geleneksel sağlık kurumlarının parçalanması, yok edilmesi, bilim dışı yöntemlerin artışı, tıp eğitiminde niteliğin azalması, kışkırtılmış sağlık talebi gibi çok önemli sorunlara neden oldu. Bu sağlık sistemi meslektaşlarımızı tükenmesine ve geleceğe güvensiz bakmalarına neden oldu. Uzayan çalışma süresi, artan iş yükü, gerçek ücretlerde gerileme, güvencesizlik, hukuksuzluk, liyakatsizlik, akademide erozyon, etik ihlaller, hak kayıpları gibi sorunlar giderek artmaktadır.
Sağlık kamusal haktır, ticarileşemez
- İstanbul Tabip Odası bugün seçime gidiyor. Toplumun güven duyduğu kurumsal yapıları nasıl bir süreç bekliyor? Seçimlerden beklentiniz nedir? Demokratik Katılım Grubu olarak programınızda neler var?
İstanbul Tabip Odası’nın iktidarlardan bağımsız, demokratik, çağdaş, laik yapısının korunması çok önemli. Seçimlere katılım, pandemi ve yaz tatili nedeniyle düşük olabilir. Bunları aşmak için uğraşıyoruz.
Hekimlerin özlük hakları ve toplumun sağlık hakkına ilişkin birçok olumsuz uygulama odamızın ve TTB’nin yürüttüğü yasal mücadelelerle engellenmiştir. Pandemi döneminde de sağlık çalışanlarının güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınması yönündeki uyarılarımız etkili oldu. Sağlığı etkileyecek her konuyu korkusuzca dile getirebildiğimiz için toplumun gözünde itibarımız var.
Seçimleri kazandığımız takdirde kamucu sağlık politikalarının savunulması, sağlık hizmetinin hastaya ve hekime yaraşır koşullarda verilmesi, akademide liyakat, bilimsel özerkliğin sağlanması, etik ilkelere dayalı hekimliğin yaygınlaşması, tıp eğitimi standartlarının yükseltilmesi, bilim dışı tedavilerle mücadele gibi sağlığı ilgilendiren her konuda sorunları ve çözüm önerilerini dile getirmeye her türlü yasal yolu kullanarak devam edeceğiz.
Hekimlerin özlük haklarının ve itibarının korunması, performansa dayalı sağlık sisteminin değişmesiyle mümkün olacak. Öncelikle 1. basamak güçlendirilmeli, bölge tabanlı olmalı, koruyucu hekimliğe zaman ayırabilmesi için altyapısı güçlendirilmeli, personel açısından desteklenmeli. Hastanelerde performans sistemine son verilmeli, döner sermaye sisteminden vazgeçilip emekliliğe yansıyan maaşa, hastaya yeterli sürenin ayrıldığı randevulu sisteme geçilmeli. Özelleştirmenin bir çeşidi olan ve kamuya mali açıdan yük getiren kamu-özel ortaklığı şehir hastaneleri modeline son verilmeli, köklü eğitim kurumları korunmalı, desteklenmeli. Özel hekimlik alanında güvencesiz çalışma son bulmalı, iş yeri hekimliği alanının TTB katkısı alınarak yeniden düzenlenmeli, sağlık ortamında toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun davranılmalı. Salgın ve şiddet nedeniyle güvenli çalışma koşulları en önemli taleplerimiz.