MSD ile HİP arasındaki müzakerenin Suriye halkı açısından artıları ve eksileri olmasına rağmen müzakereden en büyük rahatsızlık Türk devletinden geldi. Buna Kürtler arası birlik çalışmalarından duyduğu rahatsızlığı da eklemek gerekir
Nihat Kaya
Ortadoğu devam eden Üçüncü Dünya Savaşı’nda bir satranç tahtasına dönüştürüldü. Kimi zaman askeri, kimi zaman siyasi hamleler yapıldı. Bazen her ikisi birlikte yürütüldü. Kimi zaman piyonlar ileri sürülerek vezirler, şahlar korundu, kimi zaman yanıltma hamleleri yapıldı. Ancak on yılı aşkın bir süredir Ortadoğu’da devam eden savaşta bir sonuca, çözüme ulaşılamadı. Gelinen aşamada Ortadoğu sahası artık savaşın ve siyasetin hamle sahasını kaldırmaya yetmiyor. Yavaş yavaş Akdeniz’den Avrupa, Libya ve Mali’den Afrika kıtasına da yayılmaya başlıyor.
Savaş yayılıyor
Şimdiye kadar siyaset yapan, karar alan, anlaşma yapan ABD, Rusya, Fransa ve Türkiye gibi devletlerken, savaşan, savaştırılan Suriye, Irak, Yemen ve Libya gibi halklardı. Savaşan, ölen, öldürülen Ortadoğulu’yken, karar alan, konuşan hep başkalarıydı. Ortadoğulu’ya şimdiye kadar konuşma, karar alma hakkı tanınmadı. Konuşmak istediklerinde de bir tek devletlerin istedikleri çerçevede konuşmalarına izin verildi. Cenevre, Astana, Berlin gibi yerlerde onlarca kez bölge halkı adına toplanıldı, ama sadece egemen ve hami devletlerin siyaseti çerçevesinde konuşulmasına izin verildi. Önemli olan Rusya, Türkiye ve ABD gibi devletlerin çıkarlarıydı… Bölge insanının çıkarları ve yaşamı kimsenin umurunda bile değildi. İşte bu yüzden bu toplantıların hiçbiri kalıcı çözüm üretmedi ve bu yüzden bölgede savaş hala sürüyor, insanlar hala ölüyor. Ve Ortadoğu’da çözüm üretilmediği için de savaş ve gerginlik Afrika ve Avrupa başta olmak üzere dünya geneline yayılma SOS’leri veriyor.
Anlaşmanın önemi
Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ile Halkın İradesi Partisi (HİP) arasında 31 Ağustos günü Moskova’da imzalanan anlaşma, yetersiz yönlerine rağmen, aslında bu savaşın sona erdirilmesinin yol ve yönetimine ilişkin önemli ipuçları veriyor. Anlaşmanın önemi de tarafların temsil ettiği siyasal çizgiden ileri geliyor.
MSD, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan tüm etnik ve siyasi oluşumları içinde barındıran bir çatı örgütü. Oluşumda Kürtler önemli rol oynasa da halkların birlikte yaşam felsefesi çerçevesinde tüm etnik ve inanç guruplarının farklı dil, kültür, inanç öğerlerinin kabulü, farklılıklarını yaşatması ve siyasi temsili anlayışına göre örgütleniyor.
Halkın İradesi Partisi (HİP) de eski Suriye Komünist Parti’den ayrılan sol tandaslı bir Suriye partisi olsa da Suriye’deki Arap milliyetçiliği paradigmasının bir iç unsuru. Bir anlamda milliyetçi ideolojinin sol ayağı. Öte yandan ismi her ne kadar Suriye muhalefeti olarak anılsa da Suriye dışında örgütlenen muhalif partilerinden değil. İç muhalefet partilerinden olan HİP’in, Suriye parlamentosunda da bir vekili bulunuyor.
Arap milliyetçiliği ve bir ilk
MSD ve HİP arasında imzalanan anlaşmanın önemi, HİP her ne kadar bir muhalefet partisi olsa da, Suriye Arap milliyetçiliği ideolojisiyle hareket eden Şam karargahlı siyasi oluşumlardan birinin ilk defa milliyetçi paradigmadan ayrılıp, halkların birlikte yaşamı paradigmasına kanaat getirmiş olmasından ileri geliyor. Ki, Suriye’nin toprak bütünlüğüne işaret edilen anlaşmanın ilk maddesinde “Yeni Suriye’nin, Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Türkmen, Ermeni ve Çeçen halklarıyla başı diktir. Çok renklilik bir zenginliktir ve toplumsal birlikteliği güçlendirmektedir. Ayrıca demokratik anayasası, adem-i merkeziyetçi yönetimin gelişmiş bir formatı olduğu gibi halk iradesini ülkenin her noktasını adilce yerine getirecektir. Ayrıca dışişleri, savunma ve ekonomi gibi temel çalışmalar, ortak bir şekilde yürütülecektir” denilerek merkeziyetçi ve farklılıkları reddeden ulus-devlet anlayışından uzaklaşıyor. Bu durum sosyalist olduğunu iddia eden Baas rejiminin Arap milliyetçiliğine dayalı ideolojisi göz önüne alındığında, Şam merkezli siyasi oluşumlar için bir ilk oluyor.
Ki, tarih boyunca tüm savaşların kökeninde milliyetçilik yatıyor. Her ne kadar Fransız Devrimi’nin etkisiyle dünya genelinde bir ulus-devlet ve bunun ideolojik kökeni olarak milliyetçilik geliştirilip dünyaya ihraç edildiyse de ne ulus-devlet formu ne de milliyetçi ideoloji Ortadoğu’nun genetiğine tarhi boyunca uymadı. Doku uyuşmazlığı yüzünden son 2 yüzyıldır Ortadoğu’da savaş ve iç çatışmalar hiç durmadı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları milliyetçilik ve ulus-devlet anlayışının zirveleşmiş haliydi. Milliyetçilik ve ulus-devlet formunda ne kadar ısrar edildiyse de şu ana kadar Ortadoğu’da bir sonuç vermedi. Bölgenin tarihi ve demografik dokusu ve çok kültürlü sosyal yapısından kaynaklı çok renkliliği ve birlikte yaşam anlayışını benimseyen bir paradigma geliştirilmesi zorunlu kılıyor.
Dünyada diktatör profili
Bu son, üçüncü dünya savaşı da özünde milliyetçi ideolojinin son dönemecini temsil ediyor. Üstelik sadece milliyetçilik de değil, dünya genelinde tüm uçlar çok keskinleşmiş durumda. Radikalizm denildiğinde belki akla gelen ilk radikal İslam olabilir, ama Türkiye, Rusya, ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde milliyetçilik ve ırkçılık çok daha radikal bir hal alıyor. Bundan kaynaklı Erdoğan’dan, Putin’e ve Trump’a kadar dünya genelinde diktatörlük en önemli liderlik profili olarak öne çıkıyor. Keskin, karşıtlaştıran, tahammülsüz ve sert tek adam profili renkliliği ve çokluğu değil, tekçiliği savunuyor. Şu an dünya genelinde yaygınlaşan bu lider profili toplumda karşılık bulmak için aşırı milliyetçiliği ve ırkçılığı toplumsal zeminde beslemekte. DAİŞ bir örgüt olarak radikal İslamcı çizgiyle her ne kadar bir bölgesel savaşa neden olduysa, devlet politikası olarak izlenen radikal milliyetçilik ve ırkçılık dünya barışına büyük tehdit oluşturmaktadır. Radikalizmle mücadelede de nasılki DAİŞ çok uluslu ve çok renklilik sayesinde yenilgiye uğratıldıysa, dünyada keskinleşen radikal milliyetçi ve ırkçılık da çok renklilikle yenilgiye uğratılacaktır. Bu anlamda da MSD ile HİP arasında yapılan anlaşma, Şam merkezli siyasi oluşumların milliyetçi ideolojiden kurtulmasında çok önemli bir adım. Üstelik bu anlaşma sadece Suriye için değil, bölge ve dünya barışı için de önem arz ediyor.
Anlaşmanın sorunlu yanları
MSD-HİP müzakerelerinin sorunlu yanı ise görüşmelerin yapıldığı mekandan kaynaklanıyor. Her ne kadar Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, görüşmelerden haberdar olmadıklarını ve müzakerelerde bir rol oynamadıkları söylese de zaman ve mekanın düşünce ve siyaset üzerinde inkar edilemez bir etkisi olduğu da ayrı bir gerçek. Mekan, müzakerelerde Rusya’nın gölgesine işaret ediyor. Bir halkın iç meselelerinde dış güçlerin gölgesi dahi ne kadar tehlikeli ise sorunların çözümlerinde de tehlikelidir. Hiçbir güç kendi çıkarı olmadan bir soruna el atmaz. Hele hele Rusya gibi Ortadoğu’ye yerleşme hesapları yapan bir güç asla yapmaz. Ki, şimdiye kadar Suriye sorununun çözümüne ilişkin yapılan görüşmelerin hiçbirinin sonuç almamasının altında yatan temel etken de bundan kaynaklanıyor.
Ayrıca Rusya’nın bölge genelinde yayılmacı ve aşır pragmatist bir siyaset izliyor. Bundan dolayı siyaset anlayışı bölge halklarına güven vermiyor. Ne zaman, nerede, kimi yarı yolda bırakacağı, ne zaman destekleyeceği belli olmayan bir yaklaşım ki, bunun sonuçları Suriye’de Afrin’de, Libya’da El Vatiye’de görüldü. Şu an İdlib ve Libya’da Türk devletiyle açıktan çatışma içinde olmasına ragmen Akdeniz’de yaşanan gerginlikte Türkiye yanlısı bir siyasete girmiş olması Rusya’nın bölge siyasetine karşı güvensizliği arttırıyor. Tek amacı ‘NATO’yu parçalamak için Türk devletinden yararlanmak’ olduğu için ittifak kurduğu her gücü bu amaca kurban edebilmektedir.
İran’ı dengeleme
Öte yandan Rusya’nın Suriye içinde de her ne kadar ABD ve Türk devleti gibi iki temel rakibi bulunsa da onlar karşısında müttefik olduğu İran ile de bir çatışma halinde. Ki, Beşar Esad rejimi, askeri ve diplomatik olarak Rusya’nın etkisi altında olsa da kitle tabanı, iç siyaset ve önemli düzeyde askeri açıdan İran’ın etkisini taşıyor. Bu durum Rusya’yı Suriye içinde iki yönlü pragmatik siyaset izlemeye sürüklüyor. Bir taraftan ABD ve Türk devletini, bir taraftan da İran’ı dengeleyen bir yaklaşım içinde. Bundan kaynaklı ittifak kurduğu güçleri bu dengeler için rahatlıkla kurban edebilmekte. Bu taktiğin siyasete dökülmüş halini de, yanında tuttuğu güçlerin karşısında sürekli muhaliflerini de besleyerek yapıyor. Beşar Esad’a karşı Rami Magluf ve Suweyl Hesen’e, Libya’da Hafter’e karşı Akila Salih’e sunduğu destekte bu açıkça görüldü. Diplomaside de Türk devletine karşı Kürtlerle, ABD’ye karşı Türk devletiyle, İran’a karşı ABD ve İsrail ile ilişki kurarak yapıyor. Bu taktikle Rusya bölgede kendine yer açmak istese de bölgeki güçler açısından güvenilmez bir güç olarak görülmesine neden oluyor.
Üç soru işareti
MSD ve HİP arasında yapılan görüşmede de Rusya’nın gölgesinin olması anlaşmaya karşı kaygılara neden olmaktadır. Bu kaygıların temel üç nedeni var. Birincisi, ‘Rusya bu anlaşmada ve içeriğinde gerçekten samimi mi?’ sorusundan kaynaklanıyor. Ki, Lavrov’un anlaşmayı sahiplenmemesi Rusya’nın ciddiyetini daha fazla sorgulatıyor. İkincisi; HİP’in doğrudan Rusya’nın yönlendirmesi altında olmasından ve Şam siyasetinde ciddi bir etkisinin olmamasından kaynaklanıyor. Ki, bu kaygı ‘Rusya Türk devleti karşısında MSD ile yakınlaşarak elindeki kartları yeniden güçlendirmek mi istiyor?’ sorusunu akıllara getiriyor. Üçüncüsü; ABD’nin öncülüğünde Rojavalı Kürtler arasında sürdürülen birlik çalışmalarına misilleme mahiyetinde yapılan (ya da yaptırılan) bir müzakere olup olmadığının kestirilememesinden kaynaklanıyor.
Ankara’nın tepkisi
MSD ile HİP arasındaki müzakerenin Suriye halkı açısından artıları ve eksileri olmasına rağmen müzakereden en büyük rahatsızlık Türk devletinden geldi. Bölgenin en önemli aktörlerinden biri olması itibarıyla Türk devletinin tutumu takip etmeyi gerektiriyor. Ancak Güney Kürdistan, Libya ve en son Akdeniz’de yaşadığı gerginlik nedeniyle Suriye’de hamle yapmakta zorlandığı için tepkileri şu ana kadar söylem düzeyini aşmış değil. Bu duruma bir de ABD öncülüğünde sürdürülen Kürtler arası birlik çalışmalarından duyduğu rahatsızlığı da eklemek gerekir. AKP-MHP hükümeti son aylarda Suriye’de aktif olamamasından kaynaklı Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin diplomatik ve askeri alanda güçlendiğini düşünmeye başladı. Bundan kaynaklı Türk devletinin yakın bir dönemde Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik ağır bir tepki vermesini beklemek gerekir. Bu şekilde ENKS ile PYNK, MSD ile HİP arasındaki görüşmelerin yayılmasının ve kalıcı sonuçlara evrilmesinin önüne geçmek isteyecektir. Aksi taktirde ucu açılan müzakerelerin gelişmesinin ve kalıcı sonuçlara dönüşmesinin önünü alamayacaktır.