Enes Yıldız
Suriye de çok kan döküldü. Yıl sonlarında acılar hatırlanır. Bir de insanın geride bıraktığı zaman ve son asrın derin izlerini de hatırlar.
Suriye savaşında kullanılan tüm havan topları da pas tutmuş durumda. İnsanların yaşadığı zorlukları, acıları, ölüm sayısını da hesaba katarsak, ağır bir tablo var karşımızda. Sömürüye dayalı bir dünya var karşımızda. Hem bir vekalet savaşı hem de emperyal güçlerin çıkarları ve global güçlerin birbirlerine yaptıkları blöfler var.
Bir taraftan acı, bir taraftan da direnişi tartışırken, Suriye’de kaotik bir tablo var. 2011 yılından bu yana insanlık tarihi bir pazarlık konusu olmuş diyebiliriz. Her devlet, her rejim, kendi çıkarları temelinde hareket ederken, Kürtler ve Suriye halkları da bir yol haritasını pratikleştiriyor. IŞİD’e karşı verilen mücadeleyi daha açarsak, Kürtlerin Rojava’daki kazanımları da hep bertaraf edilmek istendi. Suriye halkları çok ağır bedeller ödedi.
Moskova görüşmesi ne anlama geliyor? Neden böylesi bir süreçte Türk yetkilileri ve Suriye hükümetini kendi denetiminde tutmaya çalışıyor.
Rusya Ukrayna savaşında yaşadığı tıkanmaları da sayarsak, yeniden bir hamle yapma durumunu görüyoruz. Rusya kendi politikaları ekseninde Şam yönetimini elinde tutmaya çalışırken, AKP hükümetini de Kürtlere karşı kışkırtıyor. Rusya olmasaydı, Kuzey Suriye’deki Özerk Yönetim Şam hükümetiyle bazı uzlaşmalar yapabilirdi. Bu uzlaşmalar salt bireysel haklar, eğitim ve sağlık haklarıyla sınırlı olmayacaktı. Özerk Yönetim Suriye’nin bütünlüğünden bahsederken, deyim yerindeyse Şam hükümeti ve yetkililerinin bir değişimden yana olmadığı görülüyor. Bu tür diyalogların gelişmemesinin bir nedeni de Moskova’nın kararıyla bağlantılıdır.
Kısacası küresel güçlerin yeni bir planı olabilir. Yine bu köklü ve yüzyıllık sorunu zamana yaymaya çalışacaklar. Dünyanın her yerinde Kürtler hedef haline getirilmeye çalışılıyor. Soykırım planları da devam ediyor. 19 Kasım’da Kuzey Suriye’de başlayan saldırılar sadece bir başlangıç ve bir gözdağıydı.
Amaç ‘Kürt halkı ya da Kuzey Suriye’de direnen halkların direnişini ve kazanımlarını bertaraf edebilir miyim?’ idi. Birkaç günlük saldırılar bunun üzerinde gerçekleşti. Bu saldırılarda onlarca sivil yaşamını yitirdi. Yaşam alanları ve petrol yerleri hedef alındı. Erdoğan şunu deneme çalıştı; müttefiklerinden destek alarak, Özerk Yönetimi Şam hükümetinin himayesine koymaya çalıştılar. Petrol yerlerini bize verin, der gibi saldırılar başladı.
Kuzey Suriye’deki Özerk Yönetimi bertaraf etmek ve petrol gelirini Şam yönetimine teslim etmek istediler. Demokratik Suriye Güçlerini de uluslararası alanda terörize etmek istediler. Türkiye şunu açıktan yapıyor, Kürtlerin kazanımları söz konusu bile olamaz, diyor. Erdoğan ve ekibi kendilerince Suriye topraklarını yeniden işgal etmek isteyeceklerdir. Ve Erdoğan hükümeti bir nevi bunu yapmaya çalıştı ve bir yere kadar da Suriye topraklarını işgal etti.
Sadece Suriye’de şunu yapamadı, Türk bayrağını Şam’da dikmek istedi ama olmadı. Daha sonra namaz kılmaya gideceğiz, dedi. Bu arada Rusya yeniden bir hamle yapmak isterken, bu hamle ABD-HSD güçlerine karşı mı olacak? Moskova görüşmesi ve toplantısında somut bazı şeyler var. “Terör sorunu”, mültecilik konuları derken, aslında Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını yok etmek ve yeni bir saldırı planını hazırlamaktır. Eğer yeni bir saldırı olacaksa Rusya kendince Ukrayna savaşında bir nefes almaya çalışacak.
Türkiye kendi çapında Suriye’de bazı şeyleri elde etmek isteyecektir. 11 yıldan Sonra Hakan Fidan’ın, Akar’ın, Abbasi’nın Şoygu ile bir araya gelmesi de Rusya’nın rızasıyla olmuştur. Rusya olmadan Şam hükümeti bir şey yapamaz. Özerk Yönetim’in geçmiş süreçlerde Şam ile yaptığı bazı görüşmeler vardı. Bu görüşmelerdeki amaç Kuzey Suriye halkı Şam rejimine teslim olacak, geri adım atacak gibi meselelerdi. Oysa bu konuların tartışmaları söz konusu bile olamaz. Eski Suriye rejimi yani tek rejim sistemi de halkların çözüm yolu olamaz. Halep yıkıldı, Cerablus, Afrin, Til Ebyad işgal altındadır. Türkiye yıllardır bu alanlarda mülteci ve güvenlik sorunlarını bahane ederek, kendince bazı politikaları üreterek, dipsiz bir kuyuya girdi. Bu senaryo ve dış politikaların sonucunda Kürt soykırımı var.
İmralı görüşmelerinin olmadığını görüyoruz, Kürtlerin kırmızı çizgisinin İmralı olduğunu bildikleri halde. Kürt halkına her yerde bir saldırı planı olduğunu biliyoruz. Zap-Avaşin-Metina alanlarında Hulusi Akar zorlandı. Nisan ayından bu yana HPG’nin direnişini kıramadı.
Tekrardan Suriye siyasetine dönersek karmaşık bir yıl bizi bekliyor. Erdoğan tüm paramiliter güçleri yanına alarak, Suriye topraklarını işgal etmek istedi. Türkiye’nin bu toplantıya dahil olması ve Suriye ile yeniden bir kaynaşma siyaseti olur mu? Önümüzdeki süreçlerde bunu göreceğiz. Ankara-Şam hattında buzlar erimeye doğru gidebilir, tabi ki bunda Rusya yönetimi belli bir dayatmada bulunacak. Rusya kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye ve Şam hattında yeni bir barış sürecini başlatırken, aynı zamanda bu gelişme ABD ve HSD’ye verilecek bir mesaj olacak. Hangi toplantı ve kimlerle hangi görüşmeler yapılacaksa yapılsın, Rojava ve Suriye halkları direnişlerinden taviz vermeyecektir. Bafil Talabani’nin Rojava ziyareti de Kürt güçlerinin tekrardan bir araya gelmesi ve yeni gelişmelerin müjdesi olabilir. PDK ulusal birliğe bir şey demedi. Kürt birliğinden yana seçimini yapmadı. Bu da anlaşılıyor ki Türkiye’deki siyaseti esas alacak. Kürtler de bunu işbirlikçi olarak defalarca dile getirdi zaten.
Kürt güçlerinin bölgedeki durumunu birkaç cümle de sıralarsak; Suriye halkları Özerk Yönetimin temsilcisidir. Moskova-Şam-Ankara hattında yaşanacak herhangi bir gelişme ya da diplomatik adımları da hesaba katarsak, Suriye halkları kendi yerlerinde kalıp siyasi kararlarını kendileri vereceklerdir. Kürtlere verilen tüm mesajlar bir şeyi değiştirmeyecektir. Sonuç olarak Moskova’daki mesajı ‘Kürtler’ değil, NATO düşünecek….