Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Emrah Zıraman, gazetemize hükümetin mültecilere yönelik politikalarını değerlendirdi
Gülcan Dereli/İstanbul
AKP hükümetinin mültecilerin geri gönderilmesine yönelik art arda yaptığı açıklamalara tepkiler gecikmedi. Mültecilere dair hükümetten gelen açıklamalar, iç politikada kan kaybeden AKP’nin yabancı düşmanlığını ve milliyetçiliği tetikleyerek bu kan kaybını durdurma çabası olarak yorumlanıyor. Şimdiye kadar mülteciler konusunda “insanlık dersi” vermekle övünen hükümetin mültecileri bir kez daha Avrupa ülkelerine şantaj aracı olarak kullanmak istediği, Kuzey Suriye’ye karşı da demografik yapıyı değiştirme planlarına alet ettiği eleştirileri yapılıyor.
Konuya ilişkin gazetemize konuşan Halkların Köprüsü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve sosyolog olan Dr. Emrah Zıraman, nefret söylemi ve ırkçı saldırıların yerel olmadığını belirtti. Zıraman, “Ancak bizim gibi mülteciliğin yoğun olduğu ülkelerde iktidarlar hele sağ partilerden oluşuyor ve milliyetçilik en hafif deyimle popülizm malzemesi oluyorsa nefret söylemi ve ırkçılıkta belirgin bir artış oluyor. Ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yabancı düşmanlığına bağlı saldırılar da ‘münferit’ten ‘olağan’ noktasına evriliyor. Son günlerde artan saldırıları bu kapsamda ele almak gerekir” dedi. Zıraman, hükümetin Türkiye’deki mültecileri özellikle dış ilişkilerde bir rehine olarak kullanarak pazarlık konusu yaptığının bilindiğine dikkat çekti.
Avrupa’ya tehdit
İstanbul Valiliği, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun mültecilerin gönderilmesine dair açıklamalarına değinen Zıraman, “21 Temmuz’da İçişleri Bakanı Soylu’nun ‘kapıları açarsak AB’de hiçbir hükümet 6 ay dayanamaz’ söyleminin ardından 22 Temmuz’da Dışişleri Bakanı Çavuşluğu AB ile yapılan ‘geri kabul anlaşması’nın askıya alındığını söyledi. Bu iki somut örnek hükümet için mültecilerin dış ilişkiler konusu yapılmasında bir değişiklik olmadığının göstergesi. Ancak 22 Temmuz’da İstanbul Valiliği’nin doğrudan Suriyeli mültecileri işaret eden açıklaması iç politika bağlamında durumun değiştiğini söyleyebilmemiz için yeterli bir kanıt” dedi.
‘Mülteci avına mı çıkılacak?’
Mültecilerin hayatta kalma mücadelesi için İstanbul başta olmak üzere birçok büyük şehre göç ettiğini hatırlatan sosyolog Zıraman, “Oralarda yeni hayatlar kurdular. Ama İstanbul Valiliği’nin açıklamasıyla hükümet mültecilerin ama özellikle de Suriyeli mültecilerin İstanbul’daki yaşam, barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarını alacağını ilan etti. Bu dehşet verici bir durumdur. Bahsedilen kişi sayısı 1000-10 bin değil, resmi sayı ile 547 bin 479 insan” ifadelerini kullandı. 20 Ağustos’tan sonra ne olacak sorusunu yönelten Zıraman, “Devlet kolluk eliyle sokaklarda, işyerinde, evlerde Suriyeli mülteci avına mı çıkacak? Nefret söylemi, ırkçılık ve de saldırıların bu kadar arttığı dönemde devletin resmi ‘vatandaşı’, Suriyelileri devlete ihbar mı edecek, onlara kimlik kontrolü mü yapacak? Suriye’deki savaş sonucu Türkiye’ye gelen ve artık bizimle birlikte yaşayan insanları devlet açıkça hedef göstermiştir. Bu kabul edilemez” dedi.
Demografik oyun
Mültecilerin zorla Afrin ve İdlib’e gönderildiği ve bu bölgede özellikle demografik yapının değiştirilmesi hedeflendiği de belirtiliyor. Hükümetin çatışmaların azaldığı iddiasıyla Türkiye’deki Suriyeli mültecileri İdlib gibi bazı bölgelere göndermeye çalıştıklarından haberdar olduklarını söyleyen sosyolog Emrah Zıraman, “Çatışmanın olmadığı ya da azaldığı iddia edilen bölgeler ise Suriye iç savaşında taraflardan en az birisinin hakim olduğu bölgelerdir” diye konuştu. Suriye’den gerçekleşen mülteci akının sorumlularından birisinin de Türkiye olduğuna dikkat çeken Zıraman, “Çünkü Türkiye, Suriye iç savaşında taraftır ve bu taraflılığını da her fırsatta açıklamıştır. Ancak işin en önemli boyutu Türkiye, Suriye iç savasındaki taraflılığının yeri diplomasi alanı ile sınırlı değildir bizzat savaşın içinde olmasıdır. Suriye’deki savaşta kullanılan mermilerin, bombaların bir kısmı Türkiye’nin doğrudan sahip olduğu ve/veya desteklediği namlulardan çıkmaktadır. Şimdi hem Suriye’deki iç savaşın taraflarından birisi olacaksın hem de bir sorumluğun yokmuş gibi davranıp savaştan kaçan mültecilere karşı nefret söyleminin üretilmesine olanak sağlayacaksın. Bu en hafif deyimle ikiyüzlülüktür” dedi.
Muhalefete de uyarılar
İstanbul Valiliği’nin 22 Temmuz tarihli basın açıklamasının mültecilerin artık iç politika konusu olduğunu gösterdiğini dile getiren sosyolog Emrah Zıraman, “Tam da burada muhalefete bir çift laf etmekte fayda var. Hükümetin, mülteci politikalarının ürettiği sorunlardan yola çıkarak hükümeti sıkıştırma adına nefret söylemi ve ırkçılık konusunda hükümetle atbaşı giden tutumlar içinde daha sık bulunmaya başlamıştır. Muhalefetin görevi hükümetin mülteci politikalarında ortaya çıkan sorunları insani ve evrensel değerler ölçütünde düzeltmeye zorlamaktır. Nefret söylemi ve ırkçılığı katmerlendirmek değil.
Türkiye son 5-6 yıldır birisi bitmeden diğerinin başladığı krizlerle yaşıyor. Ancak son bir yıla damgasını vuran ekonomik kriz. Ekonomik krizin öncelikli sorumlusu olarak hükümet ise buna dair sorumluluğu almak yerine dış güçlerden içerideki hainlere kadar herkesi ekonomik krizin sorumlusu ilan etti. Ancak son zamanlarda mülteciler için de ekonomik krizin nedeni algısı güçlü biçimde yükselmeye ve/veya yükseltilmeye başlandı. Kiraların yüksekliğinden, ücretlerin düşmesine kadar. Ancak biz biliyoruz ki kiraları mülteciler değil mülk sahipleri yükseltiyor; düşük ücretli ve güvencesiz işleri mülteciler değil patronlar mümkün kılıyor; gelir dağılımındaki adaletsizliği mülteciler değil hükümetler sağlıyor” diye vurguladı.
Soylu: Gitmese de göndereceğiz
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “İstanbul’da 547 bin Suriyeli geçici koruma kapsamında. Ama başka illerden İstanbul’a bir akın olduğunu görüyoruz. Denetimlerle kendi merkezlerine gönderdik. Elinde bir saat 10 liraya satıyor Afrika’dan gelmiş. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. ‘Gitmiyorum’ derseler de gidecekler” dedi.
Gönüllü değil zorla
Mültecilerin zorla gönderilmesinin hukuki olmadığını dile getiren Fırat Haber Ajansı’ndan Roni Aram’a konuşan avukat Abdülhalim Yılmaz, “Hükümetinin ‘gönüllü geri dönüş’ adı altında Suriyelileri sınır dışı etmesi insan haklarına aykırı. Zorla Suriye’ye gönderilip hayati tehlikeyle karşılaşanlar da oldu. Sınır dışı etme, ülkeden çıkarmak demektir. Geçici koruma veya uluslararası koruma kapsamındaki kişiler, hayatlarının ve özgürlüklerinin tehlike altında olacağı bir yere gönderilemez, sınır dışı edilemez.
Hakkında sınır dışı etme kararı alınan kişinin mahkemeye başvurma ve itiraz etme hakkı vardır” diye konuştu. Mültecilerin zorla gönderildiğinin altını çizen HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Sözcüsü Gülsüm Ağaoğlu da “Uluslararası yasalar uyarınca yaşam tehlikesi yaşadıkları ülkeye geri dönmeye zorlanamayacakları yönünde maddeler bulunan mülteciler, ölüm tehdidine rağmen geri dönmeye zorlanmaktadır. Geri gönderilme kararı verilen mülteciler otobüslere doldurulmakta ve geri gönderme merkezlerine ve ardından da Cilvegözü sınır kapısı üzerinden, İdlib ya da Afrin’e geri gönderiliyor” dedi.